Yaptığımız en iyi şey, kendimizi başkalarından ayrıştırmaya çalışmak. “ben onun gibi değilim” gibi sonu gelmeyen cümleler kurmak, üzerimize bir şeyler veyahut birileri yakıştırıldığında. Lakin göz göre göre yalan söylemekteyizdir kendimize ilk önce. Trajikomik.

Her şey bir yana, garip hayatlar yaşamakta ısrarcıyız. Mesela bir ülke savaş halindeyken, bizler gayet rahat bir şekilde haberleri izleyebiliyor, farklı farklı yorumlar getirebiliyor hatta kimi zaman sahte göz yaşları dökmekten geri kalmıyor sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi günlük işlerimize devam edebiliyoruz. Bu sebeple sahte gözyaşı ya adı zaten... Gariptir ki özellikle güzel ülkemin güzelim güzel insanları kendi yakınlarında olmayan olayların iki üç adım daha da dışarısında kalmayı başarabiliyor. Gerçi bu sadece buraya haz bir özellik değil. Her yerde böyleleri…

Biri ölmüş , acı çekmiş, işkence görmüş… umurlarında bile değil. O kişilerin kendileri olabileceği hakikati akıllarına bile gelmiyor. Sahiden bu böyle! İşte tam da bu yüzden yanımızdaki insan da, karşımızdaki değil mi sorusunu sormadan edemiyorum. Hayır, yani sizlerin “öteki” dediği insanlar, onlar hayalden mi ibaretler de görmek istemiyorsunuz? Elbette duyarsız olmayan insanlar da var ancak ne yazık ki onların duyarlılığı yetersiz kalıyor. Savaşların, kasten gerçekleştirilen ölümlerin, açlığın… ve dahasının sonu sadece ama sadece kendimiz ve biz olabilmeyi başarabildiğimizde mümkün olacaktır.

Bir zaman zulüm eden kişilerin , bu zamanlarda zulüm görebileceği aynı şekilde bu durumun tam tersi olabileceği gerçeğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle geçmişi bugüne taşırken ve birilerini bir şeyler için suçlarken iki kere düşünmeliyiz. Gerçekten suçlu kim? Neyse…

“Van depremi”. Bu konuyu ele almak istiyorum kısaca da olsa. Bana en yakın gelen örnek çünkü. Deprem haberi duyulur duyulmaz yardım kampanyaları sıraya girdi. İnsanlar yardım edebilmek için birbirileri ile yarıştı. Yedisinden yetmişine herkes… De anlayamadığım bir husus var. Neden hala bir yerlerde birileri biz bu kadar cömertken ölmeye devam ediyor?

Mesela mı? Filistin. Oradakiler de insan değil mi? Ha affedersiniz onlar bizim sınırlarımız içerisinde değildi doğru. Unutmuşum.

Sadece bu değil. Olay kapanır kapanmaz yardımlar da kapandı. Sanıyorum ki kazançlı çıkan taraf açık ara fark ile medya oldu. Hoş medyanın da yardımı dokundu. Yardım kampanyaları o olmasaydı bu kadar büyüyemezdi. Ama en çok şuna üzülüyorum, yerine ulaşmayan yardımlar… Ve tabii ki yardımları stok yapmaya çalışan bilinçsiz insanların akıllarınca stok yapmaya çalıştıkları şeyleri bir şekilde çürütmüş, kullanılamaz hale getirmiş olmaları. Yardım mı israf mı diye de düşünmeden edemiyorum. Belki “bilinçli yardım derneği” gibi bir şey var edilebilir bunun gibi problemler için. Hani bir ihtimal düzelir bir şeyler diye.

Afrika faktörü de var mesela. Oradaki insanların yaşama tutunma çabası. Sanıyorum ki bu durumu da sıradanlaştırmayı başardık!

Amacım yazımdan da anlaşılacağı üzere taraf tutmak değil aksine tarafları ortadan kaldırmak. Sen, o, ötekiler gibi tanımları “biz” yapmak. Gerçekçi olmak gerekirse bu girişimimin fazla işe yaramayacağını biliyorum ancak az da olsa içimizde “merhamet” denen o şeyi taşıdığımızı hatırlatmak istedim. Başkaları dediğiniz insanlar var olmadan kendinizin de var olamayacağınızı ve sizi var edenin onların varlığı olduğunu unutmayınız lütfen. Hiç değilse bu iyiliği yapın kendinize.Her gün ama her gün milyonlarca insan ölüyor. Artık görün, hissedin bunu! Açın o kapalı gözlerinizi ve görün artık olup bitenlerin gölgede kalan yüzünü.Bizler; sıcak yataklarımızda uyurken, su içerken, koşarken, aşk şarkıları söylerken, okula giderken, bahçemizdeki bir çiçeği sularken, köpeğimize yemeğini verirken, çocuğumuzu okulundan alırken, evimizi temizlerken, televizyon izlerken, tırnağımıza ojemizi sürerken, ne bileyim işte bir şeylerle meşgulken; onlar ölüyor!Bizler; espriler yaparken, birbirimiz ile şakalaşırken, birbirimize saçma sapan nedenlerden dolayı küserken, bozulan musluğumuzu tamir ederken, şarkı söylerken, evimizin kirasını öderken; onlar ölüyor!

Daha nice şey, say say bitmez. Sizler; bu yazımı okur, ben ise yazarken birileri ölmeye devam ediyor! Ne yazık ki bu böyle!Kendi kendimizi yok etmeye aşığız.Ölüyoruz… Birbirimizin gözünü açmak ve “işte bak doğru olan bu!” demek yerine, gözlerimizi yalanlarla bağladığımız için ölüyorlar! Ölüyoruz…“Ölüyorlar!”, “Ölüyoruz!” aynı şey…Açlık, savaşlar, hastalıklar, kıyamet alametleri olan depremler, seller ve çok daha fazlası… Dünyaya sahip çıkamadığımız gibi birbirimize de sahip çıkmayı beceremediğimiz için dünya git gide daha da yaşanmaz bir yere dönüşüyor.Politik tartışmalara dalıp gidiyoruz. Bunu yaparken de arkamızda olup biteni görmüyoruz. Ki bizlerden beklenen de bu değil midir zaten?

“Uyanın artık birbirimizi yok ediyoruz!” Dünyanın içine dinamitleri kendi ellerimizle yerleştiriyoruz! Kibrit olmaya mahkûm muyuz gerçekten de? Uyanmazsak bir gün hepimiz küle dönüşeceğiz. Silahlar, çarpık yerleşme, egolarımızın azgınlığı, akılsızlığımız, önümüze konanları bir ısırıkta yutuşumuz (çiğnemeden), tembelliğimiz! Yok oluşumuzun temel sebebi bunlar değil de nedir? Korkma, sor kendine! “Ben ne yapıyorum?” diye.“Kendi kendini öldür oyunu” başlığının taşıdığı anlam, anlatmak istediğim bir nebze de olsa bunlardı. Dilerim hala yaşadığınız için ne kadar şanslı olduğunuzun farkında olarak uyanırsınız her sabaha…Hepimizin olan bu dünyaya ve birbirimize sahip çıkalım. Birbirimizden başka hiçbir şeyimiz yok.

“Birbirimiz kadarız!”

Ve sen okuyucu, sen kimsen ben de oyum.

Saygılarımla

Arzu Demir