Radyo Mega Play Radyo Mega Pause
havadurumu 23° Adapazarı
Sabah
03:52
Öğle
13:00
İkindi
16:54
Akşam
20:13
Yatsı
21:50

Biraz Kül Biraz Duman…

Kaynak: Adatavır Haber Ajansı
Yazarlar/Köşe Yazısı
07.05.2018
Yazıyı Yazdır

Eskiden çok eskiden, çook uzak diyarlarda… değil,  Ada’da , hemen şurada mutlu insanlar yaşardı, mutlu çocuklar…O çocuklar ki tek dertleri sokakta  biraz daha fazla kalabilmek acıkınca da salçalı ekmek yiyebilmekti. Hırkalar el örgüsü, ayakkabılar bir örnek, gül çalan ellerde dikenler, saçlarda papatyalar…

O çocuklar ki  bir bisiklete üç dört kişi binecek kadar cesur, kızlar  bebeklerine artık kumaşlardan elbise dikecek kadar maharetli, annelerin elleri hep soğan ve hamur, sokaklar  hanımeli ve begonya  kokulu, babalar her akşam iş dönüşü file file erzak taşıyacak kadar kahraman…

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.

***

Küçük odalı  evlerde  tek kanalda haberler, iyi haberler, güzel şarkılar, anahtarı içeri alınmayan  dost kapılar, kapılardan “huuuu” diyerek giren komşular ,  demliklerde taze çay, çayın üstünde yüzen misafirler…

Ne zaman mı?

Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken…

………

O vakitlerde oyunlar tükenmemişti tabii. Mahallenin kızlarının mermer parçalarıyla oynadıkları çizgi, çevirdikleri holohop , erkeklerin  vazgeçilmezi misket, uzun eşek, arada kızlı erkekli  istop ya da yakartop, bazen çelik çomak…Susayınca bahçeden hortumdan kana kana Çark suyu. Mutlaka ama mutlaka futbol ve bisiklet…Kendini Maradona ya da  kaleci Schumaher sanan oğlanlar.

İşte böyle, düşe kalka,  kan ter içinde  oyundan bitap düşmüş yaralı çocuk  dizlerinin geceleri kanadığı, Cin Ali’nin yaşadığını sandığımız, Suna’nın tatil maceralarını kıskandığımız yıllar... Leblebi  tozu gibi hayal meyal…

Eskiden …çok eskiden…

***
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.

O bahar gecelerinden  birinde ,  Mayıs  gecesinde Hıdırellezde, ateşler yanardı sokaklarda.

 Önce genç kızlar ezandan sonra dileklerini gömer gül ağacına,  her mahallede küçük küçük ateşler yakılır, etrafında  neşeli şarkılar söylenir derken  küçük bir ulak koşarak iner yokuşu:  “Yakıyorlarrrr  alanda büyük ateş yakıyorlarrrrr”.

Apar topar toplanır melamin tabaklar sofralardan, büyükler önce balkonlarda alır yerini ellerinde ince belli çay  bardakları…

Küçük gözler merakla seyreder  toplanan çalı çırpıyı. Sanki harman var gibi bir imece, küsleri bile barıştıran bir barış ateşi…

Ateş önce küçük çıtırtılarla başlar, kuru dallar birbirini ateşler, birden bir kaç kıvılcım  etrafa sıçrar, seyirci çoğalır,  heyecan artar, daha çok odun atılırdı. Artık  alevler çılgınca  göğe yükselir, tam da istendiği gibi büyür ,  genişler,  sonra kontrolden çıkar , bir bayrak gibi rüzgarla sağa sola dalgalanırdı.

İşte  ateşin neredeyse mitolojik  bir dev haline geldiği, yükselip yükselip nerdeyse  ay dedeyi öper gibi yaptığı  o anda…

Mahallenin en cesur, en delikanlı, en artiz, en gözü pek evladı geri geri gider gider, anneler  halka olmuş  çocuklarını  çeker kolundan, nefesler tutulur…

Kalabalık aynı anda hep bir ağızdan  sayar: üççççç, ikiiii, birr…

Alevler içinden bir gölge  adeta uçarak geçer, kolunu bacağını alevler yalar, bir an yüzü kor gibi yanar parlar…Aaaaaaa! Ay yandı çocuk!

Her şey birkaç saniyede olur biter. Yanmadan tutuşmadan karşıya atlayan genç gülerek  sadece saçını düzeltir,  alkışlanır, ıslıklar, aferinler,  oleeeyyyyyyyyy!!!!

Sonra sırayla birer, ikişer , el ele atlar mahalleli ateşten. Atlamayan tek bir çocuk kalmayana kadar beslenir ateş sonra çekilir insanlar kenara, alevler  kendi haline bırakılır.

 Kahkahalar , çığlıklar  yerini tatlı bir sessizlik ve gizemli  fısıltılara bırakır. Sanki bir Şaman gelmiş, ateşe dur demiş ve …

Ne yanmıştır, içlerinden neyi atmışlardır ateşlere bilinmez ama alevler küçülür küçülür, çember daralır, gözler uykulu eller islidir. Babalar anneler evlere girer, gençler ateşin etrafında şarkılar söyler. ”Ay bir yandan sen bir yandan sar beni…”

Özçekimsiz, sadece dostluğun çekimine teslim olunmuş,  yer bildirimi için telaşsız, yerimiz belli,   beğenisiz, dürtmesiz  bir gece daha bitmek üzeredir. Sadece hatıralarda yaşanacak bir gece…

 Atalarının ateşle olan dostluğunu genlerinde taşıyan bu insanlar bir baharı daha  kutlar, yaşamı kutsar ve en önemlisi çok ama çok mutludurlar…

Uykuya dalınca yürekler, gizli bir nefes üfleyince ateşi, bu şölenden geriye tek kalan biraz kül biraz duman…

Hatırlıyorum…

Eskidendi, çok eskiden.

***

Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim

 

Şimdi…Yanıyor mudur sokaklarda ateşler? Atlıyor mudur  üstünden çocuklar?

Genç kızlar  gömmüş müdür dileklerini gül ağacının dibine?

Gelir mi yine Hıdır ile İlyas gece ansızın? Boyarlar mı yumurtaları gizlice çocuklar uyurken?

Maydanozlu köfteler konur mu piknik sepetlerine, omzunda hırkalarıyla gider mi komşular kilim kilim  dereboyuna?

Top düşer mi Çark’a? Arnavut çocuk atlar alır  mı topu? Koşar kaçar mı Altınova’ya?

Alkışlar mı  Maltepe?

İlk buseyi ilk yemini asar mı Boşnakların kızı Manav delikanlının saçlarına Serdivan tepesinde?

Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

Şimdi tam gece yarısı, yeniden yürüsem o sokakta,  ateşin başında dikilsem, beni tanıyabilir misin?

Sanmam.

O zaman iyi bak  sönen ateşe,  

Biraz kül biraz duman…O benim işte…

Yorumlar 0
Bu habere ilk yorumu siz yapın