AK Parti Genel Merkezi’nin Hendek İlçe Kongresi’ni ileri bir tarihe ertelemesi beklediğimiz bir karar oldu.

Hendek Belediye Başkanı Ali İnci’nin Genel Merkezin Hendek İlçe Başkanlığı için yola devam dediği Ali Kemal Sofu’nun yeniden aday gösterilmesinin ardından küplere bindiğini duymayan kalmadı herhalde.

İnci’nin demeç vermediği gazeteci, tepkisinin yer almadığı köşe neredeyse yok. AK Parti’nin tepeden inmeci bir görünüme kaydığı yönündeki kişisel yorumları da oldukça dikkat çekici.

Burada bir parantez açalım;

Siyasi partilerde kurumsallaşma dediğimiz şey, demokrasinin olmazsa olmazıdır. AK Parti’nin kurulduğu ilk günden bu yana istişare mekanizmasını ciddi boyutlara taşımış bir kurumsal bütünlük içerisinde olduğunu düşünüyorum. Kurumsallaşmadan kastım örgütte sağlanan birlikteliğin kalıcı hale dönüşmesi.

Büyükşehir Belediye Başkanlarının ‘çalışmak istemiyorum’ dediği ilçe belediye başkanlarının Genel Merkez tarafından yeniden aday gösterildiği kulis bilgilerine de sahibiz.

Bu örnekler eminim ki çoğaltılabilir.

Ancak bu zamana kadar AK Parti içerisinde İnci’nin çıkışı kadar ciddi bir tepkiye şahit olmadık. Genel Merkezin adayını beğenmeyerek ‘sizin değil benim istediğim olacak’ şeklinde bir tavır sergilemek AK Parti’nin kurumsal kimliğine de zarar verecektir.

Örgütün iyi işlemesi, toplum nezdinde itibar kazanması ve uzun süreli olmasıyla kurumsallaşmadan bahsedebiliriz.

Bu amaca ulaşırken siyasi partilerin kendilerini uyarlama güçlerinin yüksek olması gerekir. Bağımsız hareket edebilme şiarını edinebilmiş olmaları önem taşır.

Bir siyasi harekette kurumsallaşmadan bahsediyorsak en önemlisi ‘söylem birliğinin’ söz konusu olmasıdır.

Yukarıda ifade ettiğim gibi bazı ilginç örnekler verilebilir. Ancak beklenen ve öncelenen tavır, söylem tutarlılığının söz konusu olabilmesidir. Partinin istişare mekanizmalarına olan güven büyük önem taşır.

Elbette bir muhalefet partisi yöneticisinden bu yapıya güven beklemeyiz. Biz örgüt içerisindeki kimlikler üzerinden değerlendirme yapıyoruz.

İşte bu yüzden aynı kadroda yer alan bireyler, örgütün çıkarlarını kişisel çıkarlarının üzerinde tutmak zorundadır.

Sizce AK Parti’li tüm Büyükşehir Belediye Başkanları mevcut ilçe belediye başkanlarıyla çalışmaktan büyük mutluluk mu duyuyor?

Tabi ki hayır! Ancak söz konusu partinin çıkarları olduğunda daima tek seslilik egemen oluyor. Sizin karşı çıktığınız isimleri Genel Merkez, ‘siz istediğiniz değerlendirmeleri yapın, o isim olacak’ şeklindeki keskin bir tavırla mı belirliyor.

Buna inanmak mümkün değil. İstenilmeyen adayların söz konusu edilmesi elbette mümkündür. Görüş farklılıkları yaşanabilir. Ancak insafını kaybederek, hakikatleri kavramakta diş bilemek yakışık olmaz!

Bunun anlaşılması gerekiyor diye düşünüyorum. Nazi Partisi’yle AK Parti’yi eşdeğer görmek bu örgütün içerisinde yer alan biri için sadece ucuz bir söylem olarak kalır! Ve ilk ‘o’na zarar verir!

Ali İnci Genel Merkez ve türlü aktörler tarafından başarılı görülen bir isim. İnci Başkan, insanların sadece ve sadece kullanma gereği duydukları şeylere isim verdikleri gerçeğini unutmamalı. İhtiyaç kalmadığında, o isimlere duyulan gereksinim de ortadan kalkar.

Bütüncül bir yaklaşımla, ‘Genel Merkez’de 3-5 kişinin belirlediği isimlerle ilçeler, şehirler yönetiliyor’ denemez.

Savaşta galip gelmek barışta muvaffak olmaktan çok daha kolaydır bence. AK Parti bu zamana kadar zor olanı seçti. Ve daima kazandı!

Barışta muvaffak olanlar kazanmaya devam edecektir…

iletişim / [email protected] Twitter: @mahiroglu5454