‘Şehir, rastgele düzenlenmiş bir mekân değildir.’

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul’daki ‘Geleceğin Şehirleri Sempozyumu’ndaki konuşmasının en dikkat çeken cümlelerinden biriydi bu.

Başbakan; kadim, modernite ve küreselleşme boyutlarında İslam ve Batı şehirleri arasındaki ayrımlar ve ‘gerçek şehirle kast edilenin aslında ne olması gerektiği’ üzerine etkili bir konuşma yaptı.

Moderniteden nasibini almış, küreselleşmeyle yoğrulmuş ancak kadim bir geleneğin izlerini taşımayan o ruhsuz şehirleri anlattı. New York’tan, Manhattan`ın insana temas etmeyen gökdelenlerinden örnekler verdi.

“Eğer New York sokaklarında yürürseniz şehre nüfuz edemezsiniz, şehir size nüfuz edemez. Bir büyük tünelin içinde kaybolan sizi ezen koridorlarda, labirentlerde yürüyor hissine kapılırsınız” gibi özetleyici cümleler de kullandı.

‘İnsanlar üzerinde duvar kurmayan şehirler, yamacındakinin güneşini kesmeyen yapılar…’

O uzun konuşmadaki vurgu kadim geleneğimizden öğrenmemiz gereken şehir tasavvurunun bu olması yönündeydi.

Peki, bizim belediye başkanlarımız Başbakan Davutoğlu’nun bu konuşmasından kendilerine bir mesaj çıkarabilecek mi?

Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nun ‘faziletli şehir’ vurgusu Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasıyla ciddi bir paralellik gösteriyor. Başkan Toçoğlu belli aralıklarla, insana temas etmeyen çok katlı binaların gelişmişlik seviyesi olamayacağının altını çiziyor.

Sakarya’yı gelenekselle modernin sentezlendiği, marka bir şehir hedefiyle geleceğe hazırladıklarını sürekli yineliyor.

Gerekli imar düzenlemeleriyle çok katlı meselesine dair doyurucu adımlar atılması ve tarım arazilerine imar izninin verilmemesi konularındaki ısrarlı yaklaşım da bu dilin somut verileri olarak değerlendirilebilir.

Gökdelenleriyle gurur duyan bir anlayış gerçek bir şehircilik üretebilir mi? Kendisine özgü karakteri olmayan, kadim medeniyet coğrafyasındaki özel şehirlerin izlerini taşımayan bir şehirleşmeden bahsedebilir miyiz?

Şehirleri imar etmenin inanç ve ahlaktan bağımsız düşünülemeyeceğini biliyoruz. Yoksa medeniyet tasavvuruna uygun değişim ve dönüşümle aslında bir ütopyadan mı söz ediyoruz?

Elbette hayır. Yoksa kadim medeniyet coğrafyamız böylesine özel şehirler meydana getirebilir miydi? Başbakan Davutoğlu’nun sempozyumda İstanbul üzerinden yaptığı değerlendirmeler tam da bu konuyla ilgilidir.

Semerkand, Bağdat, Kahire yine bizim medeniyet coğrafyamızın en nadide bahçeleridir. Bizim şehircilikle anlamamız gereken Hz. İnsan tasavvurunun merkezi değer teşkil etmesidir. Metropollerin insan ruhunu boğan surları bizim şehircilikten çıkardığımız manalarla aramıza kalın setler çekecektir.

Davutoğlu’nun açıklamaları beraberinde söylenebilir ki, özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nun söylem ve uygulamaları aradığımız şehircilik anlayışının izlerini taşımaktadır.

Eyleme dönük söylemler de bu tezimizi doğrular nitelikte. Yeni Türkiye ve beraberinde gelen Yeni Sakarya söylemi de kof tezler, içi boş iddialar olmanın ötesinde eylemlerle geleceğe taşınabilir.

Tüm şehirler özelinde Sakarya, şehirleşmesini medeniyet perspektifiyle geleceğe taşımanın mücadelesini açıkça vermektedir.

Rahmetli Mimar Turgut Cansever’in mealen dedikleri gibi, insanlığın başarısı şehirlerin medeniyet yolunda gelişmesiyle mümkün olabilir.

O yüzden kimse mutluluğu ‘biz gettomuzda mutluyuz’ da aramamalıdır.

iletişim / [email protected] Twitter: @mahiroglu5454