Siyasal kavramların yaygın olarak üretilmesi ve kullanılmasında deyimler önemli rol oynar. “Haddi Aşmak”; gerek bir insan için kullanılsın gerekse insan dışında herhangi bir şey için kullanılsın, olumsuz bir anlamda kullanılır.

Bu deyim; bazen bir îkaza, bazen de bir tehdite işaret eder: “haddini aşma!”, “Haddini aşma!” ifâdesinin îkaz mı yoksa tehdit mi olduğu; söyleyenin kim olduğu, ne zaman ve nasıl söylediği yani sözün bağlamında açıklığa kavuşur. Böylelikle anlam karmaşasına düşmeden rahatlıkla anlaşılabilir. Kızgınlık anında muhâtab söylediğinde; “tehdit”, bir baba evlada söylediğinde; “îkaz”, İlâhî kelâmla söylediğinde; “(kulluk) hatırlatma”sı olur.

Şüphesiz ki; insanın haddini bilmesi, ahlâkî durumu ve varlık duruşu için hayati bir önem arz eder. Zirâ herşeyin olduğu gibi insanı da belirleyen bir sınır vardır. Haddi olmayanın tanımı da sorumluluğu da olmaz.

“Haddi aşma”yı belirleyen nitelik, onun Yatay bir düzleme- benzer ve eşitlere-göre değil, Dikey bir düzleme-farklı ve üstte kalana- göre haddi aşıyor olmasıdır. İş böyle olunca; siyasal bir söylem olarak ifade edildiğinde hele hele bunun muhâtabı Başbakan olunca Başbakanın da “üstünde” bir mercîye göre; O, haddini aşmış olur.

O halde bu “üst mercî”nin yapması gerektiğine inandığı şey; Başbakanın “hizâya sokulması”, “haddinin bildirilmesidir.” Peki bu “üst mercî” kim(ler)dir? Hangi kurum ve kuruluşlardır ki onu hizâya soksun, haddini bildirsin? Sonra; Başbakan neye göre “Haddi(ni) aşmış”tır?

Bir şeye göre mi “haddi(ni) aştı bir şeyde mi haddi(ni) aştı”? siyasal söylemin parçası olarak kullanılan ya da imâ edilen bu ifâde, ahlâkî olarak belirli bir karaktere işaret eden “kibirli”, “mağrur” gibi masum bir anlamı mı bünyesinde taşımaz, bunu da maksat etmez zaten. Yani bu ifâde, Başbakanın karakterini sâfiyâne olarak göstermek için öne sürülmez. Peki bu ifâdeyle Başbakan “kulluk bilinci”ne mi çağrılmıştır? Ayân beyân ortadadır ki; bu maksada da yönelik değildir. Bu soruların cevabını Türk siyasi tarihine, siyasal algılamalara bakarak kolayca bulabiliriz.

Türk siyasî tarihinde uzun süren bir geçmiş deneyim olarak kendilerini “derin yapılar” “üstünler” “asıl sahipler” olarak görenlere göre; sadece Başbakan değil, Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere yönettiğine inandığı bütün herkes “haddini aşar” ya da her an haddini aşabilir. Başbakan bilfiil bunu yapmıştır, bizler ise bikuvve bunu yapabiliriz(!) Bu derin-yapı, üstünler, asıl sahipler vb. kendilerini bir Rot-balans servisi gibi gördüklerinden hadd çizmek onların aslî vazifeleri olmuştur. Başbakana “hadd”çizenlerin kendi haddizâtlarında çelişik bir tarafı; kendilerinin bir haddi olmayışıdır ve bu taraf aklı selim insanların kolay kolay kabul edemeyecekleri bir durumdur.

Yani bunlar ele geçmez bir gölge gibi, bir buhar gibi belirli bir tanımdan ya da hüvviyetten yoksundurlar. Bunları gören olmadığı gibi bilen kimse de yoktur. Şayet bunlar bir “Devlet Aklı” ise İdealar teorisi ve onların işleyişine benzeyen bir durum söz konusudur fakat bu durumda bize meseleyi kavramamız için yeterince açık veriler sunmaz. Zirâ “Devlet Aklı” neye göre müşterek bir hükme varmıştır ki “Hadd aşılmış”tır? Sonra; devleti bizzât yönetenden hariç paralel bir “Devlet Aklı” nasıl oluşur ve bu Akıl, nasıl olur da yönetenden gayrı olarak fakat yönetenden daha geçerli bir hüküm verme yetkisine sahip olur? Soruları artırdıkça ortaya daha başka saçma sonuçlar çıkar. Bütün bunlar bize; kendilerini aslî, kendileri dışında kalanları-Başbakan da olsa fark etmez- tâlî unsur kabul eden, hüvviyeti, haddi olmayan bir ”Şey”in psikolojik hezeyanını gösterir.

Türk siyasi kültüründe genel olarak “Haddini bildirmek”; linç etmeyle, suikastle, derdest etmeyle, yok etmeyle eşanlamlıdır. Yani Hadd, haddin ortadan kaldırılmasıyla bildirilir. Başbakan şayet “haddi(ni) aşmış” ise “haddini bildirebilecek” bir irâde, ancak ondan daha üstte duran mercîyle olabilir. “Seçimler” ya da “sandık” bunun mecâzî anlamıdır, hakikatte bu hadd bildirme değil, görev ve yetki değişimidir.

“Haddi aşma” siyasal söylem dâhilinde yokedici bir tehdittir. Bir Başbakanın bağlı bulunduğu Ana-yasayı ihlal etmesi, “haddi(ni) aşma” olarak ifâde edilir bazen fakat siyasal kavramların işleyişi ve meşrûiyet alanlar üretmesi açısından bakıldığında sanıldığının aksi bir anlam ortaya çıkar.

https://twitter.com/servetkzlay