13 yıllık tek parti yönetimi artık sona erdi. %85’e dayanan bir katılımın olduğu genel seçimlerin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi mutlak iktidarını kaybetti. Peki bu mutlak iktidar, Cumhurbaşkanlığı bütçesi, Başbakanlık bütçesi, Kaymakamlar, Valilikler, kamu kurumları, yandaş iş adamları, havuz medyası, belediyeler, MİT, polis teşkilatı ve devletin tüm imkanlarının seferber edilmesine rağmen nasıl oldu da azınlıkta kalıverdi?

2002 ardından mazlumların sesi olduğunu iddia edenler, yandaşların sesi haline geldi.

Kendi çemberi dışında kalan herkesi “terörist”, “darbeci”, “milli irade düşmanı” diyerek yaftaladı.

Bakara-makaracılara kol kanat gerdi, yolsuzlukların üzerini örttü, üstüne gitmedi.

Basını ve sosyal medyayı baskı altında tutması, insanlarımızda totaliter korkuyu arttırdı.

Mütedeyyin kitlenin umutlarını kırdı, Mercedes meselesinde çuvalladı.

Gezi’nin ardından oluşan yeni gençlik akımlarını yok saydı.

Mutlak gücünü sürekli kullandı, yardımcı olacak muhalif seslere kulaklarını tıkadı.

400 uğruna, seçim barajını biz getirmedik diyerek anti-demokratik uygulamayı sürdürdü. Süreç sonunda en büyük zararı kendisi gördü.

“Dağdan inin”, “Türkiye Partisi olun” dedikleri HDP’ye seçim süreci boyunca her şekilde yüklendi. Bunun sonucunda Doğu’yu tamamen kaybetti.

Ekonomi politiklarındaki başarısızlık vatandaşlar tarafından onaylandı.

Kibir, israf, büyük saraylar, uçaklar ve trilyonluk arabalar seçmenleri rahatsız etti.

Devleti “insan odaklı” siyasete çekmek yerine “devlet olmaya” çalışmaları diğer tüm kesimleri AKP düşmanı haline getirdi.

Gezi’den, 17-25 Aralık’a kadar; karşılaştıkları zor durumlarda sürekli dış güçleri suçlamaları inandırıcılıklarının yitirilmesine neden oldu.

Sürekli oluşturulan yapay gündemler gına getirdi.

Tüm bunların ardından seçmen tavrını geniş tabanlı bir konsensüsten yana kullandı. Şimdi de azınlığa düşmüş bu kesim; ekonomik istikrarsızlıkla, “vatandaş kuyrukları özlemiş anlaşılan” diyen vekilleri ile, HDP çözüm sürecini tek başına götürsün diyen Başbakan eski yardımcısı ile aba altından sürekli sopa göstererek, bu toprakların insanlarını tehdit ediyor.

Milli iradeye ve sandığa saygı duyun. En azından sözlerinizin arkasından durun. Yoksa AKP seçmenine “koyun” diyen şuursuzlardan herhangi bir farkınızın olmadığını da ispat etmiş olacaksınız.

Sakarya’daki dağılım

5-1-1’in en güçlü ihtimal olduğunu fakat CHP mitinginin heyecanının sandığa yansımasının sonucu değiştirebileceğini söylemiştim. Fakat CHP, miting coşkusunu oy sayısına yansıtamadı. CHP bir milletvekilini her durumda Ankara’ya gönderebilecek olduğunu ispat etti ve safsataları boşa çıkardı.

Sakarya, sağ muhafazakar partilere olan desteğini yeniden gösterdi. AKP ve MHP’nin aldığı oy –seçmenin 4’te 3’ü- şehrimizdeki sağ seçmenin ağırlığını göstermesi açısından önemli. Bunun yanında ilimizde HDP’nin oy arttırmış olmasına da dikkatle bakılmalı. CHP’nin Adapazarı ve Söğütlü ilçelerindeki performansı yerel seçimler için biriktirmiş olduğu kazanımlar olarak kenara not düşülmeli.

Sonuç olarak ilimiz Türkiye’deki değişime kayıtsız kaldı.

Aralarında triyonlar harcayanların olduğu eskinin mutlak iktidar partisinin yeni milletvekillleri, muhalet olma ihtimalinin şokunu atlatabilecekler mi?

Meselelerimizden birisi de bu artık.

NOTLAR...

Not 1: HDP’nin barajı geçmesi ardından hararetlenip, sağa- sola sallayan AKP’li şovenlere şunları sorun: “Kendilerine güveniyorlarsa seçime parti olarak girsinler diyen” Kılıçdaroğlu mu, Bahçeli mi, New York Times mı, yoksa Recep Tayyip Erdoğan mıydı ve AKP’nin kaybettiği oylar nereye gitti? Ya da kestirmeden şöyle diyin gitsin: “He he ya, he he”

Not 2: Seçimin ardından borsada, en fazla değer kaybını TOMA üretici firmanın yaşaması bir tesadüf değildir.

Not 3: Halkın isteği yerine gelmeli. Meclis içerisinden mutlaka bir hükümet çıkartılmalı.

Twitter: altugbalcioglu