Doç. Dr. Selim Savaş Genç’in; 10 Aralık Salı günü, Zaman gazetesindeki “Hizmet Hareketi Normalleşmeye Direniyor mu?” adlı yorum sayfasındaki makalesi, F. Gülen Cemaatine karşı yapılan tenkitlere verilen en derli toplu “akademik” bir cevap niteliğindeydi. Bu cevap, bünyesinde son derece keskin tenkit ve ithamları barındırıyordu.

Yazının giriş paragrafı kapalı bir ithamla başlıyor. Genç’e göre; devleti sonradan ele geçirenler – bu AK Parti olsa gerek?!- cemaate karşı “sakın benim ele geçirdiğim devleti, ele geçirmeye kalkma” demiş gibidir. Yahut 2013 yılında yasa dışı fişlemeler, dinlemeler yapan, MİT takibi ile insanları baskı altında tutup paralel bir hukuk uygulayan zekâ, AK Partiye dolayısıyla iktidara gaz verip cemaatin devleti ele geçireceği yaygarasıyla kışkırtmış gibidir. Yazı boyunca tenkitte bolluk gösteren Genç, muhatabın netliği konusunda burada o kadar da cömert değildir. Öte yandan ‘Devleti ele geçirme’ söylemi, siyasal kavramlar düzeyinde problematik düzeylere gönderme yaptığı kabul edilebilir ve hakkında uzun münakaşalar sürdürülebilir.

Genç konuyla alakalı bazı siyasi kavgaların nedenini kendi nazarında bir vuzuha kavuştururken oldukça tutarsız ve isabetsiz görüşler sunar: “(…) Devleti kutsayan, devleti ele geçirerek her şeyi çözeceğine inanan İslamcı anlayışın aşkın devlet hayalini ikame edememe ya da o gücü demokratik zeminde farklı meşru organlarla paylaşma tedirginliği Türkiye’de vuku bulan kavgaların bir kısmını izah eder mahiyettedir.” Şimdi bunları söylemek; Genç’in Türkiye’deki dindar ve muhafazakar yapıların devlet algısını, münasebetini sosyo-politik olarak doğru ve bütüncül kavrayamadığını gösterir. Zirâ burada İslamcılara münhasır kılınan “devletin kutsanması” ve “devleti ele geçirerek her şeyin çözüleceğine inanç” farklı mertebelerle dolaylı ya da dolaysız bir şekilde diğer yapılar için de geçerlidir. Hatta bazen daha geçerlidir. Tıpkı ‘siyasetin şerrinden Allaha sığınanların’ en sinsi biçimde siyaset yapmaları gibi. Şayet hafızam beni yanıltmıyorsa; Takiyye yaparak ve bunu uzun süre sürdürerek devletin merkezi kurumlarına eleman yerleştirenler (bu noktada askeri okul tuvaletlerinde gözleriyle namaz kılan fedakar “hizmet gönüllüleri”nin öykülerini hatırlamakta yarar vardır), “hizmet hareketi”nin kendisiydi; yazıda resmedilen devleti kutsayan ve devleti ne bahasına olursa olsun ele geçirerek her şeyi çözeceğine inanan İslamcılar değildi. Yani devleti İslamcılar kutsayacak fakat devleti kutsamayan, çözümü orada aramayan fedakâr “hizmet gönüllüleri” devletin en merkezi mekanizmalarına gelecek. Umarım Genç bizlere şaka yapıyordur yoksa ciddiye alınacak bir şeyle karşı karşıya olmadığımız aşikâr.

