Ne zaman büyük bir şair, ünlü bir yazar olmayı hayal ettim? Sanırım ilkokuldaydım. Ormanla ilgili şiir yazın demişti sevgili öğretmenim. Annem evde yetişmişti imdadıma: Çam,gürgen, meşe / Onlar yarar her işe.. Beraber yazdığımız şiir birinci olmuştu. Eee basbayağı yazıyordum, şair olmuştum!

Çok okuyordum, ders kitapları bitince gazette, dergi hatta prospectus. Oturduğumuz lojmanın odasını pembeye boyayan babamın yere serdiği gazeteleri eğilip okurken, babam sordu; çok mu seviyorsun okumayı? Evet dedim. Boya damlalarının arasından bulduğum yazıları tam anlamasam da okuyordum. Ahmet Kabaklı, Rauf Tamer, Yavuz Donat... San Remo şarkı yarışması sonuçları bir de gazetenin daire hediyesi aklımda kalanlar…

Sonra salondaki büfede telefonun yanına dizili kitaplar: Bilim Yolunun Kilometre Taşları, Sel, Safahat, Seyahatname. Andersen`den Masallar artık yetmeyince bu kitaplara el atmıştım. Ömer Seyfettin`in Diyet ve Falaka hikayelerini defalarca okur ve ağlardım. Çocuk kalbime ağır geliyordu kuduzdan ölen çocukların hikayesi…

Ereğli`den hafta sonları gelen ve ilk iş teybini takıp kasetten bize Ferdi Tayfur dinleten Turan amcam bavulundan iki kitap çıkarıp birini bana, birini abime uzatmıştı: - Al bakalım küçük bey dedi, kitabın adı da oydu zaten. Bana "bu da senin küçük hanım" dedi ve ben böylece Kemalettin Tuğcu ile de tanışmış oldum. Gözyaşlarım her sayfada sel olup akıyordu... Ferdi "çiçekler açsın, böcekler ötsün.. diyordu şarkısında. Ama ben Tuğcu`nun ağdalı dili yüzünden çocuk yaşta hayata küsmüştüm bile... Neyse ki uzun sürmedi!

Benden sadece iki yaş büyük ama aklına cesaretine hem şaşırıp hem de hayran olduğum abim Zafer (Cihat Zafer) ilk hazineleri serdi önüme. O, sabahlara kadar deli gibi okuyor,bitirdiklerine ben başlıyordum. Cemil Meriç, Proust,Rielke, Sabahattin Ali... Ahh Sabahattin Ali: "İki gözüm Ayşe" kitabını bir solukta okumuştum. Dee Brown`un "Beni Vatanıma Gömün" ve Andre Gide’nin "Pastoral Senfoni" sini iyi ki o yıllarda okumuşum. Bu kitaplar ağır gelince hemen Türk yazarlara uzanıyordu elim.

Bir sabah abimin arkasından masaya yaklaştım ve kalın bir kitap gördüm: Çile. Kapağında yaşlı,yorgun bir adam: Necip Fazıl... Okudum okudum, kimi satırları ezberleyebilmek için defalarca tekrar ettim, kimileri ağır ya da çirkin geldi: kezzap, cinler, cinnetler, korktum, geçtim gittim. Farkettim ki ben şiirde küfür, argo, çok keskin ifadeler,çirkinlikler sevmiyorum. Belki de çocuklukla gençlik arasındaki o kırılgan ve dar yolda sendelememek için.. Hayatı hep güzel görmek için…

Bir sabah Nazım da geldi kuruldu salonumuza .Rastgele bir sayfa açtım,

...ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen..

Haydaaa, Fazıl`ın kan ve irininden,aç köpeklerinden, kafataslarından kaçarken hayvanat bahçesi tasvirlerine mi tutulmuştum? Sabırla okudum, okudum, okudum.

Bulut mu olsam,

gemi mi yoksa?

Balık mı olsam,

yosun mu yoksa?..

Ne o, ne o, ne o.

Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Yaşamak şakaya gelmez..diyordu Nazım. Memleketim diye iç çekiyordu bazen, ‘’vakit varken gülüm" deyip Paris`i hayal ediyordu. Necip Fazıl gibi o da yüreğiyle korkmadan yazıyordu. Zaten kaderleri de aynı değil miydi? Aynı zindanda hayata tutunmamışlar mıydı?

Yıllarca adlarını yan yana yazmaktan korkan bir nesilden sonra şimdi ikisine de değer veren gençleri görünce gülümsüyorum. Bir de Necip Fazıl’I hapsettiğimiz Sakarya Türküsü’nden bir çıkarabilsek! Üstadın anıldığı bu günlerde siz de hep aynı şiirlerini dinlemekten sıkılmadınız mı? Kaç kişi bilir bu mısraları?

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,

Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün

Sulardan, seslerden ve gecelerden.

Peki ben ne zaman mı anladım ünlü bir yazar olabileceğimi ama büyük bir yazar ya da şair olamayacağımı? Olanların hayat hikâyelerine bakınca!

Açlık, sefalet, zindan, esaret, aşk acısı, memleket hasreti, sürgünler, savaşlar... Tatmadıkları acı kalmamış. Hiç biri yok ki bende. Sıradan, çok sıradan, kendi halinde, kurallara uyan, kafa tutmayan, sigara bile içmemiş, sadece emekli olacağı günü bekleyip devleti için çalışan, evli barklı, evladını büyüten bu kadın yürekten hangi mısralar çıkar ki yüzyıllar boyu söylenen? İmkansız...

O zaman yine onlara sığınmak zamanı;

Geçti istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme, artık neye yarar? desin Necip Fazıl

Ve devam etsin Nazım:

Büsbütün unuttum seni eminim

Maziye karıştı şimdi yeminim

Kalbimde senin için yok bile kinim

Bence sen de şimdi herkes gibisin…