İstanbul Taksim Meydanı’nda başlayıp küçük küçük sinsi sisi ülke geneline yayılmaya çalışan “şiddetli” eylemler yavaş yavaş yerini sakinliğe ve birazda olsa sağduyuya bırakmaya başladı. İlk gün ne olduğunu tam olarak anlayamadık, polisin sertliğin dozunu kaçırması zaten hazırlanmış olan “bomba”nın pimini ateşlemeye yetti de arttı bile…

BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in kendisini dozerin önüne atmasındaki ustalığı ve ince “sanatçılığı”nı da gördük o günlerde. Sonuçta Önder, bir sanatçı eğer dozerin önüne atlanacak ve buradan siyasi kâr sağlanacaksa, Allah vergisi “rol” yeteneğini ondan daha iyi kimse kullanamazdı, kullanamadı da!

Fakat dikkat ederseniz “rol” diyorum, mesela “abartma” ve “gaza getirme” deseydim ilk sırayı yanında özel yapım şiltiyle birlikte kesinlikle CHP Milletvekili Muharrem İnce ve Gürsel Tekin’e verirdim.

Gürsel Tekin’in ilk gün Gezi Parkı Eylemlerine destek için gittiğinde polisin müdahalesiyle karşılaşmış ve genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu telefonla arayarak “sayın genel başkanım bizim buradan ancak cenazemiz” çıkar diye “küçük” bir abartı kullanmıştı. Allah uzun ömürler versin hem Tekin’e hem de İnce’ye, bu memleketin onlara daha çok uzun seneler ihtiyacı var...

İstanbul Gezi Parkı’ndaki olayları, sebeplerini ve sonuçlarının Türkiye yansımalarını yazmaya niyetli değilim. Bunu benden kat be kat daha iyi yapanlar zaten var, hem olumlu hem de olumsuz bakış açılarıyla.

Bu konudaki kararı da sağduyulu vatandaşlarımıza bırakarak İstanbul Gezi Parkı’nın Sakarya’da, “yansıyamamalarına” değinmek istiyorum.

Evet “yansıyamama…” Biraz anlamsız gibi görünse de bu kelime Sakarya’da olan biteni tam anlamıyla anlatmaya çok daha uygun…

Demokratik haklarını kullanarak, hükümeti, başbakanı, ağacı, parkı, otu vs. protesto etmek isteyenlere hiç sözüm yok, olmasının da bir manası yok zaten.

Asıl sözüm, bütün bunlar olup biterken, İstanbul merkezli olmak üzere Türkiye’nin bazı bölgelerindeki şiddetin de Sakarya’da oluşmasını bekleyenleredir. Tabiri caizse ellerini ovuşturup beklediler ama olmadı. Gösteri yapan eylemciler de, eyleme karşı olanlar da tahriklere kapılmadı…

Ama bu konuda iki konuyu birbirinden ayırmamız lazım…

Sakarya’da, İstanbul’daki Gezi Parkı eylemlerine destek için toplanan sayıları çok olmayan gruplara herhangi ciddi bir sataşma, provoke veya saldırı olmadı. Hâl böyle olunca eylemcilerin “tahriklere kapılmamasını” değil, o eylemcileri tahrik etmeyenlerin ön plana çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. İki tarafın fikrine sahip olanlar da en azından Sakarya’da birbirlerini idare ettiler bugüne kadar. Zaten Sakarya’daki eylemleri incelediğimizde büyük bir sağduyu ve sakinliğe şahitlik ediyoruz. Tüm Türkiye’nin Sakarya’nın bu sağduyusundan kendisine ders çıkarmasını yürekten diliyorum.

Hatırlarsanız, geçtiğimiz yıllarda büyük tahrikler sonucunda Sakarya’da münferit de olsa bazı olaylar olmuş ve emniyetin üstün başarısıyla büyük boyutlara varmadan önlenmişti. O yıllarda malum basında ve televizyonlarda gizliden gizliye yapılan “Sakarya Yobaz” yakıştırmalarını da üzüntüyle okumuş ve izlemiştik…

İstanbul’daki eylemlerin arkasında tam olarak olmasa da bir ucunda CHP’nin olduğunu biliyoruz. Ama isteyerek ama mecburiyetten… Hem Kılıçdaroğlu’nun hem de CHP’li vekillerin sürekli olarak yapılanları mazur gösterme gayretleri bizim bu fikri edinmemize öncülük ettiler maalesef…

Eylemlerle ilgili olarak ilk günden beri CHP “parti olarak yönlendirmeyi” kabul etmedi. Bunun hep karşısında oldu. Bu davranış önmliydi önemli olmasına ama gerçek miydi? Bu tartışmaya açık.

Sonra eyleme katılanları galeyana, eyleme karşı olanları da tahriğe açık hale getiren tivitler okuduk sosyal medyada. Önce ünlüler(!) ve sanatçılar(!) başladı furyaya ve sol kesimde hızlıca yayıldı. Ancak birkaç gün sonra o tivitlerde siliniverdi. Zaten polis, bu konuda araştırmalarına başladı gerekli ifadeleri de alıyor…

Mesela Sakarya CHP İl Örgütü başından beri bu eylemlere destek verdi.

Bunu da gizlemediler.

Ama CHP Sakarya ismiyle doktorlara SMS gönderip “Taksim Gezi Park eylemine destek için bugün saat: 19:00’da Çark Caddesi Atatürk Lisesi önünde mutlaka buluşalım” daveti hem gereksiz, hem de saçmaydı! Mademki bu bir halk hareketiydi CHP’nin söylemlerine göre, öyleyse doktorlara SMS atıp eyleme çağırmanın mantığını ben anlayabilmiş değilim!

Küfürbaz CHP’li!..

Benzer bir olay CHP Sakarya İl Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı olduğunu bizzat CHP’ye telefon ederek öğrendiğim Uğur Özçakır’ın tivitlerinde de vardı mesela. Özçakır’ın tiviti CHP Sakarya İl Örgütü’nün “SMS” davetinden çok daha vahim ve kabul edilemeyecek kadar hakaret doluydu!

Uğur Özçakır 3 Haziran Tarihinde attığı tivitle, Türkiye’nin sandıkla işbaşına gelmiş olan Başbakanına “Kavgadan kargaşadan geçtik, s..k..r ol git tayyip!” diyecek kadar işi ileri götürmüş!

Bu kabul edilemez durumun asıl düşünülmesi gereken tarafı ise 3 Haziran’dan bugüne kadar o tivitin hala duruyor olması. Herhangi bir siyasi partiye bağlı olmasa bile sıradan birinin böyle bir tivit atması dahi kabul edilemez. Kaldı ki Uğur Özçakır CHP Sakarya İl Gençlik Kolları’nda Başkan Yardımcısı görevini yürütüyor.

Yani siyasi bir figür…

Bu durumda olanların siyasi görüşleri ne olursa olsun daha dikkatli olması gerekmiyor mu?

Ne çevresinden ne de CHP Sakarya İl Başkanı Ecevit Keleşten kendisine herhangi bir uyarının gelmemiş olması ve o tivitin bugüne kadar silinmemiş olması bence manidardır…

Özçakır’ın o tivitini gördüğümde kendisine Twitter’dan durumu sormuş ama cevap dahi alamamıştım…

Bu durum ne CHP’ye ne de Uğur Özçakır’a yakışmadı…

Şimdi Başbakan’a alenen küfür ve hakaret eden CHP’li Uğur Özçakır için, CHP Sakarya İl Örgütü’nün nasıl bir karar alacağını merakla bekliyorum…

www.twitter.com/gazetecibo