Her fırsatta “Türkiye değişiyor, artık eski Türkiye yok!” diye açıklamalar okuyor, konuyla ilgili fikirlerimizi paylaşmaya çalışıyoruz.

İnsan haklarına ve özgürlüklerine epey “mesafeli” olan “Eski Türkiye” 12 yıl Başbakanlık’tan sonra “Halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı” olarak tarihe gecen Recep Tayyip Erdoğan tarafından tarihin tozlu arşivlerine gömülmüştü.

“Yeni Türkiye” devletin değil, vatandaşın hakkı ve özgürlükleriyle adeta küllerinden doğdu. Bir çok alanda devrim niteliğinde kararlar alındı, kanunlar çıkartıldı. Yapılan kanunlar, sadece yazılı birer “kural” olmaktan çıkıp hızla günlük hayatımıza girdi.

Aklı başında hiç kimse “Eski Türkiye’nin” o karanlık, tozlu ve flu hatıralarını özlemiyor, bilakis bir daha asla canlanmaması için elinden geleni yapıyor. Erdoğan’ın bıraktığı “Yeni Türkiye” söylemi daha da büyüyerek Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından gittikçe geliştiriliyor ve yayılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Köşk yolunda“Yeni Türkiye” manifestosunu kamuoyuna sunarken: “Kaçınılmaz değişim başladı ve sürüyor. Bu değişim 77 milyonu etkileyecek. Hedef, demokrasiyi ve toplumsal refahı ilerletip öncü ülkeler arasına girmek. Demokrasiyi daha da geliştirmek, siyasi ve toplumsal normalleşmeyi daha ileri taşımak, toplumsal refahı daha çok yükseltmek, dünyada öncü ülkeler arasında olmak. Yönetim anlayışımız eski ve yeni her türlü vesayete karşıdır. Bizim yönetim anlayışımız büyük düşünen, vizyoner bir anlayıştır.” diye açıklamıştı.

O günden bugüne pek çok alanda büyük adımlar atıldı. Türkiye pek çok dertle uğraşırken bir yandan da vatandaşının haklarını koruma konusunda büyük mesafe kaydetti.

Çözüm süreci, Aleviler’in sorunlarına kalıcı çözümler, azınlıklara verilen taşınmaz hakları bir çırpıda sayabiliriz...

Peki “Yeni Türkiye” bu kadar hızlı ve büyük bir halk desteğiyle yükselirken “Eski Türkiye’nin” kalıntıları boş mu duruyor! Elbette hayır. “Eski Türkiye”nin sözde temsilcileri tarihten silinmemek, halkı baskı altında tutup kendi hayatlarını bir kaç basamak daha yükseltmek için var güçleriyle direniyorlar...

“Artık tarihte kaldı, tekrarı olmaz” diye düşündüğümüz, kanımızı-canımızı yıllarca acıtan başörtü sorununu hatırlayalım. Nice genç kardeşimiz bu “yasak” yüzünden inanılmaz sıkıntılar çektiler. Maddi manevi işkence gördüler.

“Bu sıkıntı da tarih oldu ve bir daha geri dönmeyecek” diye sevinirken inanılmaz bir haber Akyazı’dan gelip aklımızı, ve ruhumuzu incitmekle kalmadı vicdanımızı da paramparça etti...

Akyazı’da kelimenin tam anlamıyla “Eski Türkiye’nin” kalıntısı olan bir fikir ucubesiyle karşı karşıya kaldık. Olayı kısaca özetlemek gerekirse Akyazı Halk Eğitim Merkezi’nin açtığı Judo kursuna katılan başörtülü hanımlara yapılan hakaret iddiası söz konusu. Üstelik bu hakareti yaptığı iddia edilen kişi bizzat Akyazı Halk Eğitim Merkezi’nin Müdürü!

Başörtülü kursiyer hanımlara ve kurs hocasına başöntüsüyle spor yaptıkları için inanılmaz sözler söylediği iddia edilen Akyazı Halk Eğitim Merkezi Müdürü hakkında Akyazı Kaymakamlığı, Hanım Hocanın şikayetiyle soruşturma açmış. Yapılan haberlere rağmen, olayın gerçek olmamasını çok arzu ederim, ancak haberin detayı ve netliği bize “yanlış anlama ihtimali”nin neredeyse sıfır olduğunun ip uçların veriyor...

Görüyoruz ki, “Yeni Türkiye” dalga dalga tüm ülkeye yayılırken “Eski Türkiye” her şeyiyle, var gücüyle bu değişime ayak diremeye devam ediyor. Bu yüzden işte sırf bu yüzden “Bu iş bitti, Türkiye artık eski Türkiye olmaz!” rahatlığını derhal terketmemiz gerekiyor.

“28 Şubat kafasının” hala canlı ve dipdiri olduğunu asla aklımızdan çıkarmayalım. Türkiye, geleceği açısından daha büyük ve önemli adımlar atmak zorundadır. “28 Şubat” diye bildiğimiz o karanlık devrin aslında hemen yanıbaşımızda olduğunun kanıtını Akyazı’daki olayda bir kez daha gördük!

Türkiye, asla “28 Şubat” ve benzeri ucube fikirlerin, vatandaşını ikinci sınıf insan gören zihniyetin önünde eğilmeyecektir...

Hülasa; 28 Şubat ve benzeri darbeler bizim için hem manen hem de fikren ölmüştür ve “ölüler susmasını bilmek zorundadır!”

İletişim: [email protected] /www.twitter.com/gazetecibo