Yazgülü Aldoğan…

Bilenleriniz bilir,

Soma felaketi sonrası Twitter’dan attığı ilginç mesajla gündem olan Posta Gazetesi yazarıdır kendisi…

Çoğumuz belki hatırlamakta zorlanacağız,

Sonuçta hafıza-i beşer nisyan ile malul biliyoruz.

Ancak yakın geçmişte bu zavallı kalemşörün ‘marjinalliğinin’ nasıl zirve yaptığına sosyal medya üzerinden pekte yakından tanık olmuştuk…

Nasıl mı?

Yazgülü Hanımefendi Mayıs ayında Cumhuriyet Tarihimizin en büyük maden faciasında yitip giden 301 Somalı madencimizin kemiklerini sızlatan söylemlerle nefretini kusmuş, acısı daha çok taze olan kederli ailelerin yaralarına tuz basmıştı.

O en acılı olduğumuz günlerde;

“Pazar sabahı günümüz aydın olamıyor: Şimdi de bir şehit lafı icat ettiler ki isyan edilmesin. Onlar ne şehit ne gaziKAR yoluna gitti niyazi” gibi Yılmaz Özdilvari gaflet cümleleriyle öfkesini dillendirmişti.

Bu haliyle medyada birden ‘dişi Yılmaz Özdil’ olarak anılmaya başladı kendisi.

Neden mi?

Çünkü bu çıkışın kısa bir zaman öncesinde de yine Doğan Medya yazarı Yılmaz Özdil hayatını kaybeden madenciler için ‘AK Partili oldukları için, ölümleri müstahaktır bile denilebilir’ türünden hiçbir insani referansa konu olamayacak söylemleri dilene dolama cüretini göstermişti.

Elbetteki Yazgülü Hanımefendiyi tekrardan gündem yapmak gibi bir amacımız yok, olamazda, ancak!

Kendisi önceki günkü köşe yazısında Sapanca Gölü’nü ve ‘radikal laikliğinin’ bir yansıması olduğuna kesin hüküm getirdiğimiz bir ‘oruç baskısından’ bahsetmiş.

Yani konu biraz da bizimle ilgili, hemen köşe başımızda, Sapanca’da vuku bulmuş.

Şunları söylemiş Hanımefendi;

Sapanca kıyı şeridinde yaptığı yürüyüş boyunca oynayan tek bir çocuğa bile rastlamadığından dem vurmuş yazısında,

Sapanca’nın ıssız, terk edilmiş ve atıl bir hüviyet kazanmış olmasının kendisinde uyandırdığı şaşkınlığı okuyucusuyla paylaşmış köşesinden.

Bu terk edilmiş izlenimi veren görüntünün nedenini ise ilçenin merkezine geldiğinde anladığını belirtmiş Yazgülü Hanım.

İlçede yaşanan bu ‘gereksiz’ matem havasının sebebi Ramazan ayı ve tüm ilçede hissedilen Ramazan’ın manevi iklimiymiş!

Atıştırmalık bir şeyler arayışının zorluğundan, zor bela bulduğu üç beş lokmayı yemek için oturacağı cafede ‘biz oruçluyuz, bize saygı duyun’ diyen garson arkadaştan, ‘Peki bana kim saygı gösterecek’ özetli diyaloglarından kesitler sunmuş,

Ve demiş ki,

Yahu burası Konya değil, Erzurum değil! İstanbul’a şu kadarcık kilometrelik uzaklıktaki Sapanca!

Yani ‘burada da mı aynı muamele’, ‘bu devirde hala geçerli mi böyle bir yaklaşım’ denmek istenmiş!

Şurası kesin ki, bu hikâye yıllardır aynı.

Yok, oruç tutmayana baskı varmış, oruç tutmayanlar dışlanıyormuş, ötekileştiriliyormuş hep alıştığımız söylemler, artık bizi bu konularda oldukça şerbetli hale getirdikleri ezbere kalıplar.

Burası Konya değil, Siirt değil, yok Erzurum değil. Neymiş efendim İstanbul’a çok yakınmış!

Tamam, da bu nasıl bir İstanbul algısı? Hanımefendi sanki İstanbul değil de Atina’dan bahsediyor!

Millet aynı provokasyonu yıllardır görmekten, bu bilindik söylemleri işitmekten bıktı!

Artık bu Kemalist komplo teorilerinden kurtulmak gerek!

Sürekli bu tarz komploları, provokasyonları yaparak, Türkiye’de laik-dindar ayrışmasını körüklemek için uğraşan zihniyet işte tamda bu zihniyettir!

Ülkemizde belli bir kesim yıllarca aynı sınırlar içerisinde yeni tartışmalar üreterek ayrışmayı körüklediler!

Toplumda kutuplaşmaya yol açtılar! Bu bilindik tablo daima karşımızda oldu! Ama artık bilinmesi gereken gerçekler var!

Artık tüm bunlar eski Türkiye’nin karanlık raflarındaki yerlerini aldı!

Sakarya’nın göbeğinde Çark Caddesi’nde bile kafeler Ramazan’da hizmet veriyor. Oruç tutanı var, tutmayanı var. Elbette kimsenin kimseye baskı yapması kabul edilemez bir gerçek.

Oruç tutanların tutmayanlara baskı yapamayacağı kesin, oruç tutmayanların da tutanlara saygı göstermesi kültürel ve ahlaki bir sorumluluk!

Özetle şunları ilave etmekte yarar var;

Yazgülü Hanımefendi artık modası geçmiş bir yazar! Tamam, kabul ediyoruz, eski Türkiye’de tanınan biriydi. Ama artık yeni Türkiye’de okunan yazısı, tıklanan haberine rastlamak mümkün olmuyor.

İşte bu yüzden marjinal söylemler zaman zaman hortlayabiliyor! Mazur görmekte yarar var!

Çünkü toplumumuz bu marjinal tipleri artık ciddiye almıyor!

Yani zaman değişiyor ama hikâyeler değişmemeye inat ettikleri için hayatın akışında kaybolup gidiyor!

Ama artık siz de bu yaklaşımlara bir son verin, bilindik söylemlerinizden, ezberlenmiş komplo cümlelerinizden uzaklaşın,

Ciddi bir yazı, öze dokunan bir şeyler yazın da biz de istifade edelim!

Şunu da her zaman kenarda tutalım,

Yıkıcı bir dilin temsilciliğini üstlenmek, başkalarını yargılayıp sevmemek bizim kültürel mirasımızda, ahlak anlayışımızda mevcut değildir!

İletişim; [email protected]