AK Parti iktidara geldiği günden bugüne kadar yaptığı hizmetlerle, Türkiye’ye sunduğu yeni ufuklarla kolay kolay kimsenin yadsıyamayacağı başarılara imza attı ve hâlen atmaya devam ediyor. Bununla birlikte, her siyasi harekette görüleceği gibi, siyasette pratik çözümler üretilirken ortaya çıkan değişik kriz alanlarından AK Parti de nasibini almışa benziyor. Bu sürecin doğal bir tarafı vardır fakat doğal olmayan şey, AK Partinin ortaya çıkan kriz alanlarını kabullenmeyip ertelemesidir.

Bu kriz alanlarının hatırlatıldığı durumlarda ise her eleştiri; kötü bir muhalefet, art niyetli bir muhalefet çizgisine yerleştirilmekte ve değerlendirilmektedir. İş böyle olunca; AK Partiyi “karalamak” ya da “yok etmek” isteyenlerin “iğrenç emellerine” karşı siyasal bir tepki de kaçınılmaz hâle geldiği düşünülmektedir. Aslında tam da bu noktada AK partiye gerçek anlamda zarar verme ve onun siyasal reflekslerini daraltma, yine AK Parti içinde/yakınında olup belirli çıkarlarını korumaya çalışanlar tarafından gelmektedir.

AK Partinin ertelediği, kendisinden kaçtığı kriz alanları, onun hayaletlerini oluşturur. Hayaletler, korkunun ve hayalin mahsulü olmasına karşın siyasetin ürettiği hayaletler hiç de fantezi dünyasının yansıması olmazlar. Dolayısıyla ergeç yüzleşilmesi gereken sorunları gösterirler.

Öte yandan bunları dile getirmek bile bazı riskler taşır: İnsanın hiç de hoşlanmadığı durumlarla, etiketlerle, yaftalanması gibi. Lakin sırf bazı riskler ve etiketler var diye susmanın da bir anlamı yoktur sanırım.

Kızgınlık uyandırmaktan ziyade zihni bir kışkırtmayı uyandırmak için şimdi bu hayaletlerden bazılarına işaret edelim:

Eşitlik ve Eşdeğerlilik Arasında Kadın Politikaları: AK Partinin en büyük ve korkunç hayaletlerinden biri, kadın üzerinden çıkartılan yasalar ve yeni uygulamalardır. “Kadına Şiddet” ve “kadına yönelik pozitif ayrımcılık” adı altında yürütülen projeler çerçevesinde birçok yasal düzenlemeler hayata geçirildi. Lâkin bu politik uygulamaların ve kararların nelere yol açacağı fazlaca düşünülmedi ya da “görülen lüzum üzerine” çabucak geçiştirilerek hâl edildi.

Bu politikaların uzun tartışmaları kapsayacak bir yapıya sahip olduğu ortadadır. Evvelâ meseleyi iki açıdan irdelemekte fayda var: İlki; bu ve benzeri yasaların-uygulamaların çıkmasında Avrupa Birliğine uyum şartları/yasaları olup olmadığı, şayet varsa ne ölçüde olduğudur. Yani burada AK Parti, zorunlu bir şeyden mi yola çıkmıştır yoksa zorlama bir şeyden mi? Şayet bunlar AB ye uyum çerçevesinde çıkar(t)ılmış ise; bu demektir ki, uzun süreden beri yaşadığımız sosyo-kültürel şirozfreni, AK Parti eliyle tekrar edecektir.

Modernleşmeden buyana toplumu dönüştürmek adına dayatılan projelerin en büyüğü ve merkezi olanı, kadın üzerinden ortaya konan politikalardır. Nihayetinde AK Partiyle bu süreç, geçmişte olmadığı kadar keskin –radikal uygulamalara sahne olmaktadır. Evlilik müessesesi, ticari bir antlaşmaya çevrildiği hâlde taraflar erkek aleyhine tek taraflı feshedilmiş, bir ticari anlaşmanın hiçbir gereklilikleri olaya dahil edilmemiştir. Zirâ ‘evlilik ticari bir antlaşma olmaktan ziyade ahlakî bir anlaşma olduğu’ öne sürülmektedir fakat ahlâkî formları ayakta tutan şeyleri, bu kez ticari şekilde düzenlenen anlaşmanın maddeleri yıkmıştır. Yani ortada işine gelince “Deve” işine gelmeyince “Kuş” denilen bir hadise vardır.

