Hz. Peygamberimiz (S.A.V) bir Hadis-i Şeriflerinde buyururlar ki; “Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin”

Yüce dinimiz İslam’ın tam manasıyla çevreci bir din olduğuna verilebilecek on binlerce örnekten yalnızca biridir bu kutlu hadis.

Bugün modern şehirlerdeki en önemli gündemimiz çevre olunca bu konuya ayrıca değinmek istedim.

Buradan devam edelim…

Evet, İslam çevreyi korumayı farz görür, bunu biliyor ve bunu yaşamaya gayret ediyoruz.

Çevreyi korumak, çevrenin Allah’ın bir emaneti olduğunu bilmek Müslüman’a yakışandır, farza uygun olandır.

Çevreye zarar vermek ise güzel dinimizde haram kabul edilir.

Fatih Sultan Mehmeh’in, “Yaş ağacın dalını kesenin, kolunu keserim” sözü bu hassasiyetin dışa vurulmuş halidir. Yine bu örnek çevrenin kültürümüzün en değerli sertacı olarak işaret edilmesinin delili olarak aklımıza gelebilir.

Çevre hassasiyeti her zaman İslam’da derinlikli bir mesele olarak ele alınmış, doğal olarak hayatın her alanına sirayet ettirilmiştir.

Çevre hassasiyeti daima topyekûn bir çerçevede değerlendirilmiş, bireyden haneye haneden topluma genişleyen bir manzume olarak dikkat çekmiştir.

Gölleri korumak; denizleri, nehirleri, yaylaları…

Ve bugün modern şehirlerde en önemlisi yeşil alanları korumak…

İmarı korumak mesela, şehirleri korumak...

Her şart ve koşulda öncelenmesi gereken başlıklardır bunlar.

İslami hassasiyet gereği daha en başta mesafe koyulması istenen konulardır bu saydıklarım.

Bu koruma refleksiyle daha en başta insan bu olgulara göre kendisini konumlandırır.

Talanın, yağmanın, koruma-ma-nın, tüm bunların kendisine yön tayin etmesini kabul edemez.

Yağmaya talana karşı durur! Konumunu daha en başta belirlemiştir çünkü!

Yolun başında mesafenin koyulması gereken en önemli ayrıntılardan biridir yağma ve talan meselesi.

Modernizmin vicdan kanallarını damıtıp, “hükmetmeyi” emrettiği bu çağda bu ilkelere göre yön bulmak!

Asıl meselemiz budur!

Doğaya hükmet, dağları del, ormanları yok et…

Tüm bu vicdan kışkırtıcılıklarına karşı hassasiyetler öncülüğünde yol alınmalıdır. Müslüman’a yakışan bu olmalıdır.

Dinimizin bize öğüdü zaten budur!

Şuanda iktidarda muhafazakâr bir parti var.

Hazır konu açılmışken ezcümle şunu söylemek isterim; Ak Partili belediye başkanları müteahhit perspektifiyle değil, çevre hassasiyeti olan bir Müslüman kimliğiyle hareket etmelidirler.

Özgürlük herkesin talep edebileceği bir şeydir, doğru! Ama özgürlükleri herkes kuramaz.

Belediyeler müteahhit perspektifiyle istedikleri her yere AVM yaptıramaz, bina diktiremez, konuta geçit veremez.

Özgürlüğün felsefi yaklaşımını da içselleştirmemiz gerekiyor.

Şuanda kendini yok etmeye çalışan bir dünyada yaşadığımız bir gerçek.

Ne yapacağız?

Böyle bir durumda gözleri kapatıp, olanları görmezden gelemeyiz.

Talana, yağmaya, koruma-ma-ya müsamaha gösteremeyiz.

Kendimizi bu şekilde koruyamayız.

Susamayız!

İslami hassasiyete ve Müslüman’a yakışan neyse; yöneticisinden belediye başkanına, vekilinden sade vatandaşına aynı ilkelerin izinde hareket etmeliyiz.

Para ve yüksek hayat standardına kavuşmak için nelerden ödün verdiğimizi gözden geçirelim,

Neleri göze alabileceğimizin gerçeğini de bir an önce görelim!

TWiTTER: @MAHİROGLU5454

MAİL: OMERMAHİROGLU5454@GMAİL.COM