CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Genel Seçimler için hedeflerinin yüzde 35’i yakalamak olduğunu açıkladı.

MHP’li Bahçeli de yanlış hatırlamıyorsam 7 Haziran’da tek başına iktidar olma amacında oldukları yönünde bir demeç verdi.

Gözlemlerim ortaya konulan bu iddiaların her ikisinin de muhalefet partilerinin tabanlarında karşılık bulamadığı yönünde. CHP’li seçmen yüzde 35’i yakalamak merkezinde şekillenen bir siyasetin iddiasız ve kof olduğunu düşünüyor. Reel siyaseti netameli iddialardan bağımsız okuyabilen MHP’li seçmen ise bu hedefin asla gerçekleşemeyeceği yönünde hemfikir görünüyor. Haliyle bu iddiaları gerçekçi bulmuyor.

Özellikle AK Parti yeni anayasa, paralelle mücadele ve çözüm sürecini nihayete erdirebilme çabası içerisinde 400 milletvekiline ulaşma hedefinde.

Parti’nin Sakarya’da Genel Seçimler için Ankara’ya yollama iddiasında olduğu ‘7 güzel insan’ sloganı da bu amacın yerel yansıması olarak değerlendirilebilir.

Sakarya’da seçim sürecini en iyi yürüten adaylar hiç şüphesiz AK Parti’nin aday adayları. İktidar partisi olmanın avantajı olarak değerlendirilmekten öte parti disiplinine uygun çalışmalar süreci dışarıdan izleyenlerde dahi heyecanlı reflekslere sebep olabiliyor.

Kampanya sürecini yakından ilgilendiren dikkat çekici bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde AK Parti’de 3 dönem kuralına takılan Şaban Dişli, Ayhan Sefer Üstün ve Hasan Ali Çelik’in Genel Seçim arefesinde neden esamesinin okunmadığı yönünde oldukça eleştirel bilgilerin yer aldığı bir habere rastladım.

Aynı haberde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın da tabiri caizse ‘artık Sakarya’yı koyverdiği’ yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılıyordu.

İktidar ve muhalefet partilerinden konuyu basit hesaplara indirgeyen çevrelerin belki de bu süreçte ortak sordukları tek soru bu olabilir. ‘Yahu gerçekten bu vekiller neredeler? Nereye kayboldular?’

Süreci olanca hızıyla götüren aday adayları şehrin dört bir yanına yayılmışken, ‘heyecansız, tükenmiş ve yorgun mevcut milletvekilleri nerede?’ kuşkularına hizmet eden bu hesaplardan nasıl anlam çıkarmalı?

Sakaryalı vekillerin Çözüm Sürecini yakından ilgilendiren İç Güvenlik Paketiyle ilgili parlamento çalışmalarına katılmayarak Geyve Sokaklarını arşınlanmasını beklemek pek de mantıklı olmasa gerek!

Bakan İslam’ın Özgecan’ın katliyle başlayan yoğun süreçte Kaynarca Turnalı Köyü’ndeki seçim çalışmalarına katılması daha mı doğru olurdu ne dersiniz?

Ya da Sayın Bakan’ın Suruç’ta Barınma Merkezi’nde sığınmacılarla bir araya gelmesinden ziyade Taraklı Ankara Caddesi esnafını ziyaret mi etmesi gerekirdi?

Anlaşılamayan şöyle bir gerçek var; evet bu insanlar partilerinin adayı olarak mecliste yer alıyorlar doğru. Ancak yalnızca Karabük’ün, Amasya’nın, Kastamonu’nun, Sakarya’nın vekili değil, millet adına irade ortaya koyuyorlar.

Millet egemenliğini üstlenen ve bunu temsil etmekle yükümlü olan vekillerle ilgili bu ince ayrımı anlamakta direnmek neye hizmet edebilir?

Milletvekillerinin seçildikleri bölgelerin siyasi, sosyal, ekonomik tüm ayrışımlarını meclise taşımak gibi yükümlülükleri olduğu herkesçe kabuldür.

Ancak en basitinden yukarda ifade etmeye çalıştığımız ince geçişi iyice yedirmek gerekiyor! Bu basit operasyonlar ‘keşke benim olsa’ cesetçiliğinden başka ne üretebiliyor?

Bu nasıl bir sahipleniciliktir ki millet ülkenin bakanını bir türlü paylaşamıyor. Sürekli Pamukova’da Hacı Teyze ziyaretinde olmasını bekliyor, Kocaalili fındıkçılara selam çakmasını istiyor.

Bölgesel ve küresel ölçekte Türkiye’nin önünü açacak hukuki gereklilikler inşa edilmeye çalışılırken, böylesi ucuz hesaplara kalkışmak kime, niçin fayda sağlasın?

Bu donuk iddialardan beslenen tüm çevrelere söylenmesi gereken şey bellidir;

‘Buradan size ekmek çıkmaz!’

iletişim / [email protected] Twitter: @mahiroglu5454