Asıl tehlike, asıl hayaletlerin saklandığı yer, AK Partinin Batı metafiziğinin Kartezyen yönünü taklit edercesine yaptığı ve bizlere dayattığı Ahlâk- ticaret ikilemdir. Kendisi bunu su geçmeyecek kaplara ayrıştırmış, kendi altında bulunan yani yönetilenlere gelince bunların hiçbir kural tanımaksızın ısrarla birbirlerine karıştırılmasını istemiştir. Bu politikalar yürütülürken Örfî ve Şer’î hukuk göz önüne alınmamış, sadece teolojik olarak bazı şeyler kılıfına uydurulmuştur. Teoloji araca indirgenmekten kurtulamamıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “eşitlik değil eşdeğerlik” şeklindeki çıkışı; -bazı yönlerden başka zaafları kapsasa da- AK Partinin ve AK Partiye yakın “gazeteci filozofların” çok ötesinde meseleyi taşıyabildiğini, görebildiğini göstermiştir. Sadece siyasal bir derinlikle yetinmemek, onu her zaman bir adım önde tutan önemli bir etken olmuştur. “Eşdeğerlilik” fakat nasıl olacak? Hangi hükümleri-hakları kapsayacak? Bu “eşdeğerlilik” evliliği bir ticari faaliyetten kurtarabilecek, kapkaçcılıktan çıkarabilecek midir? Öte yandan Cumhurbaşkanının “Eşdeğerlilik” vurgusuna rağmen AK Partinin siyasal bir akıl ve irade olarak hâlen “Eşitlik” düsturuyla meseleleri hâlletmeye çalışması başka bir çelişkiyi içerir.

Kadın üzerinden yürütülen politikalara ilk bakış açısını, kaba hatlarla ve tartışmaların birçoğunu dışarıda bırakarak çizmiş olduk. İkincisi ise, AK Partinin ister istemez içine düştüğü siyasal konumla alakalıdır: Batı’da özellikle Almanya’da isminin başına “İslâmi parti” sıfatı getirilen AK Parti, kadın politikaları söz konusu olduğunda bu sıfatın dışında kalanlarla aynı safta yer almaktan, fotoğrafta aynı karede çıkmaktan kurtulamamış gibidir.

AK Parti -aynı zamanda çok eleştirdiği- Batıcılarla, Kemalistlerle, Laik-sekülercilerle, Ulusalcılarla, Beyaz Türklerle, Kürt Solcularıyla, hatta Türk Solcularıyla ve benzeri unsurlarla aynı yere düşme talihsizliğiyle karşı karşıya kalmıştır. AK Parti ile diğer siyasal unsurlar arasındaki fark, çıkarılan yasaların yetersizliği ve yoğunluğu bakımındandır.

Yani diğer siyasal unsurlar, AK Parti’yi kadınları daha fazla Batılı anlamda eşit kılmadığı ve özgürleştirmediği için tenkit etmektedir. Oysa Kadın konusunda Batı Metafiziğinin ezberini bozabilecek ortaya yeni hiçbir şeyin çıkmadığı söylenebilir. Diğer yandan aynı meselede geniş tabana seslenmek adına popüler bir anlayış sergileyen AK Parti, halk kitlelerinin kendisine teveccüh göstermesini yeterli saymıştır fakat bu hususlarda halk kitlelerinin algısıyla oynandığını, daha seküler bir yöne evrildiğini ve yıllarca bu yöne doğru hazırlandığını, görememiştir.

AK Partinin başka hayaletlerine işaret etmeye devam edeceğiz.

Twitter: @servetkzlay