Ahh güzel ülkem, ahh yaralı kalbim... Her köşenden acı dolu haberler gelirken... Bu kan kırmızı gül mevsiminde hangi yaranı sarabilirim? Seni nasıl teselli edebilirim ya da kendi mi?

Bak ne diyor Gülten Akın:

"Maviyi kaldırın kara koyun sırasıdır,

Bana yeni tutkular gerek bıktım

Bir solukta yaşamak isterim

Beni öldürürse bu umut öldürür..."

* * *

Ahh Somaa!

İki yıl önce almıştık kara haberi. Beraber seyretmiştik seni Türkiyemle.

Beraber ağlamıştık. Profilleri kara yapmıştık, siyahlar giymiştik işe giderken, orta kahvelerimizin acı sohbeti olmuştun aylarca.. Yastaydık, kutlamaları iptal etmiştik. Yavaşlatmıştık yaşamı kısaca..

Çok gelmek istedim sana. Gelip sahura bir çorba karıştırmak. Öyle haberler duyduk ki korktuk gelmeye. Şehre yardımlar alınmıyor, araçlar sokulmuyormuş, bizim de zaten mühim işlerimiz vardı; dersler, notlar, toplantılar, bahar temizliği... Sonra yine başladık gülmeye, arada iç çekip ahh Somaa deyip başladık yine kutlamalara...

Ekranda seyrettikçe kömür gözlü yetim çocukları, ağladık ve silip gözyaşımızı devam ettik yaşamaya.

Çorabı delik yaralı işçi, ayakkabısız baba, babasız çocuklar, feryad eden dul kadınlar, kızlar... Nasıl doluverdiyse akşam haberlerinde evlerimize yine öyle ama sessizce çıkıp gittiler kendi kaderlerine.

Soma yalnız!

Soma "unutulduk" diyor!

Tam Soma`da olmalıyım diyordum ki, şu anda, şimdi şehit haberi var yine: 8 şehit...

Ahhh Çukurca...

Şehitlere mi ağlayayım Soma`ya mı derken bir başka haber,

"Dünyanın en çok mülteci misafir eden kampında, sevgi evlerinde çocuklara..." Haberin ayrıntılarını burada yazmak istemiyorum.

Her köşesi cennet vatandan gelen haberler bunlarsa ben adı konmamış bir coğrafyada insanlardan uzak bir adada yaşamak istiyorum..

Yanımda Beratcan olsun mesela... Ferizli Gölkent okulu 1/A sınıfının kara gözlü çocuğu... Beratcan tutsun elimi, "yirmi çiçekten beşini sattık... " Daha ben sormadan, Onbeş! diyen Beratcan, mevsimleri saysın, Beratcan köyü gibi temiz kalsın. Yusuf`u da isterim yanımda... Doğuştan engelli Yusuf. Geçen gün tutup elimi sınıfın ortasına çekmişti beni. "Hadi! Diyerek, aslında Yusuf bana şunu söylüyordu" "Bana acıma, beni hayatının içine al, benimle ağlama, gül, eğlen, konuş..."

Hatta bütün çocukları alabilirim yanıma. Sinan, Sena, Ata, Ece, Ayşe, Mehmed...

Bütün çocukları… Belki biz kahkahalarla sahilde çıplak ayak yürürken güneş batıyordur... Balıklar eşlik ediyordur şarkılara, saçlarımızda deniz yıldızları, avuçlarımızda midyeler. Kötülük yok, savaş yok, kan yok. Huzurluyuzdur, mutluyuzdur... Masal gibi...

* * *

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim dedin,

Bundan daha iyi şehirler bulunur elbet,

Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya,

- bir ceset gibi -gömülü kalbim.

Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?

Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam ,

Kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,

Boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede"

Yeni bir ülke bulamazsın,

Başka bir deniz bulamazsın,

Bu şehir arkandan gelecektir,

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,

Aynı mahallede kocayacaksın,

Aynı evlerde kır düşecek saçlarına,

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda,

Başka bir şey umma,

Ömrünü nasıl tükettiysen burada bu köşecikte,

Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de...

(Kavafis, Çev: Cevat Çapan)