Hatırlamak, unutmaya bağlanan ve unutmaya gereksinim duyan bir kavram. Yani onun ortaya çıkması, seyrek de olsa unutulan bir şeyin ya da kendini unutturan bir şeyin olduğunu örtük şekilde söyler. Lakin İsrail’i hatırlamak, hiç de kendisini unutacağımız yahut kendisini unututturan benzer bir durumu ya da geri çağrışımı göstermez.

İsrail; her daim katliamlarıyla, yıkımlarıyla, bölge ülkeleri arasında yaydığı ve ürettiği şiddet politikalarıyla unutulmamak için direniyor. Yani kör göze parmak sokar gibi insanlığı rahatsız ediyor. Şark’ın kalbine saplanmış hancere benziyor. Oysa İsrail’in Siyonist devlet olarak bölgede kuruluşunu meşrulaştırmak için ortaya atılan meşhur bir iddiaya göre; “İsrail, Arap çöllerindeki bir vahaydı”: Kupkuru çölde yani ilkel, barbar, gaddar, insani değerlerden uzak, kültür ve sanattan bi-haber, hayvanımsı yaratıklar olan Arapların arasında, insanlığın-ilerlemenin-medeniyetin hayat suyu olarak sözde ortaya çıkmıştı. Kısacası Avrupa ve ABD, Vaha metaforu üzerinden zihin dünyasını politik olarak yansıtmıştı.

Madem İsrail kör göze parmak gibi unutulmayacak bir şey ise, onu hatırlamak ne anlama gelecek? Sonra bu hatırlamak, hep aynı şekilde aynı anlamı mı verecek? Bu soruyu iki şekilde cevaplamak mümkün. İlki; hatırlayanın kim olduğu; yani devlet(ler) mi, bölge dışında kalan bizler mi yoksa siyonistlerin işgal ettiği yerlerdeki insanlar mı? Düzeyler farklı olsa da burada değişmeyen husus, İsrail’in hep hatırlandığı, kendisini hatırlattığıdır. Devlet(lu)ler düzeyinde kirli pazarlıklarla, biz ve orada yaşayanlar düzeyinde kan ve gözyaşıyla zorla kazınmış bir hatırla(t)ma. İkincisi; hatırlanınca ortaya çıkan resimlerin neleri gösterip neleri sakladığının söylenmesi; yani hatırla(t)manın değişik formlar üretmesi ve bunları dayatması.

Şark’taki bölge ülkeleri hem kendi aralarında (devletler arasında) hem de kendi halkları arasında (yönetilenler nezdinde) İsrail’i hatırlamaya ve hatırlatmaya devam ederler. Bu çok kullanışlı siyasal malzemedir aynı zamanda. Daha önceki yazılarda da belirttiğimiz gibi İsrail’in siyonist bir devlet olarak kuruluşundan sonra Şark’taki bölge ülkelerinin hangi boyutlarda, nasıl, ne zaman onunla anlaştıkları, ona ne gibi katkılarda (ekonomik, siyasi, vb) bulunduğu,…vb şeyler, bilimsel veri olarak tesbit edilip önümüze sunulursa bizler de daha sağlıklı siyasal –sosyal hatta düşünsel tepkiler ortaya koyabiliriz. Böylelikle kendi devletimiz dahil diğer ülkelerin konumunu anlayabiliriz, belki siyasetin bu ve benzer konulardaki basit kullanışlı malzemeleri üzerimizde rahatlıkla deneyemecekleri refleksler kazanabiliriz. Bu konudaki bilimsel çalışma, aynı zamanda bölgedeki siyaseti de daha şeffaf anlama imkanı sunar. Şüphesiz ki; şeffaf siyasal gösterimler, bölgedeki insanların birbirlerini kolay katletmesini de zamanla azaltır. Zira olayın meşruiyet zemini tartışmaya açılmış olur.

Şark’taki devletler İsrail’i başka şekilde de, başka düzeyde de hatırlar. Daha doğrusu hatırlamak zorunda kalır. Devletler kendi varlıkları (ekonomik çöküşte, siyasal ve teritoryal parçalanma durumunda) tehdit altında hissettikleri zaman, İsrail’e saldırmayı ve onu yok etmeyi “hatırlar”. El altından yapılan ve süreci o hale getiren şeyler ise unutulur. Bu durum ise sıklıkla bazan haklı olarak eleştirilir. Yani bölge ülkelerin maçası sıkıştığında, kendi beceriksizliklerini, çatışmalarını, sorunlarını, halledemediklerinde bu tür numaralara başvurmaları bir eleştiri konusu olur. Hatta yer yer alay konusu olmaktan bile kurtulamaz. Lakin bu tür eleştiriler haklı olmakla birlikte çok önemli bir noktayı ıskalar gibidir: Devletlerin İsrail’i sözde dahi olsa “yok etmek” için “hatırlamaları”, en kritik anda ortaya çıkar ve belirli bir sistemin varlığına denk gelir. Siyasal söylemin işlevselliği ile kendisini karıştıranlar, bununla tabii ki alay etmeye yönelir fakat bu söylemin neyi gösterdiği ve nasıl-ne zaman çıktığını görmek, o denli boş beleş bir şey değildir.

Gerçekten de dile getirilen tehdidin zemini, sadece aldatmaya yönelik siyasal bir manevrayı işaret etmiş olsaydı onu ayakta tutan onu üreten işlevsel olarak kullanan yapıdan bahsetmek aptallık olurdu. Demek ki; bazan Şark’taki bölge ülkeleri varolmayı sürdürebilmek için yok edilmesi gereken habis bir ur olan İsrail’i işaret etmekle ya da hedef göstermekle, hayal görmüş olmuyor. Siyasal söylemde bu tür şeyleri öne sürmek, mesajın muhattap görünen İsrail’i sürekli olarak aşarak daha ötelere ulaşmasını beraberinde getirir. Öteyandan bu siyasal söylemin genelde içerde gaz almak için sıklıkla kullanılması, onun altını boşaltan, anlamsızlaştıran nedenlerin başında geliyor. Herşey bir yana devletlerin bunu dillendirmesi, başlı başına kötü şeylerin (hiç olmazsa o devlet için) olduğunu ya da olacağını gösteriyor. CB Erdoğan’ın geçenlerdeki konuşmasında “1967 sınırlarına göre bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gerektiği” ifadesi, en insani ve vicdani bir ses olmakla birlikte bazı şeylerin devlet açısından yolunda gitmediğini de dolaylı söylüyor. Devletlunun her daim kirli ilişkilerle İsrail’i hatırlamasının dışında bu türlü bir “hatırlamak”, şayet blöf olmaktan uzaksa, biz enaltakilerin daha fazla unutması gereken şeylerin olduğunu hatırlatır.

Twitter: @servetkzlay