Kurban Bayramı’nda Tom Hanks’in son filmi Sully’yi bir grup arkadaşımla birlikte izledik. Film 2009 yılında Kaptan Sully’nin uçuş sırasında meydana gelen arızadan dolayı uçağı Hudson Nehri’ne indirmesini konu alıyordu.

Yaşanmış hikâyeden sinemaya uyarlanan film sona erdiğinde Kaptan Cherley Sullenberger (Sully) için simülatöre meydan okuyan yürekli adam tanımlaması yapmaktan kendimizi alamadık.

155 yolcuyu burnu kanamadan kurtaran kahramanımızın, kazayı inceleyen heyet tarafından suçlu çıkarılmaya çalışılması ve bilgisayar simülatörleriyle giriştiği mücadele beyazperdeye yansıyordu.

“Acaba uçağı nehre indirip, 155 yolcuyu kurtarmakla yanlış mı yaptım?” demeye kadar götürüyorlardı zavallıyı.

Konumuz film olmadığı için ayrıntılarına pek girmiyorum, izlemek isteyenlere mutlaka öneririm o ayrı.

Filmde Tom Hanks yani namı değer kaptanımız Sully’nin bir repliği vardı, diyordu ki; “40 senedir uçuyorum. 208 saniye için yargılanacağım (kaza sırasında geçen süre bu olduğu için)”

Kaptan Sully’nin bu repliğini işitir işitmez sinema salonunda aklıma 40 yıldır kanlı bir işgalin hazırlığını yapan FETÖ ve kesin inançlı haşhaşileri geldi.

Malum onlar da 40 yıllık bir hazırlığın meyvesini almak için 15 Temmuz’da harekete geçtiler.

Sadece bu açıdan bakıldığında Sully’nin uçak kazasıyla, 15 Temmuz darbe girişiminin farkını düşünmeden edemiyorsunuz. İkisi de bir yerde kırılma anı çünkü.

O, 40 yılın sonunda 208 saniye için yargılandı; FETÖ’cüler 40 yılın sonunda o en uzun gece için…

O, 40 yılın sonunda 155 kişinin hayatını kurtardı; onlar o uzun gecede 241 insanımızı şehit ettiler…

O, yargılandı, suçlandı, bazen yeise kapıldığı oldu; “onlar…” diye başlayan bu cümleye işte tam burada bir 3 nokta koymak zorunda hissediyorum kendimi.

FETÖ’yle mücadelede yargı süreçlerinin her geçen gün cıvıklaşmaya başladığı, olabildiğince sulandırıldığı bir atmosferden geçiyor gibiyiz.

Kimimiz 15 Temmuz’u sanki bir kenara koymuş, “iyi şeyler” arama derdinde.

Mücadelenin şifresini unutmuş gibi görünmekte bir beis görmüyor bazımız.

“Ne olmuştu ki!” şaşkınlığında olmayanlarımız da yok değil!

Eline bu milletin kanı bulaşmış hainlere biz elbette zulmetmeyeceğiz. Haklıyı haksızı birbirinden ayıracağız. Ama şunu aklımızdan bir an olsun çıkarmayacağız, bizim mücadelemizin şifresi bellidir; “zalime merhamet mazluma ihanettir”

Bunu son olarak AK Parti Genel Merkez Teşkilat Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Harun Karaca Sakarya’daki programında da söylemiş.

Karaca, “Sokağa çıkan tüm vatandaşlarımızdan partili partisiz ayırt etmeksizin Allah razı olsun. Bundan sonraki süreçte zalime merhamet, mazluma en büyük ihanettir. Vatan birliğine göz dikmiş hainlere merhamet etmeyeceğiz” diyerek gevşemeye yer olmadığını bir kez daha hatırlatmış.

Burada önemli olan husus; topyekûn bir mücadele dilinin oluşmuş olmasıdır. İşte bu dili yakalayıp yakalayamadığımızdan ben pek emin değilim.

AK Parti Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, “FETÖ’nün AK Parti’ye sızmadığını söylemek safdillik olur” dedi diye en fazla homurdanmayı AK Parti’liler yapmadılar mı?

Ne yani Üstün yanlış bir şey mi söyledi? Mücadelenin ortak dili nerede kaldı? Meydanlarda beraber direnenler bugün her sahada FETÖ mücadelesinden niçin korkuyorlar?

Bu adamlar her yere sızabildiler de, AK Parti için istemezük mü dediler!

Ne biz Romalıyız, ne karşımızdaki herkesi ‘Barbar’ olarak yaftalıyoruz. Önümüze gelene kimlik yapıştırıyoruz. Böyle bir şey yok!

Bırakın, gevşeyin biraz! Mücadelenin gözle görülür elle tutulur her yapıya, kuruma, siyasi partiye, derneğe, vakfa hulasa yaşamın her alanına sirayet etmesi sizi niçin korkutuyor?

Mücadeleden önemli bir siyaset; FETÖ’yü sindirmekten öte alternatif bir yol mu var?

Elbette zulm safımız olmamalı, elbette zalimliğin karşısında durmalıyız.

Ama bataklığı kurutmanın yolu merhametten, “bize dokunulmasın” anlayışından geçmiyor.

Zalime merhamet ederek, mazluma en büyük ihaneti ediyoruz! Kabul edilir mi bu?

Bilgi de, şuur da bizde var; yöntemi gevşetmeye uğraşıp, ayrı bir ihanete kapı aralamamalı!

İtibar, nam, siyasi ikbal, şan, şöhret, para-pul…

Bunlar FETÖ mücadelesinden beri durmak zorundadır. Aksi halde ortada bir mücadeleden bahsedebilir miyiz?

Ezcümle, mücadeleyi ne kadar gerçekçi bir perspektifle ele alırsak o kadar alâdır.

Aksi halde uçağı indirmek için altımızda her zaman nehir bulamayabiliriz!

TWiTTER: @MAHİROGLU5454

MAİL: OMERMAHİROGLU5454@GMAİL.COM