Siyaset ile Felsefe arasında şöyle bir fark vardır: İnsanlar siyasette ilerledikçe herşeyi bildiğine; felsefede ilerledikçe hiçbir şeyi bilmediğine emin olur. Aslında siyasette bilinen yani abdestinden şüphe duyulmayan şey; olayların, isimlerin, bağlantıların fazlalığıdır. Bilgide hakim olduğu zannedilen yer, her an değişen ve değişmekte olan kaygan bir zemindir.

Lakin zemin kayganlaştıkça kesinlik artar ve daha fazla keskinleşir. Bu duruma kontrast geçişkenlik denir; yerinde durmaz diğer alanları da etkiler. Kısacası bizler aslında yerinde durmayan şeylerin etkilerine fena halde maruz kalıp dururuz. Siyasetin bizleri tokadladığı yer, tam da burasıdır.

İktidara epey bir yakınlığı (hatta medya sözcülüğüyle) ile bilinen Cem Küçük’ün geçenlerde sarf ettiği sözler, sosyalmedyada ve birçok çevrede tepkilere yol açtı. Söylediklerinin gücünden dolayı bu tepkiler ortaya çıkmamıştı şüphesiz. Zaten geçerli olan akçe bu da değildi artık. Sözün merkezinden, merkezin sözüne dönüş yapmak; siyaset ile felsefe arasındaki başka bir farka işaret eder. Madem aralarındaki fark ile yazıya başladık, bunu da bir kenara iliştirmek çok alakasız kalmayacaktır. Cem küçük’ün “İktidarın Mavi Marmara’ya hakim olan manyaklardan radikal islamcı kafadan kurtulması” için sunduğu öneri, birçok  kişiyi galeyana getirdi. Genelde tartışılan nokta, C.Küçük’ün küçük bir  adam olması, aslında ondan kurtulması gererekliliği idi.

Yani ortada kurtulma yarışı “kurtuluş savaşı” vardı. Tepkilerin kahir ekseri; “bir günah keçisi bulma”“partiyi pisliklerden arındırma” şeklinde özetlenebilen minval üzerine cereyan etti (ediyor) fakat asıl mesele ya da meselenin aslı başka yerde duruyordu. Kimse buraya gelmek niyetinde de değildi üstelik.

Küçük bir vakıanın bizlere gösterdiği büyük resim, “Müslüman bir iktidar” altında neler olup bittiğinin sorgulanması gerekliliğiydi. 15 yıldır kahir ekseri mütedeyyin insanların eliyle yürütülen siyasal hareket, hangi imkanları ve imkansızlığı bünyesinde barındırıyordu? Ne söyledi ve ne söylüyordu? Öncelikle bu hususta sorulması elzem olan şey; Cem Küçük’ün neyi gösterdiğiydi. Yani onu ortaya çıkaran, konuşturan, fnanse eden, istihbarat raporlarıyla “derin bilgiler-belgeler”veren siyasal iradenin ne, kim olduğu ve nasıl çalıştığıydı. Gece-gündüz  televizyon ekranında her türlü medyada muhbirliğe dayanan küçük bir ahlakı insanlara rol model olarak sunarken yani kullanışlı iken alkışlanması fakat nasıl oluyor da bir gecede (bu süre artık dakikalara inmiş durumda) fişinin çekilmesiydi.

Referandum sonrasında AK Partide ortaya çıkan iktidar gerilimi-kaygısı, “hatalardan ders çıkarma, parti içi temizlik yapılması” gibi benzer şeyleri gündeme getirdi fakat ders çıkarma ve temizlik diye formüle edilen bu şeyler, aslı esasında Makyavelizmi ve Pragmatizmi daha işlevsel hale getirmeyi altan alta talep ediyordu. Yani Pelikancılardan ve Cem Küçük’ten vb..den kurtulup (temizleyip) başka Pelikancılar ve Cem Küçükler yerlerine idame edilmesini istiyordu.

Cem Küçük’ün önerisinde küçük olan şey; Devletin-iktidarın radikal islamcılardan arınmasıyla meselenin hallolacağını düşünmesiydi. Bir gruptan ya da hizipten kurtulmanın meseleyi halledeceğini düşünmek, Şark’ta yaygın olarak görülen siyasal bir düşünüş biçimidir zaten.

Halbuki 15 yıldır sadece radikallerin değil bu ülkedeki bütün Müslüman cemaatlerin, STK ların siyasete ve insanlığa söyleyebildiği değil gösterebildiği (taklid edebildiği) şeylerin var olduğu anlaşıldı: Makyavelizmin ve Pragmatizmin iktidar adına kutsanması, gösterilebilen taklid edilebilen en yaygın siyasal refleks oldu. Halbuki bunlar, Müslümanlara da Müslümanlığa da pek ihtiyacı bulunmayan fakat iktidar olmaya ve iktidar kalmaya mutlak derecede ihtiyaç duyan şeylerdi. “Modern siyaset tarzı biçimsel  aklıyla herşeyi kullanıma indirgemiş değirmen gibi öğütürken yapılacak işin onu kendi lehimize daha kullanışlı hale çevirmek olmalıdır” fikri, temel iddiaya döndü. Öteyandan devletin güvenlik politikaları üzerinden bütün kurgunun yapılması ve herşeyi ona göre hizaya sokması başka birçok sorunun, ketümlüğün nedeni oldu.

AK Parti gittikten sonra geriye kalanlar, Müslümanların siyasal mirası olarak insanların önüne koyulacaktır. Bu açıdan bakıldığında içerde çıkacak tablo ile dışardaki diğer insanların gördüğü tablo önemli olacaktır. Bu önemin sadece siyasal icraat çerçevesinde ele alınmayacağı hesap edilmelidir. Bunu bir kenara yazmak iyi olacaktır.

Öteyandan siyasetteki düşüncenin kıtlığı ve suskunluğu ve devletin güvenlik politikalarıyla herkesi esir alması yalnızca ülkemizin değil bütün Müslüman kültür havzasının önemli bir problemidir. Bizleri (istedikleri) tepki veren bir hayvana çeviren fakat düşünen bir varlık olmaktan alıkoyan siyaset biçimi kaderimiz olma yönünde hızla ilerlemeye, ele geçirip şekillendirmeye and içmiş gibidir.

O hâlde; madem iktidar konusunda Müslümanların kendisinden vazgeçemedikleri bir arzuları- sevdaları vardır o zaman iktidar olmanın değil iktadar kalmanın yollarını bulmalıdırlar. Bu yol ise; çoğu zaman güvenlik politikalarının şartlandırmalarından, Makyavelizmin ve pragmatizmin kirli yapısından uzakta yolcularını beklemektedir.

Twitter: @servetkzlay