Genç, daha fazla özgürlük ve demokratikleşme talep edenlere karşı -sanıyorum Gezi kastediliyor?!- AK Parti iktidarının tavrını ilginç bir benzetmeyle anlatıyor: Jakoben Beyaz Türklerin ‘bon pour l’orient (‘Doğu İçin İyi’) ukala tavrına benzetiyor. Yani bu sayede ‘firavun’ ‘diktatör’ gibi benzetmelerin yanında yeni bir benzetme eklenmiş oluyor. Genç, AK Parti iktidarının demokratikleşmeyi tanımlama biçiminin, normalleşmeyi kendi zaviyesinden yapan “ego santrik” yapısının ona göre yeni sorunlar (Medya özgürlükleri, Alevi sorunu, parti içi demokrasi ve özgürlükler, bireysel tercihler, dershanelerin yasaklanması) üreten marazi bir durum olarak görüyor. Buna göre; “hizmet hareketi”nin kendi zaviyesi-tabii ki ‘egosu’değil-, daha fazla demokrasi ve özgürlüklerden başka bir anlama gelmiyor gibidir. Mili Görüş’ün verdiği mücadeleyi, (AK Parti) iktidar tarafından otorite üretmek için kullanıldığı söylenir fakat Mili Görüş’ün iktidardan düşmesi için merkez medyaya beyanat veren hizmet müdafii Hocaefendi ve “hizmet hareketi” hatırlanmaz. Genç’e göre; Meşru kurum ve kuruluşları görmezden gelen (AK Parti) iktidarın “tek güç olma arzusu” tansiyonun düşmemesinin sebebi olarak zikredilir. Oysa görmezlikten gelindiği iddia edilen “hizmet hareketi”, AK Parti iktidarı boyunca siyasal ve ekonomik olarak daha fazla güçlenmişti. “Hizmet hareketi” kendisini siyasal olarak ifade edebildiği, bir anlamda takiyyeden kurtulabildiği dönem, AK Parti iktidarı dönemi olmuştur. Bu durum tarafgirliğe hacet bırakmayan nesnel bir durumdur. Genç’e göre; demokrasinin asli unsurları olan medya ve sivil kuruluşlara yapılan kısıtlamalar, “hizmet hareketi”nin normalleşmesini değil, asıl AK Parti iktidarının normalleşme sınırlarını tartışmaya açmasını gerektirir. Böylece iktidar, normal olmayan şeyi normalleştirmeyen bir baskı mekanizmasına çevrilir. Yahut iktidar normalleşmeyi kendi kalıplarından üretir fakat heyhat “hizmet hareketi” bu kalıpların dışında, zaten normal olan bir durumdadır. Umumi olarak her iktidar benzer tenkitlerle zorunlu olarak her daim karşılaşır. Lakin “hizmet hareketi”nin iktidarla olan gizli mücadelesi, onu ezilen ve sindirilen bir sivil kurum konumundan çıkarır. Tenkit edilmesi gereken husus, iktidarın sadece ezerek ve sömürerek kendini ayakta tutması olmalıdır. Yoksa iktidarın ve iktidar merkezleri olmaya çalışanların kendi aralarındaki sürtüşmenin zavallıya mazluma yapılmış gösterilmesi değildir. “Hizmet hareketi”nin dışında yeri gelmişken dersek; “Soykırım”ın bir endüstriye dönüştüğü asri zamanda yaşadığımız doğrudur fakat bu endüstrinin uzun süre bir iktidar kuracağı o kadar da doğru değildir.

Genç; “hizmet hareketi”nin “Paralel Devlet” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını, bunu da iktidarın ulusalcılardan devraldığını ve kendi kalemşörlerine tek merkezden saldırttığını söylüyor. Bu saldırılarda yandaş tvler, kamu kurumları, belediyeler, köşe yazarları, yarı uzmanların yer aldığını, bunların “devletin normalleştiği” fakat “hizmet hareketi”nin buna direndiği propagandasını yaptığını söylüyor. Haklı olduğu taraf, her iktidarın propaganda araçlarını elde tuttuğudur ve sırf iktidardan nemalanmak maksadıyla yapılan haksız yersiz tenkitlerin olabileceğidir fakat haksız olunan taraf, bunları yaptığı söylenen AK Parti iktidarının Jakoben Beyaz Türklerin izinden gidiyor gibi gösterilmesidir. Ya da AK Partiyle Jakoben Beyaz Türklerin birbirine karıştırılmasıdır.

Selim Savaş Genç’in verdiği cevaplarda sahih ve yerinde tenkitlerin dillendirilmesinden ziyade köşeye sıkışınca birden bire akla iktidarın yaptığını hatırlayan 3. dünya aydını reflekslerini buluruz. Genç’in tenkitlerini keskinleştirdiği, tipik bir paragraf bu refleksi gözler önüne sermeye yeter: “(…) Parti içi demokrasinin esamesinin bile okunmadığı tekrar aday olmak isteyen vekillerin adeta esir alındığı, dolayısıyla parlamenter kontrol sisteminin devre dışı bırakıldığı, medyanın bir kısmının ihale verilen şirketler tarafından satın alınması, satın alınamayanların ise devlet gücü ve ‘rutin kontroller’ vasıtası ile baskı altında tutulduğu, bir fotoğrafla karşı karşıyayız.” Yazı boyunca bu ve benzeri minval üzerine fotoğraf çeken Genç, ya bu fotoğrafı daha önce görmemiş ya da fotoğraf makinasını kaybetmiş de yeni bulup fotoğraf çekmiş gibidir. Tenkidin kıymeti harbiyesi, hakikat peşinde olmasıyla ortaya çıkar ve en mühimi birileri adına, hesabına değil; hesapları bozma adına icra edilmesidir.

www.twitter.com/@servetkzlay