Felicità

è un cuscino di piume l'acqua del fiume che passa e va

la felicità, felicità……..

Mutluluk uzaklara gitmek için el ele tutuşmaktır

Mutluluk insanların ortasında senin masum bakışındır

Cancağızım Mayıs, tıpkı Feliçita şarkısındaki mutluluk gibi bir gelmiş pir gelmişti o yıl. Baharla birlikte sadece karıncalar, kelebekler değil insanlar da atmıştı kendini sokaklara. Vita yağ tenekelerinden sarkan sardunyalar, balkon demirlerine sarılmış açelyalar, apartman boşluklarından el eden yağlı begonyalar göz kırpıyordu gelen geçene.

Erik dolu dallar yerlere değiyor, kirazlar sepet sepet toplanıyor, köylü pazarında kaldirek, ebegümeci, gelineli, pazı ve daha adını bilmediğim envai çeşit otlar meraklılarıyla buluşuyor, ben şarkıdaki gibi masum bakışlarla insanların mutluluğunu seyrediyordum.

Feliçita şarkısındaki gibi,

Feliçita yani mutluluk!

***

Feliçita…

Mutluluk sürprizli bir aksam, gelen ışık ve giden radyodur

Ve kalp dolu bir dilek biletidir…

1982 San Remo Müzik Festivalinde sanırım ikinci olan bu şarkıyı Al Bano - Romina Power çifti söylemiş biz de TRT den dinlemiştik. Ne tatlı bir çiftti ve şarkı ne güzeldi. Romina’nın ipek gibi dümdüz saçları, mahçup gülümsemesi, Al Bano‘nun gözlüklerinin altından sempatik bakışları…

 Ben hemen Atlaslı Coğrafya Ansiklopedimizi açtım ve İtalya’yı bulup San Remo ‘nun nerede olduğuna baktım. Aşağılarda deniz kenarında bir şehir. Şimdi orası pırıl pırıldır, çocuklar yüzüyordur diye hayal ediyordum. Televizyondaki güneş losyonu reklamı geliyor aklıma; Delial, bronzlaşmak için ideal!

Sadece İtalya değil Türkiye’de de Feliçita meşhur olmuş neredeyse hepimiz bülbül gibi İtalyanca şakır olmuştuk. Okullarda öğrenciler, evlerde komşu teyzeler arasında Feliçita salgın gibi yayılmıştı. Selam bile verirken merhabadan önce Feliçita, güle güle yerine de Feliçita der olmuştuk. N’aber Feliçita!  Tabii bizim sokağın yaramazları Feliçitayla başlayan  küfürler de kattılar literatürlerine. Terbiyesiz şeyler!

 Feliçita ‘ya yani mutluluğa ne kadar ihtiyacımız varmış demek…

Feliçita o kadar tutuldu ki pazarlarda kazağı bile satılıyordu. Zeki Müren kirpiği, Türkan Şoray dudağından sonra bir de rengarenk V yaka Feliçita kazaklarımız olmuştu. Komedyenler Feliçita’ya Türkçe komik sözler uyarlıyordu. Öztürk Serengil’in   “Feliçita, öyle zayıf ki öyle ince ki sanki çita…” sözleri bile beni bu şarkıdan soğutamamıştı.

Sıcacık, mutluluk dolu bir şarkı. Evimiz gibi, sokağımız gibi, hayat gibi …

Ahhh Feliçita

Mutluluk, mutluluk…

***

Felicita, e tenersi per mano andare lontano.
Mutluluk, el ele tutuşarak uzun süre yürümektir…

Arkadaşlarla akşama kadar elele tutuşup “aç kapıyı bezirgân başı “, sonra yakartop en sonda da istop oynadık. Acıkan Ramalı ekmeği kaptı geldi evden. Mahallenin liseli gençlerinin voleybol maçından kaçan topları toplamak da bize düşünce kan ter içinde kalmıştık. Akşam güneşi mutlu insanlar sokağına düşmüş, Demirspor’lu futbolcular top sahasından Sarı durağa kadar antrenörlerinin düdüğü eşliğinde tempolu koşmuş, babalar işten dönmüş, çocuk gölgelerimiz uzamış, akşam ezanı için minarelerden megafon cızırtıları yayılmaya başlamıştı.

Kıymalı araka kokan mutfaktan babam abimle bana seslenince bahçede aldık soluğu. -Çatıya çıkıyorum- dedi. Görüntü düzelince bana dur deyin.

Tamam dedik. Benim görev yerim televizyonun önü yani evin içi (off ne sıkıcı) abiminse pencerenin önü, yani dışarısı (ahh ne eğlenceli). - Sen geç içeri, ben dışarıda duracağım- dedim. Oralı bile olmadı. Heyy kime diyorum!

Babam çatıda kılçık anteni sağa sola çevirdikçe görüntü daha da karlanıyor, garip çizgiler çıkıyor, görüntü düzelse bu sefer de ses gidiyordu. İşin tuhafı, Keltepe’deki vericiye doğru çevirince düzeleceğine ters yöne çevirince netleşir gibi oluyor, bu sefer de görüntü yukarıdan aşağı kayıyor…

Babam çatıdan abime soruyor, -oldu mu? Abim camdan bana soruyor- oldu mu? - Ben ekrana bakıyorum, sesleniyorum dışarı -karrlııı, abim babama sesleniyor, - karlııı…Belki on- on beş kere sürüyor bu fasıl.

