GÜNDEM

Depremde Eşi ve 3 Çocuğunu Kaybeden Baba O Anları Anlattı

Sakarya'nın Akyazı ilçesinde yaşayan 57 yaşındaki Alaattin Elma, üzerinden 26 yıl geçen Marmara Depremi'nde enkazda kaybettiği eşi ve 3 çocuğunun acısını yüreğinde taşıyor.

Elma ailesi, merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de meydana gelen ve 45 saniye süren 7,4 büyüklüğündeki Marmara Depremi'ne Ömercikler Mahallesi'ndeki 4 katlı apartmanın ikinci katında yaşadıkları dairede yakalandı.

Yıkıcı depremde eşi Hanife (31), çocukları Aziz Mert (8), Buse (5) ve Şevval'i (3) kaybeden baba Alaattin Elma, yakınları tarafından 8 saat sonra enkazdan çıkartıldı.

Alaattin Elma, AA muhabirine, 8 saat kaldığı enkazda eşi ve çocuklarına seslendiğini, ses gelmeyince kendisini her şeye hazırladığını söyledi.

O gecenin sıcak olduğunu, eşi ve kızlarının aynı odada erkenden yattığını, oğlunun da yol kıyısındaki odada uyuduğunu, kendisinin de sabah işleri olması nedeniyle farklı odada geç uyuduğunu anlatan Elma, "Gecenin yarısı müthiş uğultu, sallanma yoktu. Uğultuyla birlikte doğruldum, arkamdan duvar ve cam sol tarafıma vurdu beni yüzü kapak çevirdi ama sadece salondaki ışığı gördüm. Birden patlama oldu yani sallanma yoktu birden gittik." dedi.

Elma, ne olduğunu anlayamadığını, daha önce deprem yaşamadığı için aklına deprem gelmediğini, eve kamyonun çarptığını düşündüğünü ve duvarın sırtından sıkıştırdığını, sadece parmaklarını oynatabildiğini ifade etti.

Ortamın karanlık olduğunu, sallantının sürekli devam ettiğini, eşi ve çocuklarından ses alamadığını belirten Elma, "Saatlerce orada kelime-i şehadet getirmeye başladım ve kendimi her şeye hazırladım. 'Tamam' dedim, bu kadarmış dünyanın sonu geldi herhalde. Aradan birkaç saat geçti yakın çevrem ulaştı. Sesleniyorlar, ses veriyorum ama karanlık onlar da bir şey yapamıyor." diye konuştu.

Olayın boyutunu 8 saat sonra enkazdan çıktığında gördüğünü dile getiren Elma, şöyle devam etti:

"Orada saatlerce düşünme fırsatım oldu, noktayı koymuştum. Eşim ve çocuklarla ilgili her şeye kendimi orada hazırladım. Bol bol vaktim oldu ama korku, panik ve telaş kesinlikle yoktu. Gün ağardı, çalışmalara tekrar başladılar fakat sürekli sallandığı için arkada da bina var. Bırakıp çekiliyorlar, ben görmüyorum ama hissediyorum. 'Çocukları kurtardık, eşin hepsi sağ salim' diyorlar. Bilmediğim için 'Ya neden kapıdan girmiyorsunuz?' diyorum, 'Kapı mı kaldı' diyorlar. Gün ağarınca sallanmadığı sürece çalışmalar yaptılar, bana ulaştılar. Delik açıp, demir mengenelerle sırtımdaki duvarı kaldırdılar, beni oradan çıkarttılar."

Elma, enkazdan çıkarıldıktan sonra kendisini bekleyen araçla iç kanama şüphesiyle Akyazı Devlet Hastanesi'ne gittiğini, sadece belinde ağrı olduğunu ve onun dışında bir şeyi olmadığını kaydetti.

- "Acı herkeste aynıydı sadece bende değil"

Hastaneden çıktıktan sonra annesinin evine geçtiğini aktaran Elma, "Şoktasın, o kadar tahmin etmiyordum. Kimi 'Çocuklar nerede?' diye soruyor, kimi eşimi soruyor bir şeyden haberim yok. Ben de enkazdan yeni çıkmışım, hastanenin bahçesine girdiğimde o manzarayı görünce olayın boyutunu orada daha iyi anlamış oldum. Cesetler, yaralılar... Zaman geçtikçe, saatler ilerledikçe gerçekleri de öğrenmeye başladım. O gün yol kenarındaki odada yatan oğlumun cenazesini akşam üzeri çıkardılar, eşim ve 2 kızıma da ertesi gün ancak ulaşabildiler. Beni binanın oraya getirmediler ama derdi veren sabrı veriyor sanki ondan önce hiç hayatım olmadı, hiç yaşamadım. Normal şartlarda benim orada 8 saat kalmam bile huni takmama sebeptir. Bilmiyorum bende öyle bir şey oldu, ağlamak istiyorsun, ağlayamıyorsun bile." diye konuştu.

"Acı herkeste aynıydı sadece bende değil." diyen Elma, doğal afet olması nedeniyle daha kolay atlatabildiğini, normal şartlarda bir canını bile kaybeden insanların aylarca kendine gelemediğini dile getirdi.

Dönemin Kaymakamı'nın "Alaattin ne istiyorsun, ne yapalım?" sorusuna, "Bir şey istemiyorum, iş istiyorum. Bana iş bulun, oyalanayım." dediğini söyleyen Elma, "O arada Fransız Kızılhaç geldi, orada hemen şoför olarak işe başladım. Çünkü bir şeyler yapıp, oyalanmam lazımdı. 'Olmaz inşallah ama Türkiye'nin neresinde olursa olsun gideceğim.' dedim çünkü gerçekten ateş düştüğü yeri yakıyor. 12 Kasım'da Düzce depremi oldu 1 hafta orada Fransız Kızılhaç ile UNICEF kampında kaldım. Çocuklara yardımcı olup, oyuncaklar ve yemekler dağıttık. Bunlar bendeki acıyı hafifletti." ifadelerini kullandı.

Elma, daha sonra Fransız Kızılhaç'ında tanıştığı mütercimle evlendiğini ve oğlunun olduğunu anlatarak, şunları kaydetti:

"45 saniyede her şeyin bittiğine inanıyorsanız, bir kapının açıldığına da inanmak zorundasınız. Tekrar hayat kurduk, her şeye sıfırdan başladık. İyi ki de başlamışız, Emir dünyaya geldi. Mal mülk gözümde sıfırdı, hala sıfır çünkü o geceyi orada yaşadım. Sakarya senin olsa ne yazar. Her şeyin emanetçisiyiz, taşıdığımız canın bile. Allah'tan geldik, Allah'a gideceğiz. Bunu bilmek gerekiyor, her şeyimiz emanet, bize ait bir şey yok."

İlk seneler o geceye dair meydanlarda etkinlikler yapıldığını ve daha sonra kimsenin gitmemeye başladığını dile getiren Elma, sözlerini şöyle tamamladı:

"Unutmadık, unutturmayacağız. Yaşayanlar unutmaz da diğer insanlar unutuyor. Deprem güvenliğini unutuyor. Binaya yerleşirken mutfağına, zeminine bakıyoruz. Hatta o dönem gardıropların kumaştan olduğu meşhur oldu, demirden kafesler yapanlar ama ne oldu unutuldu. Herkes normal hayatına, yaşamına döndü en ufak sallantıda tekrar tedbirlere sarılıyoruz ama unutuluyor, sadece o acıyı yaşayanlar biliyor."