Yunusa “Yaradılanı severim yaradandan ötürü” dedirten bu topraklarda sevmek ve sevilmek yalnızca insanoğluna mahsus bir durum olarak kalmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu yalnızca halkına değil; topraklarında yaşayan diğer canlılara da değer vermiştir. Hayvanlar için kurduğu vakıflar ve hastaneler ile dünyaya hem bilim hem de sevgi adına güzel fikirler bırakmıştır. Bunlar yalnızca fikirlerde ya da yüreklerde kalmamış; günümüze kadar kuş evler gibi bazı “küçük” yapıtlar olarak ulaşmıştır.Türk kültürünün oluşturduğu ürünler arasında kuşların geçici veya sürekli barınmalarıiçin tasarlanmış kuşevleri aynı zamanda mimari tarihimizin de değerli bir görsel belgesiniteliğindedir. Kuş evleri, kuşlara duyulan ilgi ve sevginin yanında insan hayvan ilişkisinin veiletişiminin oluşturduğu hoşgörünün bir ürünüdür.Türk kültüründe kuşlara karşı büyük bir ilgi duyulmuştur. Bu ilgi tarih boyunca kimi zamansembol, kimi zaman anlam yüklü bir motif olarak ve kimi zaman da duyguların dışa vurumuile ahşaptan çiniye, vitraydan ebruya, hatdan edebiyata, resimden mimariye kadar sanatınbirçok dalına aktarılmış ve devamlılığını yitirmemiştir.Serçe, saka, kırlangıç, güvercin, kumru ve benzeri kuşların barınması ve konaklanmasıamacıyla tasarlanmış kuş evleri; kuş sarayı, kuş takası, kuş köşkü, serçe saray, güvercin saraygibi birçok isimlerle anılmaktadır.Kuş evlerinin tarım alanında kuşların dışkısını toplamak ve kullanmak için Anadolu’dayapılmış olan kuşhanelerden farklı bir yapım amacı vardır. Kuş evleri kuşhanelerin gibikarşılık beklenilerek yapılan yapılar değildirler. Aksine hiçbir karşılık beklemeden, yalnızcakuşlara başlarını sokacak bir yuva sağlamak gayesi ile yapılmışlardır.Anadolu coğrafyasında ilk örneklerine 13-14.yy da rastladığımız bu yapılar Van’dan KavalaSelanik ve Girokastra’ya kadar uzanan topraklar üzerinde değişik örnekleriyle yer almış,Asya’dan Avrupa’da Arnavutluğa kadar yayılmıştır. İstanbul’da altın cağına ulaşması 17 ve18. yy a tekabül eder.Dünya sanat tarihi incelendiğinde kuş temasının başka milletler ve dinler tarafından da genişbir yelpazede aktarıldığı görülmektedir. Bazı Hıristiyan ve Musevi yapılarda da kuş evleribulunmaktadır. Fakat İstanbul Balat’da bulunan sinagog ve kiliselerde birçok örneği mevcutolan bu kuş evleri genelde dikdörtgen şeklindeki kovuklar ya da tuğlaların birbirine çatılmasıile oluşturulmuş kuş barınakları şeklindedir.Türk sanatının etkisi ile Osmanlı İmparatorluğu döneminde, dönemin kendine özgüdeğerlerinin ve mimari anlayışının kuş evlerine yansıması kuş evlerine mimari açıdan yeni birboyut kazandırmıştır.İnsan elinin ulaşamayacağı ve kuşların kendilerini güvende hissedebilecekleri uygunyerlere yapılan bu minyatür evlerin yapımında estetiğin yanı sıra, sert esen rüzgârlardanetkilenmeyecek şekilde ve yapıların güneş alan dış cephe yüzlerine uygulanarak, kuşların yaşantılarına da uyumlu olması düşünülmüştür. Yağmur ve kardan korunmaları için genişsaçakların veya büyük konsollarının altları tercih edilmiştir.İnce bir zevkin yansıtıldığı minyatür yapıdaki bu kuş evleri, kendi yapı türündenyola çıkılarak yani, cami, cumba, han, külliye, mescit, ev ve benzeri biçimlerdesınıflandırılabileceği gibi yapımında kullanılan malzemeye göre veya ilintili oldukları mimariünitelere bakılarak da sınıflandırılabilirler.Mimari Geleneğimiz KayboluyorMimari türleri, yapıları ve biçimleri ile mevcut olan ve sayıları gün geçtikçe azalan kuşevlerinin örnekleri yapıldıkları dönemin mimari tarzını ve özelliklerini yansıtan bir başvurukaynağı olması nedeniyle de önemlidirler. Bu özellikleri ile kuş evleri mimari tarihe ışıktutan değerli birer belge niteliği taşımaktadırlar.Klasik Osmanlı mimarisiyle başlamış olan bu yapı geleneği, 13.yy dan 19. yüzyıla kadargelişimini sürdürmüş ve 19.yy. sonlarına kadar varlık gösterebilmiştir. Mimari bakımdaneşsiz örnekler barındıran kuş evleri maalesef yenilerinin yapılmaması nedeniyle tarihin tozlusayfalarında unutulup gitmeye mahkûm bırakılmıştır.