Recep Tayyip Erdoğan için “Muhtar dahi olamaz” diye manşetler atılmıştı.

Peki, bu manşetler ne zaman atılmıştı?

Eski Gümrükler Başmüfettişi Necati Can’ın, “Tarihin en büyük yolsuzluklarının yapıldığı dönem” olarak nitelendirdiği 28 Şubat döneminde.

28 Şubat dönemi milli iradeye, halkın değerlerine karşı belli bir organizasyon içerisinde hareket edilerek gerçekleştirilmiş bir darbe dönemiydi. Hiç kuşkusuz demokratik toplumlarda olamayacak bir durumdu.

28 Şubat bir darbeydi. Ve bunun yanı sıra irtica ile mücadele adı altında bankaların içerisinin boşaltıldığı bir dönemdi.

Topluma ve siyasetçilere dönük karalama kampanyalarının düzenlendiği bu dönemde diğer yandan bankalar hortumlanıyordu.

İşte Tayyip Erdoğan’a dönük bu rezil kampanyaya bu dönemde start verilmişti. Erdoğan yılmadı. Mücadele etmeyi tercih etti. Cezaevine attılar. Yine yılmadı.

Kendi deyimiyle sessiz yığınların sesiyiz diyerek arkadaşlarıyla birlikte parti kurdu.

Bu kez onu milletvekili yapmadılar. O yine demokratik alan içerisinde mücadelesini sürdürdü. Milletvekili oldu. Türkiye’nin önünü açan, ülkeyi rahatlatan reformları bir bir hayata geçirdiler. Derin güçler buna razı gelmedi. Suikast planları yaptılar. Yargıya yansıyan darbe planları deşifre oldu.

27 Nisan e-muhtırasıyla siyasete ayar vermek istediler. Hukukun daha sağlıklı bir şekilde gelişmesi maksadıyla anayasa referandumu yapıldı. Burada da başarı elde etti. Başta İsrail ve ABD olmak üzere küresel güçlerin açık hedefi haline geldi. Dünya mazlumlarının sesini BM’de yüksek sesle haykırdı.

En yakınındakilerin ihanetine maruz kaldı. 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü püskürttü. Ve daha birçok zorluğun üstesinden gelmeyi başardı.

Ve nihayetinde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olarak Cumhurun Reisi oldu.

Karşılaştığı tüm zorlukların ardından millete giden, derdini milletle paylaşan Erdoğan’ın bu hikayesi aynı zamanda Türkiye’nin hikayesidir.

Şimdi, bir süredir Sakarya’da kongre sürecinde ortalığı birbirine katan, kendi kişisel ikbali adına partisini kamuoyu önünde küçük düşüren, her türlü entrikanın parçası olmayı kendine yakıştıranlara sormak istiyorum; siz kendinizi bu hikayede nereye oturtuyorsunuz?

Sizin derdiniz ne? İçine girdiğiniz çirkinliklerle AK Parti’ye ne kadar zarar verdiğinizin farkında mısınız?

Samimiyetle sormak istiyorum; siz gerçekten delege iradesinden bahsederken demokrasiye olan inancınızdan ötürü mü böyle bir serzeniş içindesiniz?

Partinin özel sırlarını el altından kamuoyuna sızdırmayı ne kadar ahlaki buluyorsunuz?

Dost göründüğünüz insanlarla ilgili bel altı çalışmalarınızın ahlaki sorumluluğunun farkında mısınız?

İnsan doğası gereği mahremini kimseyle paylaşmaz. Mahremini uluorta bir şekilde yolda gördüğü herkese anlatmanın ahlaki olarak kabul edilemeyeceğini herkes bilir.

Peki, kendi mahrem bilgilerini, sırf kişisel hesapları gereği el altından servis etmeyi nasıl açıklıyorsunuz?

AK Parti Genel Merkezi’ne karşı savaş başlatan belediye başkanları nasıl bir noktaya kaydıklarının farkında mı?

Erdoğan’ın ardından Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun seçilmesi sürecinin ne kadar başarılı götürüldüğü ortadayken küçücük meselelerin bu denli partiye zarar verecek bir şekilde ortalığa saçılması kabul edilemez.

Görüldüğü üzere, Sakarya’da AK Parti’ye en büyük zararı parti içinde bulunan bazı isimler veriyor.

Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse Sakarya’da bazı AK Partili siyasetçilerin yapıp ettikleri İdris Naim Şahin’in performansını hatırlatıyor!

Ha bu kişiler kendilerine İdris Naim Şahin’i örnek alıyorlarsa diyecek bir şey yok.