-Oldu muuuu? –Oldu muuuu –Yok karlı …  -Yok karlıymış-  Kaaaarlıııı!  Kar lı mı?  -Hay Allah cezas…..

ITT Schaub Lorenz televizyonun kahverengi kasasına bir şamar vuruyorum görüntü cam gibi…Ohhh be!

 İçimden şarkı söylüyorum;

Feliçita…

Mutluluk çocuklar gibi yakın olmaktır

Mutluluk, mutluluk…

**

Feliçita,

Mutluluk tüy bir yastıktır, gelip geçen ırmağın suyudur

Ve çadırların arkasına düşen yağmurdur

Yıllar sonra, geçen gün kendimi köylü pazarında otları seyrederken ve Feliçita’yı söylerken buldum. Ve O’nu hatırladım birden.

Kimi mi? Mehmet’i. Hangi Mehmet mi? Feliçita Mehmet’i!

83 Şubat’ı…Yemekten sonra hepimiz televizyonun karşısında almıştık yerimizi. Haberler bitmek üzereydi.” Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı davası sonuçlandı. İki sanık idam, iki sanık da 15'er yıl hapis cezasına çarptırıldı.”

Off yine mi ölüm demiştim içimden. Şubattı ve buz gibi bir hava vardı dışarıda. Haberler bitmiş Ertürk Yöndem’in sunduğu Perde Arkası başlamıştı. Hani şu elinde upuzun mikrofonu, bozuk Türkçesiyle “bana kızmayın çok efendi adamımdır” dercesine kameraya bakan masum yüzlü televizyoncu amca.

Sokakta röportaj devam ederken birden kalabalıktan kirli bir el uzandı. Mikrofonu kaptı ve şarkı söylemeye başladı: Feliçita… Saçlarının aylardır su ve tarak görmediği belli, çürük dişli, esmer, sokak çocuğu, yaşı ben diyeyim onbir siz deyin oniki.

Şarkının anlamını bilmeyen ve aslında Feliçita kelimesinden başka hiç bir yerini doğru söyleyemeyen, nııınııın  nınnnnı diye müziğini de  taklit eden  bu çocuk o gece  bütün Türkiye’yi  ekrana kilitlemişti. Beni de…

Mehmet’e, soğuktan şarkılara sığınan Mehmet’in hikayesine hem çok üzülmüş hem çok acımıştım. Üvey anne var diyordu, beş kardeşiz, Adana’dan yurttan izinliyim (kaçmış aslında) geceleri köpeklerle yatarım diyordu, böylece hem beni korurlar hem ısıtırlar.

O konuştukça, ben boğazımda koca bir yumruk ağlamamak için zor tutuyorum kendimi.

Sıcacık evimiz, yatağımız, yorganımız, botlarımızı, sofralarımızı düşünüyorum Mehmet’in titreyen sesini dinlerken. Utanıyorum.

Programın sonunda Ertürk Yöndem şu anonsla çocuk kalbime bir hançeri sokup çıkarıyor, kariyerine de parlak bir imza atıyor, 

Feliçita Mehmet tek değil…
Feliçita Mehmetler tek değil…
Binlerce Feliçita Mehmet var...

Ben tuvalete koşarken hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Ağlamaktan şişmiş gözlerle dönüyorum odaya. Işığı söndürüp dört kardeş uykuya dalıyoruz. Şarkı içimde susmuyor ki;

Ahhh Feliçita!

Mutluluk barış yapmak için ışığı söndürmektir

Mutluluk, mutluluk…

**

Feliçita …

…Mutluluk bir gece plajı, kıyıya çarpan dalga

Mutluluk aşk dolu bir kalbin üzerinde bir el

Mutluluk bir daha sevmek için kuzey ışıklarını beklemektir

Mutluluk, mutluluk…

Al Bano Romina Power çifti 82’ de San Remo Müzik Festivalinde ikinci ve bütün dünyanın sevgilisi olduktan on iki sene sonra Amerika’da kızlarını kaybettiler. Bütün dünyayı Feliçita yani Mutluluk diye inleten anne baba kızlarını bir daha bulamadılar. Romina bunalıma girdi, 1999 ‘da da boşandılar. Geçenlerde son hallerini gördüm internette. Ne kadar da yaşlanmışlar. Ne hazin …

Oysa şarkıdaki gibi mutlu olmaları gerekmez miydi?

Havada bizim

Aşk şarkımızın olduğunu duyuyor musun?

Ahh Feliçita!

Ertürk Yöndem bir daha o kadar iyi bir program yapamadı ama yıllarca” terörist başı” diye başlayan programlarına devam etti. Emekli olmuştur çoktan.  Programın jenerik müziğinin adının  “Bilinmeyen Adama” olduğunu yıllar sonra öğrendiğimde hemen Mehmet geldi aklıma…

Feliçita Mehmet’i sanırım 1989’da yine sokakta buldular, ispirto, alkol ne geçerse eline içermiş, hapse girmiş çıkmış, çarşı izni diye kaça kaça neyse sonunda askerliğini de yapmış, nişanlanmış ama nişanı atmışlar sokak çocuğu diye…Birkaç sene önce gazetelerde, öldü diye haberi de çıktıydı. Aslı var mı bilmiyorum.

İşte Feliçita böyle bir şey.

Bir ot, bir koku, bir ses alır sizi yıllar öncesine götürür. Siz mutluluğu içiniz sızlayarak bir daha hatırlarsınız ve aynı şarkı çocuk kalbinizdeki yaranın üstünü öperek kulaklarınızda çınlar durur;

Ahh  Feliçita…