Evet, bugün yazımızın başlığında olduğu gibi bizim iş yerimizde çalışan bir ablamızın Cemil, her şeyi yazıyorsun bari bu konuyu da yaz dediği konu ile sizlerleyim.

Benim içinde iyi oldu aslında. Uzun zamandır bir yazı yazmamıştım tam da isabet oldu.

Hemen geçelim bugünkü konumuza...

7'den 70'e herkesin günlük yaşamında kullanmak durumunda olduğu toplu taşıma araçları...

Toplu taşıma araçlarında her türlü konuya şahit olabilirsiniz. Aynen rahmetli Kemal Sunal'ın 'Atla Gel Şaban' filminde olduğu gibi her gün benzer konular, benzer diyaloglar yaşanır. Hani bayanların kuaföre gittiğinde dertlerini kuaförüne anlatıp rahatladığı söylenir ya, artık buna da gerek kalmadı diye düşünüyorum. Çünkü insanlar artık dertlerini tanıdığına değilde, tanımadığına daha rahatça anlatabiliyor. Bunun için toplu taşıma araçlarına binmeniz ve 30 ila 45 dakika kadar seyahat etmeniz yeterli.

Yazımın başında bahsettiğim ablam ne diyor peki? Ablam, artık saygının ve sevginin kalmadığını 5-10 dakikalık yolda bile büyüklerin ayakta dikilirken gençlerin oturduğunu, bizim zamanımızda biz bu şekilde davranmaya utanırdık, ayıp sayılırdı diyor. Haksız mı peki? Haklı, hem de sonuna kadar haklı.

Bir kaç sene öncesine kadar büyüklere yer verilmez, yer vermeyen kardeşlerimiz uyuma rolü ile hareket ederlerdi. Artık buna hiç gerek yok. Çünkü her şey aleni oldu. Yerde vermiyorum, kulağıma da kulaklığımı takıp müziğimi dinliyorum şekline döndü bu durum.

Çok fazla bu kuşak işlerinden anlamam ama sanırım 'Z Kuşağı' diye 2000 yılı sonrası yani Milenyum sonrasında doğanlara 'Z Kuşağı' diyorlar. Vallahi her ne kadar Müge Anlı'nın dediği gibi, 'Ben Z Kuşağı dediğimiz gençlerimize güveniyorum. Onlar gümbür gümbür geliyor' dese de ben Müge Anlı'ya katılmıyorum. Sanırım Müge hanım hayatında hiç toplu taşıma araçlarına binmemiş. Evet, yeni gelen kuşak çok zeki, çok sosyal olabilir. Biz bu zeki kuşağa örf ve ananelerimizi, gelenek ve göreneklerimizi öğretemiyorsak saygı ve sevgi kavramlarımızdan uzakta yaşıyorlarsa zeki ve sosyal olmanın da bir anlamı kalmıyor bence.

Toplu taşıma araçlarında; hamile bir bayana, 70 yaşındaki bir amcaya, engelli bir kardeşimize yer veremiyorsak, anne ve babayı bırakıp gurbet eline gelip okumanın ne anlamı var. İnsan olup, adam olamadıktan sonra...

Birde toplu taşıma araçlarında gözümüze takılan şöyle durumlar da var. O kişilerin toplu taşıma araçlarında olmuş, sokakta olmuş hiç önemi yok. Birde bu kişiler benim gibi mikrofon yutmuşsa yandı ki ne yandı. Bütün araç bu kişiyi dinler, dinliyor da zaten. Hemen hemen her gün bu duruma rastlarsınız. Arkadaşınıza anlattığınızı sandığınız konunuza bütün otobüstekiler şahit olurda haberiniz olmaz.

Burada anlatmak istediğim konuyu anlattığımı düşünerek, son bir ekleme ile bugünkü yazımızı bitiriyorum.

Bir iki hafta önce halk otobüsünde yaşadığım küçük bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kış ayına ramak kala, Sonbaharın son günlerini yaşadığımız günlerde, halk otobüsünde seyahat halinde olduğumuz sıradan bir gün. Malumunuz havalar mevsim gereği yağmurlu ve serin. Otobüsün sağlı sollu üst tarafında bulunan sürgülü camların açık olmasından dolayı, benim gibi aracın arka 5'li dediğimiz son koltuklarında oturanlar esen rüzgardan oturamadılar. Soğuktan dondular adeta... Özellikle bekledim ki; yahu acaba benim haricimde bir kişi ön tarafa seslenerek şu camı kapatırmısınız diyecek mi diye. O şekilde 20 dakika gittik ve bir Allah'ın kulu da şu camı kapatın demedi, diyemedi. Ne oldu peki kim mi dedi? Evet, ben dedim. Neden bu kadar sessiz kalıyoruz. Bu gibi çok basit konularda sesimizi çıkaramıyoruz. Rahatsız olduğumuz bu ve benzeri durumlarda kimseye tek bir şey diyemiyoruz. Bunun sebebini hiçbir zaman da anlayamayacağım galiba.

Birde tam olarak Koronanın henüz bitmediği şu günlerde, doğru düzgün maskesini yüzüne takmayı beceremeyenleri uyarmayı da beceremediğimizi hatırlatmakta fayda görüyor, onlara maske ve mesafe kurallarına uyalım uymayanları uyaralım diyorum.

Son olarak, bu yazıyı yazmama vesile olan değerli ablama teşekkür ediyor, bir sonraki yazımızda buluşmak üzere diyorum.

Kalın sağlıcakla...