Dünyadaki siyasal konjüktürün gidişatı, gittikçe kötüleşiyor: Neo-ulusalcılığın yeniden fakat daha gaddarca formüle edilmesi, yükselen ırkçı- milliyetçi söylemler ve uygulamalar, bitip tükenmek bilmeyen kapitalist talepler ve onların ürettiği “normalleştirilen” felaket durumlar...vb kötü gidişatın bir resmi olarak önümüzde duruyor. Devletlerin “Şahin Politikaları”nın bu denli öne çıkması ve geriye kalanları (onların tabiriyle kitleleri) ateşe sürüklemesi, büyük bir savaşın habercisi gibi. Lakin savaş, zaten Şark’ın yabancası olmadığı, uzağında durmadığı hatta içinde yaşadığı bir ateş topu değil mi? Demek ki; ateş, niceliksel olarak genişleyerek daha fazla alan bulacak. Hali hazırdaki alanlar, devlet(lu)lere yetmiyor.

Öteyandan dünyadaki siyasal durumu anlamamız gerekiyor: Dünyadaki siyasal krizin bu çapta büyüyor olması, onun kendisine belirli bir merkez yaptığı ya da merkeze oturduğu yerdeki kriz ile orantılıdır. Tıpkı diğer sosyal-kültürel bütün alanlarda olduğu gibi Avrupa’daki siyasal modellerin de insanların tek geçerli siyasal modelleri olduğu ve olması gerektiği tezi, sorunun asıl beyni olmaya devam ediyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde Post-modernizm ciddi anlamda hiçbir şeyi değiştiremediği söylenebilir. Halbuki onun bütün iddiası, sözde karşı çıktığını söylediği “Avrupa merkezli” bir yapıyı dağıtmaktı. Sonuçta; Avrupa dışındakileri darmadağınık edip bıraktı. Avrupa merkezli siyasal modeller kendi içinde ne denli farklı olursa olsun değişmeyen bir karakter olarak, siyasal sekülerizm üzerinden ilerledi. Başta Kiliseye karşı açılan savaş, devletin Teolojiyi tersine çevirip kendine kurduğu o “Tanrı devlet”le sonuçlandı.

“Tanrının Ölümü”nü ilan edip yerine siyasal tanrılar geçirmek, onun kurduğu diğer modellerin bir devamıydı. Öyle Ya ! makinanın bir Tanrıya ya da metafiziğe neden ihtiyacı olacaktı ki? Oysa o makinayı özünde bir metafizik olan şey kurgulamıştı. Kısacası: Derinde yatan büyük savaş, herhangi bir savaşta ölen insanlardan daha fazlaydı. Yaklaşık 55 Milyon insanın öldüğü I. ve II. Dünya Savaşındaki “Seküler Tanrılar”, doğmatik ilan edilen Klasik dünyanın o Tanrısından çok daha merhametsiz olarak insanları katletmişti ve halen katlediyor. İşte asıl sorun da burada! İnsan’ı yok eden bir mekanizmanın ısrarla bir ümit – kurtarıcı olduğu söylenerek bizlerce kutsanması. Kapitalizmin teolojisi de aynı zemin üzerinde duruyor. Halbuki; siyaset, bir ümid olmaktan çoktan çıktı fakat o gediğini kapatmak için yasaların ve kendi iktidarın gücünü kullanmaktan çekinmiyor.

Şark, büyük ve daha açık (örgütle devlet arası değil devletle devlet arası) bir savaşın eşiğinde…kendi içinde sadece devletlunun organize olduğu diğerlerinin hazırlıksız yakalanacağı yakıcı /yıkıcı bir ateşe doğru sürükleniyor. İç siyasetteki sorunlarını çözemeyen bölge ülkeleri, kendi aralarındaki kavgayı da halledemeyeceğe benziyor. Kimin kan kaybı daha fazlaysa o ölecek gibi fakat bu savaş, doğadaki yaşam savaşı gibi olmayacak. Aynı meşrulaştırma da aynı düşünsel temeller kullanmak da yeterli olmayacak. Şark’taki devlet(lu)lerin siyasal akılları ve refleksleri; sorunları çözmekten, oyunu kuralına göre oynamaktan uzak duruyor çoğu zaman. Bunun böyle olmasının çok çeşitli nedenleri ve kendince “haklı” gerekçeleri var. Lakin sonuçlar üzerinden bakıldığında devlet(lu)in çok rasyonel olan izahları-uygulamaları irrasyonelliğe dönüyor.

