Memleketi uzun süre yöneten AK Parti, seçim sonrası kendini siyasal denklemler arasında buldu. Siyasal geçmişinde koalisyon bulunmayan bir parti için zor süreç başlamış oldu. İşin asıl zorluğu ise; siyasal pazarlıkların yapılmasında değil, siyasal eksenlerin bundan sonra nereye doğru evrileceğiydi. Zirâ seçimden çıkan partiler, milliyetçi-ırkçı söylemlerin gücünü gösteriyordu. Bir taraftan Kürtçüler, bir taraftan Türkçüler diğer taraftan farklı tonda olmasına rağmen aynı kaynaktan beslenen Türk-solu Ulusalcılar bu söylemin resmini oluşturuyordu. Bu resim bize Türk siyasetinin (yerelden başlayarak) köklü ve kalıcı hastalığının yeniden nüksettiğini anlatmasından başka bir şey değildi.

Modern siyaseti algılamaktaki güçlük, kendini en iyi milliyetçi-ırkçı formda ifade ediyordu. Avrupa’nın kendisini birleşmeye iten siyasal aklı, Şark’ta daha fazla parçalanmayı beraberinde getiren, asabiyetçiliğe kadar inen, siyasal akılla ters düzeyde ilerliyordu. Şüphesiz modern Avrupa’nın bu bölge üzerindeki kaba ve eski siyaseti, böyle bir sonuç doğmasında önemli rol oynuyordu. Nihayetinde elimizde “aynı tas aynı hamam” kalmaya devam ediyordu.

AK Parti’nin bu cendereden çıkmak için yaptığı açılımlar ve atılımlar, sanki hiçbir şey olmamış gibi başa döndü. Neo-Osmanlıcı denilecek kadar geniş siyaset , kucağında daha fazla parçalanan daralan bir coğrafya buldu. Tam da bu noktada AK Parti’nin kaderi çizildi. Herkes AK Parti’nin güç kaybetmesini başka yerlerde ararken, asıl belirleyici olan unsur gözden kayboldu!

(…)

Seçimlerden önce bölgede oluşan yeni şekillenmeler, AK parti’nin tek başına iktidara gelmesini engelledi. Yani seçimi belirleyen şey, seçmenden yani içeriden daha ziyade dışarısı oldu. Türkiye’deki siyasal aklın işleyiş tarzı hesaba katılınca, burada komploymuş gibi görünen sözümüz bir anlama kavuşabilir. Nasıl ki geçmiş yıllarda İsrail ile ilişkiler kurmak için Refah-Yol hükümetine ihtiyaç duyulmuşsa, bölgedeki yapısal değişimleri anlatacak, kamuoyunda bunları meşrulaştıracak aktör(ler)e ihtiyaç vardır. Bütün siyasal sorunları aynı yöntemle çözmek, Türk derin siyasetinin genel hattıdır.

(…)

Bunları söylememiz, AK Partiyi birilerin istediği zaman kukla gibi kullanacağını ya da onun önemsiz ve iradesiz bir figüran olduğunu göstermez. Zaten sistem içindeki siyasal konumu ağır olmasa, seçimlerden birinci parti çıkması mümkün olmazdı. Söylemeye çalıştığımız şey, siyasal denklemlerin birbirleri üstünde bazen tamamen, bazen kısmen bazen de yetersiz ölçüde etkide bulundukları. Yani hangi devletin siyasal aklı olursa olsun ortada olmayan bir şeyi büyücülükle ortaya çıkaramaz. Madem bu söylediklerimiz doğrudur o hâlde AK Parti yanına hangi partiyi alarak, bir çözüm bulunacaktır?

Şimdi ortaya attığımız görüşe göre, AK Parti’nin yanına alacağı koalisyon partisi biraz daha netleşiyor: AK Parti – MHP. Lakin böyle bir çözümün kendi içinde sorunlar taşıdığı ortadadır. Zirâ siyasal eksen mantığı düzeyinde bakılınca AK Parti’nin iki milliyetçi-ırkçı kanat olan MHP ve HDP’ye uzak olması anlamını kaybetmiş olur.

Bu ise içeride oluşabilecek derin çatışmaları getirebilir. “Şovenist” bir hükümete karşı, muhalefetin de örtülü desteğiyle büyük şehirlerde ve değişik şehirlerde eylemleri artırır, operasyonlar dış desteğin gücüyle farklı yansıtılır, algı operasyonlarını fazlalaştırır, Kürt bölgesindeki Müslüman ahaliyi yalnızlaştırır. AK Parti’nin geride bıraktığı oldukça fazla miktarda olan nefret cephesi, onu eritecek hızlı ve etkili araçlara sahip olabilir.

Başka bir siyasal denklem AK Partiyle CHP arasındaki koalisyon. Bu denklem eksen mantığına göre yani iki milliyetçi-ırkçı partiye (MHP ve HDP) olan mesafeyi koruması açısından daha uygun görülüyor. Başka taraftan ülkenin seçmen çoğunluğu ezici bir şekilde ifade edilmiş olur; toplamda % 66 yakalanır. Sermayenin arzusu yerine getirilir (zaten her zaman yerine gelen bir arzusu vardır sermayenin) fakat bunun da beraberinde getireceği sorunlar, MHP ve HDP den küçük değildir. AK Parti’nin siyasal yapısının CHP’yi taşıması, mümkün görünmemektedir. Hele hele bunların uzun vadeli bir süreçte devam etmeleri olası değildir. AK Parti CHP koalisyonu, AK Partinin boynunda sürekli sallanan bir diyet borcu olacağı gibi ortaya çıkacak her türlü olumsuzlukları da kendi zarar hesabına yazmasına yol açar.

Geriye diğer bir siyasal denklem olan AK Parti – HDP koalisyonu ise; “Çözüm Süreci” denilen siyasal meselede çözüm olabilecek şeyleri kolaylaştırır. Etrafı ateş çemberine dönen Türkiye, bölgede daha etkili olabilir. Öte yandan bu süreçte ortaya çıkan aksaklıklar, zaten kavimci - ırkçı etkiyle uzun süredir hareket eden kamuoyunu rahatsız edebilir. Böyle bir koalisyon, eksen mantığını tekrar bozacağı için daha büyük sıkıntılar üretebilir.

Siyasal denklemde ortaya çıkacak varyasyonlar sadece bunlarla sınırlı değildir fakat sonsuz da değildir. Yani üzerine eklenebilecek varyasyonlar mevcuttur. Bunlar bir kısmı radikal ve uç önerilerden oluşur. Tıpkı bizim bir önceki yazımızda öne sürdüğümüz Tayyip Erdoğan’ın sine-i millete dönmesi ve en kısa zamanda erken seçime gidilmesi gibi…

(…)

Her ne olursa olsun AK Parti’nin siyasal denklemler arasında gerileceği muhakkak fakat bu gerilimde aşağıda olan bizlerin fazla etkileneceği çok açık!

Twitter: @servetkzlay