Şehirde politik tartışmalar almış başını yürüyor. Seçim atmosferinin oluşturduğu hava içerisinde göz gözü görmüyor. Parti adayları, hesaplar, kulisler, söylentiler, tahminler vb. gündemi işgal etmiş durumda. Seçim takvimi yaklaştıkça daha fazla tozu dumana katan politik hava eseceğe benzer.

Tam da bu ortamda İsrail’in nerden çıktığı sorulabilir. Biz de onun İslâm coğrafyasının kalbinde nasıl çıktığını soruyoruz zaten:

Nerden çıktı bu İsrail?

Konuyla, gündemle, insanlıkla hiç de alakası olmayan bu terör devleti, nasıl olurda damdan düşer gibi önümüze düşmüştü? Ve koskoca coğrafyada akan kanların arkasında onun kanlı elleri, kirli hesapları saklanmıştı?

Dünyadaki özellikle kıta Avrupa’sındaki önemli Yahudi düşünce adamları genel olarak hep soldan gelir, kendilerini sol gelenek içinde ifade etmeyi seçen kimselerden oluşur. Bunlar içinde İsrail’e bağlı olanların sayısı oldukça fazladır (ülkemizde pek bilinmemekle birlikte.) Onlar bile İsrail’in kuruluşuyla ilgili konuşmak istemezler. Zirâ İsrail’in kuruluşu, sol düşüncenin temeli olan ‘her şeyi maddi nedenlerin çocuğu’ olarak gören ve böyle formüle eden görüşe aykırı düşer. Yani kısaca İsrail’in kuruluşu ortada herhangi bir maddi sebep olmadan ortaya çıkmış gibidir. “Ortadoğu’da İsrail’in kurulabileceği” fikri, ideası onun kuruluşuna yol açmıştır fakat bu doğruysa ortaya çıkan her şey; fikrin, idealar dünyasının bir yansıması olmayacak mıydı? Bunu kabul etmek, Platon’u dahası Hegel’i Marks’a tercih etmek olmayacak mıydı? Söz konusu İsrail oldu mu; ortada sadece onun kuruluşunda değil bütün siyasal durumunda açık bir çelişki çıkarıyordu ve düşünce adamlarının İsrail’i açıktan savunamamalarını beraberinde getiriyordu.

Yıllar evvel İsrail’e belirli bir ömür biçenler, onun bir devlet olarak varlığını 20 yıl bile sürdüremeyeceğini söyleyenler, bu görüşlerini hâlen dile getirebiliyorlar mı?! Ne olmuş da bu siyasal fütürist kehanet tutmamıştı? Oysa coğrafyanın kurtuluşu olarak gösterilen gelişmeler olmadan önce (Arap Baharı vb.) yıkılması, ortadan kaldırılması yakın olan bir İsrail vardı. Bu ve benzeri görüşleri haklı kılacak gelişmeler de gizliden gizliye oluyordu: Şayet İsrail yok olacaksa bir B Planı olmalıydı. Avrupa’da olası bir Yahudi göçü için ülkeler belirlenmişti ya da belirli ülkeler bu olası senaryoda önemli rol almıştı. Göçün neye göre ve nereye doğru olacağı gizli tasnif edilmiş gibiydi (belki halen öyledir): Babası Yahudi olup Annesi olmayanlar, babası Yahudi olmayıp annesi Yahudi olanlar hem babası hem de annesi Yahudi olanlar; sonra maddi gelir durumuna göre ülkelere yerleştirilecek olanlar, şeklinde değişik sınıflandırılmayla senaryo düzenlenmişti.

Mesela; 2006-8 yılları arasında Almanya, Rusya’dan 3.5 milyona yakın Alman olduğu iddia edilen Rus Yahudilerini ülkesine kabul etti. Dönemin bakanı J. Fischer TV karşısında (N-TV) yargılandı ve özür diledi. Biz bu olaya ve tabii ki Merkel politikalarına şahit olmuştuk. Olası “göç ülkelerinden” biri, hiç kimsenin tartışmadığı, bu anlamda gözden ırak fakat etkili ülke olan Kanada’ydı. Hepsini topladığımızda ortaya bir komplo görüntüsü çıkıyorsa da milyonlarca Müslümanın ve onca Müslüman devletin arasında İsrail’in yıkılması halinde ne olacağı, uzun süre önemli sorunların başında gelmiştir.

İsrail sadece jeo-stratejik ve jeo-politik olumsuz şartlara sahip değil, aynı zamanda Teo-Stratejik ve Teo-Politik olumsuz hatta imkansız şeylere sahiptir. Bu denli negatif unsurlarla varlığını nasıl devam ettirdiğini sorgulamak, şaşırtıcıdır. Teo-Statejik konumdan yoksundur; yani etrafında kendinden başka Yahudi devlet(ler)i yoktur. Bu çok önemlidir. Zirâ zor zamanda bir Hindistanlı Müslüman ta Fas’a kadar “Müslümanlık” ortak paydası ile gidebilir. Oralara yerleşebilir, zengin olmasa da can emniyeti bir şekilde temin edilebilir. Teo-Politik hareketten yoksundur; yani kendinden başka etrafına toplayabileceği, ortak siyasal bir üretim yapabilecek dini dayanağı ve gücü yoktur. Bu husus da devlet siyaseti için hayatidir. Zirâ ne kadar husumet, çatışma, iktidar savaşı ortaya çıksa da nihayette dini dayanağın siyasete etkisi yadsınamaz. İslâm coğrafyasındaki devletlerin kendi aralarında çıkaracağı en büyük savaş ancak siyasal haritayı değiştirebilir. Yani falanca devlet yıkılır, o dinin altında yaşayanların ortaya çıkarabileceği yeni siyasal oluşumları yıkmaz. Oysa İsrail yıkılırsa başka bir İsrail kurulamaz! Teo-Politik, siyasal yayılmayı kolaylaştırmasıyla değil, siyasalı zorlamasıyla önemli bir rol oynar.

İsrail’e ömür biçmeden önce haritaya bakmak gerek: Libya, Suriye, Irak, Yemen gibi ülkelerin tarumar olması, İsrail’in ömrüne ömür katmıştır. Hangi siyasal teori anlatılırsa anlatılsın bu vaziyet, olgusal olarak açık bir şekilde karşımızda durur. Gelinen noktada artık kimse İsrail’in yok edilmesinden bahsetmemektedir. Bunu söyleyenler siyasal realizme uygun konuşmadıkları için alaya bile alınabilir. Artık iki devletli bir Filistin bize daha “mantıklı” gelmektedir. Her şey anlaşılabilir olsa bile şu şaşırtıcı ve “mucizevi” olarak bizi zorlamaya devam edecektir: İsrail, bunca yokluk içinde nasıl var olabiliyor? Görülüyor ki; onun ömrü uzun fakat İslâm dünyası sizlere ömür...

Twitter: @servetkzlay