İngiliz düşünür Simon Critchley Serdivan’daki konuşmasına şöyle başlamıştı: “Felsefe, bir hayal kırıklığı ile başlar ve devam eder...”

Her ne kadar bu bağlamda hayal kırıklığı, olumlu ve motive edici anlamda kullanılıyorsa da genel olarak hayal kırıklığı, insanın kalbine ve aklına battığı için olumsuz anlamda kullanılır. Hem bu yargıyı kabul edersek; dünyanın en büyük, en fazla ve ünlü filozoflarının Şark’ta çıkması gerekirdi. Zirâ Şark’ta hayal kırıklığı, sadece psikolojik değil siyasal ve kültürel boyutta en iyi biçimde yaşanır. Demek ki; hayal kırıklığının bizleri yeterince düşünmeye, hayrete sevk etmediği aşikardır...

Hayal kırıklığı, hem etkin hem de edilgin yön taşır. Yani dönüşümsel karaktere sahiptir. İnsan hem hayal kırıklığına uğrayan hem de hayal kırıklığına uğratan yapısıyla tepkilerde bulunur. İşte işin bu yönü biraz tehlike taşır. Hayal kırıklığı içindeyken onu daha fazla dışarıya yansıtabiliriz. Şiddetin daha fazla şiddeti getirmesi, çağırması gibi hayal kırıklığı da kendi benzerini getirir ve çağrıştırır. İnsan hayal kırıklığı içindeyken; kalbi ve ruhu zedelenir. Hayal kırıklığına uğratırken ise aklı ve iradi kısmı yara alır.

Hayal kırıklığının bazı kavramlarla birbirinden koparılamaz bağı vardır: Bunlardan biri “Beklenti”dir. Beklenti ya daha büyük ya da aynı olduğu ölçüde hayal kırıklığı da o oranda büyür ve küçülür. Yani beklenti ne kadar büyük ise o kadar hayal kırıklığı yapar. Beklenti küçük olduğunda ortaya çok fazla sürpriz olmayan şey çıkar.

Beklentinin temelinde psikoloji olsa da siyasal, ekonomik, kültürel karşılıklar onu tetikler; hırs, haset, tamah, açgözlülük, muhteris vb. alt birimdeki olumlu ve olumsuz kavram kümelerine göndermede bulunur. Bu alt birimdeki kavram kümelerini uzatabilir, daha da inceltebiliriz fakat nihayetinde karşımızda insan vardır. hem de her şeyi çıkar, menfaat, rant vb. merkezli gören “homo-ekonomicus” insan. Hayali kurarken kullanılan , varsayılan öğelerin dayanıklılığı onun kırılganlığını dolaysız belirler.

Modern sosyal bilimler, insan psikolojisinin davranışsal dökümünü kültürel farklılıkları ortaya koyarak ne kadar değişken olduğunu bizlere kanıtlamak istedi. Kültürel -Anrtopoloji çalışmaları, bunun bilimsel resmini ortaya çıkarmak için uzun çalışmalar yaptı fakat bir şey atlanmıştı: Evet! Hayal kırıklığı kültürel bir formasyonla kültürden kültüre değişiklik gösteriyordu fakat hayal kırıklığı hep değişmez olarak orada bizi bekliyordu.

Hem bizim içine düştüğümüz bir durum olarak hem de bizim başkasını içine attığımız bir durum olarak oradaydı. Bronislaw Kasper Malinowski dilsel tepkilerde ve dinsel ritüellerde davranışların ne denli ayrışımlara ve benzeşimlere yol açtığını göstermişti. Öte yandan bu gösterim, hayallerin nasıl kırılabileceğini çoğu yerde saklamış ya da ıskalamıştı.

Siyasal ve kültürel hayal kırıklıkları, sadece bir kurgunun çöküşü olmaz. Öyle görünmesi, aldatıcı, yanıltıcı olabilir. Herhangi bir algının karşılığını bulmaması ya da farklı şekilde yönlendirilmesi, toplumsal hayal kırıklığını yeterince anlatmaz. Hatta bireysel hayal kırıklığına bile yetmez bu açıklama.

Siyaset, beklentilerin ve taleplerin en açık şekilde ortaya seren alanı kapsadığından hayal kırıklığının bolca yaşandığı bir arenadır. Siyaset, hayal kırıklığını karşıt ve uç bir kavram olan “Ümit”le çoğaltır. Ümit ise hayal kırıklığını harekete geçiren “inanmak” “güvenmek” “itimat etmek” vb… kavramları kendinde olumlu anlamda toplayan genel bir kavramdır.

Ümit oldukça ve siyasi muhataplara sunuldukça, hayal kırıklığı sürekli olarak yenilenir. İnsanların siyasal beklentileri, siyasetten beklentileri, hayalleri kırmak için uygun zeminler oluşturur. Kültürel hayal kırıklığı ise; siyasetten farklı bir derinlikte ilerler. Onun adı “sükûtu hayal” olur.

Zira siyasal hayal kırıklığı nispeten geçiciyken kültürel bir hayal kırıklığı uzun süre toplumsal yapıda kalıcı izler bırakır. Yani biri geçici diğeri kalıcı; biri süreksiz diğeri süreklidir. Kültürel çöküntü artıkça hayal kırıklığı kaçınılmaz olarak o toplumda artış gösterir. Kültürel şizofreni, hayal kırıklıklarının toplamı olarak toplum yaşamında sıklıkla her yerde ortaya çıkar. Belki bu yüzden Şark’ta hepimiz bir hayal kırıklığı olmak için, hayal kırıklığına uğratmak için and içer gibiyiz.

Kendi olamayanların, kendini ifade edemeyenlerin, bolca kahramanlar üreterek hayaller üzerinde yürümesi etrafta binlerce kırık hayaller çıkarır. Duygusal boşluklarımızdan başlayarak siyaset, sosyo-ekonomik konumumuza kadar kırıklar hayallerimizi takip eder. Aristoteles ‘Ahlak’ta orta noktayı gösterdiğinde aslında en ideal bir yeri işaret ediyordu. Zirâ en zor iş, bir şeyin ne fazlası ne de azını söylemektir. Ne büyüğüne ne de küçüğüne gitmektir.

Cesaret ile korkaklık arasında bir yer varsa, hayal kırıklığını da engellemese bile azaltacak bir şey olabilir. Hayal kırıklığı uçları sever ve ordan beslenir. Bazıları hayal kırıklığına uğratır, bazıları hayal kırıklığı içindedir; bazılarıysa akıl-kalp-ruh ahengini kaybetmiş bir hayal kırıklığıdır.

Kültürel çöküntü yaşadıkça güvendiğimiz dağlara daha fazla kar yağmaktadır. Şimdilerde hepimiz, hayal kırıklığında birbirimizle yarıştayız. Bu yarışta geri kalanlar ise en öne geçmek, herkesi geride bırakmak için and içmiş gibidir.

Yeri gelmişken her zaman kullandığım sloganı burada atabilirim: “Şark’ta herkes bir hayal kırıklığıdır! Ben de dahil!”

Twitter: @servetkzlay