Zaman öyle bir zaman, devir öyle bir devir ki, hiçbir şey eskisi gibi değil.

Kimse kimseye içten, candan, samimi değil.

Her şey güzel, herşey iyi evler, arabalar, giyisiler, yollar, caddeler, sokaklar, kafeler, lokantalar, otobüsler, hava alanları, köprüler, barajlar her şey var. Her şey güzel, her şey lüks.

Mesafeler kısa fakat herkes herkesden uzak. Uzaklaştı herkes en yakınından bile. Anne baba evlattan,
evlat anne babadan, kardeş kardeşten, torun torbadan bile.

Kıyamet mi koptu ki; kaçar oldu herkes herkesden. Kızlar erkek gibi, erkekler kız gibi. Yıllar ay, aylar hafta, haftalar gün gibi oldu.

Toplu ölümler çoğaldı. Seller, depremler, fırtınalar, kuraklar, yangınlar, savaşlar, salgın hastalıklar bir biri ardına geldi.

Binalar, zinalar çoğaldı. Normal hale geldi. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir oldu. Fakire kanaat et, şükret diye nasihat veren hocalar, kendileri lüks içinde saltanat yaşar hale geldi.

Bence dünyanın sonu gelmedi. İnsan kendi hazin sonunu bekler hale geldi.

Ne demiş Atalarımız; ne ekersen onu biçersin. İyilik tohumu da, kötülük tohumu da bir gün yeşerecek. Vakti geldiğinde; eken neyi ektiyse onu biçecek. Belli ki; herkesin ektiğini biçme zamanı geldi. Herkesin söyleyecek çok sözü var. Yapacak hiçbir şeyi yok. Herkes her şeyi karşısındakinden bekler hale geldi.

Uzun lafın kısası aslında asıl olan; ölmek için doğduk, doğmak için ölmeyi bekliyoruz.

Saygılarımla...