“Kardeşlik dili” ifadesi, bir mecaz olsa da; mecazın hakikate karıştığı ve aktığı nehir, Sakarya olarak kendini gösterir. Bu şehir haritada pergel misali; bir ayağını kendi bağrına basan, diğer ayağını coğrafyanın en uzun yerlerine uzatan, insanları, farklı dilleri daire yaparak içine alan, onlara rahmet mekânı olan, envai renkle bezenmiş bir şehir. Farklı olmak, farklılıklardan oluşmak, aynı dilin ne denli ahenkle sözdizimine kavuştuğunu hayret verici biçimde burada anlatır.

“Kardeşlik dili” bir gösterge olarak ilk duyulduğunda, kulaklara siyasetçilerin hamâsi nutuklarını getirir şüphesiz. “Birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günlerde…” Bu ve benzeri yerli yersiz atılan nutuklar, insanlarda durumun vehametini kavratmak yerine aksülamele yol açar; durum hayatî olmaktan çıkıp sıradanlaşır hatta itibarsızlaşır. Zirâ politik söylem, “kardeşlik dili”ni ve benzeri ifadeleri sadece kullanılacak bir malzemeye dönüştürür. Varlıkla irtibatını keser. Oysa Sakarya bir şehrin bu dili nasıl varlıkla bağladığını bizlere ispatlamaya çalışır.

“Kardeşlik dili” bünyesinde çok yönlü kavramları taşır ya da onunla çok yönlü şeyler ima edilmeye çalışılır: Siyasal yönüyle; -Demokrasiyle zorunlu olarak alâkalı olmayan- “uzlaşım”, “paylaşım”, sosyal yönüyle; direkt- birincil ilişkiler,ne ise o şekilde davranma “riyadan aldatmadan uzak”, psikolojik yönüyle; “halden anlama” “hemhal olma”, “empati kurma” daha derin bir kavram “gönülden gönüle konuşma” “kalpten konuşmak” bilişsel yönüyle; aynı “fikirle efkarlanmak” gibi şeyler “kardeşlik dili”nin sözcük hazinesine doldurulmaya çalışılır. Bir dilde ne kadar sözcük çok olursa olsun, ne denli sözcükler derin anlam taşırsa taşısın o dili konuşan yoksa gerçek anlamda dilden bahsedilemez. Zirâ dil; yeniden üretilen ve kurulan bir şey olmadıkça yoktur. Sakarya, tam da bu nokta-ı îtibarda “kardeşlik dili”ni Dil’in başka bir anlamı olan “gönül”le konuşan, bu dili böyle üreten ve kuran bir şehirdir.

“Kardeşlik dili” her şeyin sütliman olduğu bir şeyi çağrıştırmaz fakat birçok şeyin huzur ve esenlik etrafına toplama gayretini gösterir. Merkezinde varlığın bütün maksadı olan ‘İyi olana’ doğru hareket vardır. Ne de olsa kardeşler aynı dili konuşsa da her daim aynı değillerdir. Kavgalar, küskünlükler olur fakat kin, hased, düşmanlık bu dilin kodlarında yer almaz. Bu dil; ‘kardeşler ayrı düşse de ayrılmaz’ der fakat ‘uzak olanla uzakta olanı’ ayırır birbirinden. Düşmanlığı kovar. Zirâ kardeş, aynı karından çıkar.

“Kardeşlik dili” Sakarya’da en doğal bir dildir. Oysa bazı düşünürlere göre buna benzer bir “dil”; toplumların bir arada yaşamak için korkudan, zorunluluktan, zorlamadan dolayı icat ettikleri bir ‘toplumsal’sözleşmedir. Şayet toplumlar şartlar gereği bu “dil”i “konuşmaya” çevirmişler ise; bu, hiçbir zaman dile dönüşmemiş, dile gelmemiş, dil olamamış bir sözleşme olur. Sakarya’da bu tür sözleşmeler, “kardeşlik dili”nin temin ve tesisiyle fesih edilir, yırtılıp atılır. Yapay ve yapma dillerin ömürleri yoktur ve “kardeşlik diliyle” kıyaslanamaz. Anladığım kadarıyla J.Habermas ‘İletişimsel Eylem’ kuramında “kardeşlik dili”ni andıran benzer şeyler söyler. Tabii ki onun kuramı, geniş çerçevede ve anlamda etrafı olan biteni felsefi düzeyde kavramaya yönelir fakat insanların temelde gönül bağı kurabileceği etkileşime geçebileceği bir dil arar. Hakikat, insanların birbirlerini dinledikleri birbirine döndükleri yerden çıkar.

“Kardeşlik dili” Sakarya’nın sadece kendi konuşup dinlediği bir dil değildir; Sakarya, diğer şehirlere (yer yer büyük şehire bile) bu dili öğreten bir hoca bir klavuzdur. ‘İstanbul Türkçesi’ nasıl ideal olarak kabul görüyorsa; Sakarya’nın “kardeşlik dili” bir o kadar muteber görülmelidir. Bu coğrafyanın aradığı şey, Sakarya’nın kalbinde, dilinde yani gönlünde var.

“Kardeşlik dili” sürtüşmeyi yok saymasa da çatışmayı yok saymayı maksad eder. Bir anlamda Hareketin gayesi, sükûnettir; Sakarya’nın dümdüz ovada akışı gibi.

“Kardeşlik dili”ni sürdürebilmek için bazı şartlar gereklidir; tıpkı diğer sosyo-politik “diller” hakkında geçerli olan şartlar gibi. Bunların başında Ahlâkî kemâlât, ahlâkî durum ve duruş gelir. Sorumluluk yoksa bu dili anlamlı kılan dizgelerde yoktur. Demek ki; ahlâkın yargılarını, siyasetten ayrı tutulabilindiği ölçüde değil, siyasete katabilindiği ölçüde bu dil muhattablarını bulmuş olur. Sakarya bu dilin muhattablarını hergün bir araya getiren aile reisine benzer.

“Kardeşlik dili” olmuş bitmiş bir dil değildir; süreklilik ister. Süreklilik, bu dilin en büyük tesir alanıdır. Sakarya’daki irade bilhassa siyasi irade yoluyla Belediyeler sürekliliği sağlamak için üzerlerine düşen görevleri ifâ etmeye çalışıyor. Genel olarak siyasi irade, bu dilin sürekliliği bakımından vazgeçilmez bir rükündur fakat bu dili ayakta tutan asıl şey, daha derinlerde gizlidir. Bizlere düşen vazife ise; Sakarya’nın konuşmasına kulak vermek, ona canla başla katılmaktır. Zirâ İyilik, iyilik yapmayla daha fazla iyi olana, iyiliğe yol açar.

www.twitter.com/@servetkzlay