Türkiye; OHAL içerisinde Başkanlık meselesini tartışmaya çalışıyor. Anasayal sınırların delik deşik edildiği, kimliksiz dışarı çıkmanın bile suç olarak adledildiği bir ortamda; başkanlık sistemini tartışmayı genel olarak doğru bulmasam da; yaratılan defacto durum bize bu konu hakkında iki kelam etme zorunluluğuna itiyor. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ile ilgili oluşabilecek olası çift başlı bir siyasi görünümün sıkıntılarına; ilgili anayasa maddesi değiştirilmek istenirken karşı çıkılmıştı ve olası seçilecek Cumhurbaşkanı’nın yetkileri noktasında sıkıntılar yaşanabileceği muhalefet tarafından dillendirilimişti. İktidarın yarattığı durum şu anda “fiili durumu anayasaya” uyduralım söylemi ile savunuluyor. Yaratılan durum, Seçilen Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırları zorlaması ve hatta kimi zaman yok sayması ile devam etti. Bu arada belirtmekte fayda var ki; Recep Tayyip ERDOĞAN değil herhani başka biri seçilmiş olsaydı da bu tartışmaları büyük ihtimalle yine yaşayacaktık. Sorun, iktidarın kendi yarattığı açmazın, yine kendi tarafından düzeltilmeye çalışılması. Aslında, gerçekten istenen durum; sindire sindire bir referanduma götürülmeye çalışılıyor.

Sorun sistem değil demokrasi

Burada sorunun kaynağına inmek gerekiyor. Bugün Birleşik Devletler, başkanlık sistemi ile yönetilirken sadece 7 maddelik bir anayasa ile idare ediliyor. Güçlü bir kuvvetler aykırılığı ve yüksek bir denetim mekanizmasına sahip. Aynı şekilde, bölünmenin eşiğindeki Nijerya, kişi başına milli gelirin yalnızca 311 dolar olduğu fakir Sierra-Leone ve Zambiya gibi Afrika Ülkeleri de aynı sistemle yönetiliyor.P arlementer sistem ve başkanlık sistemi arasında sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından net bir fark bulunmuyor. O yüzden muhaliflerin sistemi, Recep Tayyip Erdoğan üzerinden tartışmak gayet anlamsız. Ülke olarak daha iyi ve kesinlikle daha kısa ve öz bir anayasaya ihtiyacımız var. Sistem ne olursa olsun yapılandırmamız gereken tek şey ileri demokrasi – sözde değil özde - ve birey öncelikli bir anayasa.

Başkanlık sistemini mutlaka tartışacağız. Ok artık yaydan çıkmış durumda. Ama bunu daha demokratik ve daha açıkça konuşabileceğimiz bir ülkeye ihtiyacımız var. Öncelikle bu tartışmaların düzgün konuşulabileceği bir zemini sağlamamız gerekiyor. İçinde bulunduğumuz OHAL süreci bu süreci engelliyor. Bir an önce normalleşip bu konuyu, toplumun tüm kesimlerinin konuşabileceği bir hale getirmemiz gerekiyor. Doğru sonuca ancak böyle varabiliriz.

Cumhuriyet üzerine..

Çok uzatmayacağım: Dünyanın hiçbir yerinde 40 yıl boyunca FETÖ’yü yerden yere vurmuş bir gazetenin FETÖ’cülükle suçlanmasını, hiçkimseye anlatamazsınız. Murat SABUNCU’nun, Musa KART’ın ve Kadri GÜRSEL’in tutuklanmasına en çok FETÖ’cüler sevinmişlerdir. Ülkeyi kötülemek için yapılabilcek en büyük iyilik yapılmış oldu.

Hedef 2020

2020 Dünya Dağ Bisikleti Şampiyonası’nın bir ayağı Sakarya’da yapılacak. Yerel basın bu konuya yeteri kadar önem göstermedi kanaatindeyim. Uluslararası bir şampiyonanın ilimizde yapılacak olması başlı başına bir haber. Uluslararası Bisiklet Federasyonu’nun 2017’den 2020’ye kadar ilan ettiği etkinlik takviminde; Berlin, Liege, Yorkshire, Houston gibi kentlerin yanında ilimiz da var. Gurur duyulacak bir olay. Büyükşehir Belediye etkili bir sunum gerçekleştirmil olmalı. 2020’de “bisiklet kenti bir Sakarya” vaadi de başvuru dosyasında bulunuyor. Gelecek olan sporseverler, sporcular ve turistler için konaklama ve etkili tanıtıma ihtiyacımız var. Büyükşehir Belediyesi, federasyona yaptığı sunumu basın ile de paylaşır ise basının da bu durumu kamuoyuna aktarması daha kolay olacaktır diye düşünüyorum. Bu da, bir fikir olarak burada durmuş olsun.

Twitter: altugbalcioglu