Hayatımın bir parçası olarak ulusal basını ve yerel basını elimden geldiği ölçüde takip etmeye çalışıyorum. Üretebilmenin ve istediğin konuyu, okuyucularına istediğince aktarabilmenin zorluğu gerçekten bazen başınıza ağrılar girmesine sebep olabiliyor. 80’lerin ardından gelen eğitim sistemi ile oluşturduğumuz, dar kelime dağarcığımızla, kelimeleri cümlelere dökebilmek ve bunu “siyaset” gibi, memleketin çoğuna göre “göreceli” bir kavram üzerinde denemek de ayrı bir zorluk.

Haber alma hakkının kısıtlandığı, kişi başına neredeyse sansürlenmiş bir haber düştüğü, gazetecilerin zindanlara atıldığı “ileri demokrasi” döneminde; gün içerisinde sürekli haber kovalamak zorunda kalan ve ekonomik anlamda zor şartlarda çalıştırılan “muhabirlerin” yaptıkları ise gerekten muhteşem.

Basın emekçilerinin tümüne bu anlamda saygım sonsuz.

Fakat;

Gerek yerelde, gerekse ulusalda “iktidar tetikçiliğinden” gözleri dönmüş olanları gördükçe itirazım yükseliyor. Aslında durum, tam olarak bazılarının dile getirdiği gibi değil;

- Bu toprakların ana unsuru falan yoktur. Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin eşit derecede vatandaşıdır. Bunun aksini işaret eden herhangi bir kurala karşı gelmek gayet de doğrudur.

- Gazeteciler, politikacılar ya da vatandaşlar.. Herkesin kendi düşüncesini ifade hakkı vardır ve bu hakka saygı duymak gereklidir.

- AKP, CHP, MHP, HDP, ÖDP, EMEP, SP, HTKP.. ve diğer siyasi partiler, solcu ya da sağcı tüm organizasyonlar Türkiye’dir. Öyle “bu toprakların sahibi biziz, çekin gidin” demeyi bırakın, tavrını göstermek bile kimsenin haddine değildir.

- Memleket dahilindeki tüm hukuksuzluklara karşı gelmeyi başarabilmek zorundayız. Bugünkü hukuksuzluğa, adaletsizliğe, sansüre karşı gelmeyi başaramazsak; inşaa etmeyi amaçladığımız demokrasiye asla ulaşamayız.

İşte bu tetikçiler, sadece ve sadece kendi kişisel çıkarları uğruna, bunlar konuşulsun ve bilinsin istemezler. Onlara dokunmayan yılan, bin yaşasın ki, güzelim hayatları sürsün isterler. Bunu anlama diye, sana “istikrar” diye bir kelime yutturmaya çalışırlar. Onlar dışındaki herkes yanlış, onlar dışındaki herkes haindir.

Aynı tezgahı seçime beş kala tekrar kuruyorlar. Sanki “hırsızın hiç kabahati” yokmuş gibi kapıyı pencereyi açık bırakmakla suçladıkları muhalefetle uğraşıyorlar. Kendilerini bu ülkenin sahibi olarak ilan eden bu zihniyeti iyi tanıyın: Televizyonlarında, gazetelerinde, dergilerinde, ülkenin yarısına kin kusanların derdi; “kurduklarını hayal ettikleri küçük hükümdarlığı” sürdürmekten başkası değil.

1 Kasım’ın ardından, özlediğimiz Türkiye’yi kurabilecek adımları atabilmenin başka bir yolu da; bu yağcılık yapmaya insanları mecbur kılan düzeni kalıcı olarak değiştirmek olmalı. Gerçek demokrasiyi ve gerçek barışı temin edebilmemiz için toplumu bölmeden, kendi düşüncelerini, özgür bir biçimde aktarabilen, muhafazakarından, sosyalistine, hakaret ve tehdidi kelime jargonundan çıkarmış köşe yazarlarına da ihtiyacımız var.

Twitter: altugbalcioglu