Gazeteciler temelde ikiye ayrılır. Çalışan gazeteciler, çalışmayan gazeteciler. Çalışamayan ya da çalıştırılmayan hatta çalıştırılamayan, kovulan gazeteciler falan da vardır. Ama onlarla işimiz olmaz bizim.

Kendi isteğiyle çalışan gazeteciler ve köle gibi çalıştırılan gazeteciler vardır. Ama İletişim Fakültelerinde sürekli siyasetten bahsedilir. Ülke gündeminden hatta Amerikan karşıtlığından bahsedilir. Kampuslarda eylemler düzenlenir. Daha bir kere gazeteciliğin onuru için eylem düzenlendiğini duymamışsınızdır. Çünkü gazetecinin onurlusu değil onursuzu makbuldür.

Tetikçilik yapanı, vatanı başta olmak üzere tüm değerlerini satanı, marjinal olanı makbuldür...

Mesleğini severek yapanı pek sevilmez gazetecinin. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar bizim ülkede. Yalan söyleyeni makbuldür.

En güzel yalanı söyleyen gazeteci çok kazanırken, toplumda el üstünde tutulurken, en güzel yalakalık yapan gazeteci hayıflanmaktadır. Aslında görevini en iyi yapanın kendisi olduğunu düşünmektedir oysa...

Zordur gazetecilik. Aslında tüm gazeteciler çok da güzel emlakçi olabilir... İyi gazetecilerin ağzı düzgün laf yapar kötü gazeteciler de satmaya ya da kiralamaya çok yatkındır yani...

Bir de elini sallasan gazetecidir aslında. Devlette bir tanımı falan da yoktur gazetecinin.

Gazete satana gazeteci denir, gazete basana da, haber yapana da, gazete sahibi olana da...

Hepsi gazetecidir.

Gazetecilik okulu falan bitirmenize de gerek yoktur gazeteci olmanız için. İlkokul mezunu olsanız gazete sahibi olabilirsiniz bu ülkede...

Yalan yanlış haber vermenin cezası falan da yoktur. Basın özgürlüğü tartışmalıdır ama basını basma özgürlüğü sınırsızdır bu ülkede.

Normal şartlarda yanlış ilaç veren doktor ya da eczacı meslekten men edilebilirken yanlış haber veren gazeteci için bu durum söz konusu değildir.

Oysa yanlış ilaç veren doktor ya da eczacı bir kişinin ölmesine neden olabilirken yanlış haber veren gazeteci tüm toplum hayatını tehlikeye sokmaktadır.

Ama bir meslek değildir gazetecilik. İletişim çağında iletişim fakültesinin ne iş yaptığını bilmez pek çok kişi.

Tüm topluma gerçekleri anlatma görevinde olan gazeteci bir gün olsun kendini anlatamaz.

Bir yığın gazete, bir gözlük, bir de yanına hokkamsı kalem koyarsınız, herkes anlar o gün gazeteciler günü olduğunu...

Ben aslında tesadüfen gazeteci oldum.

Aslında babam sinemacı olduğuna göre sinemacının oğlu gazeteci olmuş da olabilirim.

28 Şubat sürecinde üstelik imam hatip mezunu falan da değilken mağdur edildim. Çocukluğundan beri hukukçu olmaya ve adalet sağlamaya çalışan ben 28 Şubat sürecinde hiçbir mantıklı açıklaması yokken (ne mantıklısı açıklaması bile yokken) sözel alandan alınıp eşit ağırlık alanına verilen hukuk fakültesini uzaktan seyretmek zorunda kaldım.

Haliyle adaleti sağlamak için okuyabileceğim tek alan Gazetecilik kalmıştı. Ben de onu okudum.

Ama gördüm ki gazetecilikle adaleti sağlamak şöyle dursun gazetecilikte bile adalet yokmuş.

Senin gazetecin, benim gazetecim var. Senin doğrunu yazan senin gazetecin benim doğrumu yazan benim gazetecim. İkimizin de yanlışını yazan ise vatan haini...

Bugün 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü...

Ama ne yapmaya çalışan gazeteciler günü?

Çalışan da ne yapmaya çalışan?

İyi şeyler yapmaya çalışan mı, ülkeyi bölmeye çalışan mı, evine ekmek götürmeye çalışan mı, birilerine yalakalık yapmaya çalışan mı, birilerine tetikçilik yapmaya çalışan mı?

Çalışan gazeteciler günü bugün.

İyi şeyler yapmaya çalışan tüm meslektaşlarımın gününü kutlarım.

Ötekilere nasılsa her gün bayram...