İlk yazıda AK Partinin kendisinden kaçtığı ve ertelediği sorunlar ve siyasal kriz alanları olduğunu, bunların AK partinin hayaletlerini oluşturduğunu, hayaletlerin de ne kadar kaçılırsa kaçılsın bir gün büyüyerek karşısına çıkacağını söylemiştik.

Hemen hemen herkesin ortak paydası hâline gelen “Kadın” konusunda; AK Parti kendisine en uç ve en radikal gelen hasımlarıyla yan yana durduğunu, meseleyi çok vahim bir biçimde onlar gibi ele aldığını, değerlendirdiğini, çözmeye çalıştığını, biz yönetilenlere benzer biçimde yasalar yoluyla bunları dayattığını, anlattık. Bazen siyaset, siyasetin alt edemeyeceği hayaletler üretir.

AK Partinin “Kadın Politikaları” sadece kendisinin karşılaşacağı hayaletler üretmedi, bilâkis AK Partiden daha ziyade biz yönetilenlerin karşılaşacağı korkunç hayaletler miras bırakacağa benziyor.

Zirâ siyasetin keskin müdahalelerine karşı bir toplumdaki sosyo-kültürel etkiler, ancak zamanla ortaya çıkar. Yani sür’at-i intikal çok geç olacak, iş işten geçecek. Bizlere de eşeğimizi Niğde’ye sürmek kalacak.

Anlamak isteyenler için yazıda yapıcı ve onarıcı bir “muhalefet” izleneceği okunabilirdi fakat ”muhalefetin” her türlüsünü aynı gören hâkim anlayış, buna izin vermedi. Dolayısıyla yazının sonunda işaret etmek istediğimiz hayaleti yani şimdiki konuyu, öne almak zorunda kaldık.

AK Partide Muhalefet Algısının Teslimiyeti:

Muhalefet algısı genel olarak çok uzun zamandan beri bozuk. Osmanlı’nın son döneminde ipler elden kaçınca muhalifler “Fizan’a sürgüne gönderilmek” yerine İttihatçıların yaptıkları gibi halkın gözü önünde kafasına mermi sıkılarak infaz edilmeye başlanmıştı. Yani muhalefet algısının form bozukluğu, AK Partinin icadı değil. Buraya kadar tamam.

Lâkin kendisine her yöneltilen tenkitleri iktidar refleksleriyle karşılamak, çoğu zaman sağlıklı olmayan durumlar ortaya çıkarıyor.

Muhalefet mevzusunun hamuru, çok su kaldırır cinsten. Aslında bu hususta AK Partinin anlaşılabilir tepkileri görülebilir. Zirâ bu ülkede uzun süreden beri (siyasal) eleştiriler, eleştirinin politiği üzerinden ilerliyor. Yani eleştirinin yapılışı daha gerçekçi arayışlar bulmak yerine; belirli gruplar, merkezler, projeler ya da talepler adına yapılıyor. Bazen kişisel hırs ve çıkarlar da buna eşlik ediyor. Mesela; Adam AK Partiden bir şeyler koparma adına saldırıyor.

İşin başka yönü de var: Bu ülkede devlet; zenginliğin, mevki ve makamın üst belirleyicisi olmasa eleştiri adına yapılan ayak oyunlarının çoğu olmazdı herhâlde, hiç olmazsa kişisel manada. O hâlde yapı bu şekilde kaldığı sürece eleştirinin bir silah gibi kullanılması, eleştirinin politiğine başvurulması kaçınılmaz bir tarafı bünyesinde taşıyor.

AK Partiye yöneltilen eleştiriler nerden gelirse gelsin haklı olup olmadığına bakılmaksızın dikkate alınmaması ya da eleştiri yapanların belirli durumlarla karşılaşması, etiketlenmesi, yaftalanması gibi şeylerin altında başka siyasi ayak oyunları daha var: AK Partinin içindeki köşe kapmacılık, kuliscilik, adam kayırmacılık, siyaseti ranta çeviren ve rant olarak okuyan menfaat ilişkileri…vb zaaflar bunda önemli rol oynuyor. AK Partiye gerçek anlamda zararı veren; çirkin goy goyculuktur, “dereyi geçene kadar…” anlayışıdır.

Genel anlamda olayın şöyle bir tarafı var: “Hz. Ömer (RA) hilafete geçtiği zaman: "Ey nas! Ben hakdan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?” diye sormuştu.

Ahaliden biri: "Ya Ömer! Sen eğrilir, hakdan inhiraf edersen, seni kılıcımızla doğrulturuz!" cevabını verince Hz. Ömer (RA): "Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!" diyerek şükretti ve sevindi.

Kültürel olarak bu tür dinî anlatıların çok yaygın ve kabul gördüğü toplumumuzda bunların tam tersi uygulamaların, işleyişin olması kültürel şizofrenimize* çok açık bir delildir. Sanırım AK Partide bu ve benzeri dini rivayetleri inkâr edecek kimse yoktur (AK Parti içinde liberal kanat ve diğer eğilimlerin dinî rivayetlere karşı tavrını şimdilik paranteze alarak) fakat gerçekte yapılan sanki tam tersi gibidir. Demek ki; kitapta yeri olan şeylerin, siyasette yeri yokmuş!.

*Şizofreninin en belirgin özelliği; dil-düşünce-davranış arasında ahengin, uyum ve düzenin olmayışıdır. Kalbinin ve Aklının inandığını, elinin ve dilinin yalanlaması gibi. Kültürel şirzofreni, siyasal bir alanla sınırlandırılamaz fakat sırf bu durum var diye siyasetin işine gelecek şekilde meşrulaştırılması da doğru bir şey olarak karşılanamaz.

….

AK Partinin başka başka hayaletlerine işaret etmeyi sürdüreceğiz.

Twitter: @servetkzlay