Şark’ta her devlet, bir diğerinden farklı olduğu ve farklı davrandığı teziyle hareket etmektedir. Oysa bütün farklılıklar siyasal akıl ve refleks devreye girdiğinde yerini benzerliğe bırakmaktadır. Adları ve görünüşleri ayrı, kafaları ve davranışları aynı olan devletlerin bitip tükenmek bilmeyen ayak oyunları, Şark kurnazlıkları, iktidar mücadeleleri hep değişmeyen renkle tonla bizleri bir değirmende öğütürcesine işlemektedir. Türkiye’de Beyaz Türklerin en önemli tezi olan “Türkiye’nin Şarklı değil Garplı (Avrupalı) olduğu ve bölgedeki ilkel geri kalmış ülkelere bir Rol Model ülke görevinde bulunduğu” iddialarının (nedense bu tür görüşler aklıma meşhur bir tez olan “İsrail: Arap çölündeki bir vaha.” gibi şeyleri getiriyor) değişmezler açısından ne denli boş beleş bir şey olduğunu ve işlevi olsa da ciddi hiçbir şey söylemediğini gösteriyor.

İşine gelince gavur gibi rasyonelleşen, niceliksel- araçsal aklını sonuna kadar kullanan devlet(lu)ler biz alttakilere gelince saflaşabiliyor ve rahatlıkla şiddet üzerinden hesap kitap yapabiliyor. Mevzu bahis ekonomik ilişkiler olduğunda “devletin düşmanı değil, çıkarları olur” sözü kulaklarımıza zorla tıkılabiliniyor fakat kendi içinde ve bölge ülkeleri arasında aynı “ilke”-söz, geçerli kılınmak istenmiyor. Madem böyle bir sistem bulunmakta, o halde bizler de devlet(lu)in kullandığı aynı rasyonelliği ve argümantasyonu talep ederek şöyle bir talepte bulunabiliriz: Şayet Savaş, hem iç siyaset hem de bölge ülkeleri bakımından kaçınılmaz bir şey ise; silah politikalarının, silahlanmanın bölge ülkelerinde ne ölçüde sorunları çözebildiği, kendi içlerinde muhaliflere yöneldiğinde ne kadar kalıcı olabildiği, ne zamandan beri sürekliliği sağlayabildiği, hem bölge ülkeleri hem de kendi iç yapılarında sosyal ve kültürel gelişmeyi olumlu/olumsuz hangi seviyede etkilediği, …vb meselelerin ele alındığı bilimsel raporların hazırlanmasını isteyebiliriz (SETA vb gibi kuruluşların işi ne?!). Ortaya çıkan bilimsel sonuçlar neticesinde Türkiye’nin de meseleleri bu şekilde çözmesini bekleyebiliriz. Lakin tarihsel bir veri de önümüzde durmaktadır: SUUD’un sadece bir yılda silahlanmaya ayırdığı bütçe ile yanı başında açlıktan ölen “Müslüman ülkeler”in bir kaçının kurtulabilir olduğu ortadadır.

Mesele, herhangi bir ülkenin falanca ülkenin siyasal uygulamaları ve davranışları değildir; Şark’ta yok etmek için verilen enerjinin maddi ve manevi gayretin yaşamak- uzlaşmak için verilmeyişindedir. Etrafta kötü kokuların (muhtemelen bu ceset kokusu olacaktır) daha fazla yayılmaması maksadıyla, bizlere sürekli kazık atanlara karşı şunları dillendirmemiz gerekiyor, henüz hayatımızı fiilen kaybetmemişken; İsrail ile masaya oturmaktan çekinmeyen bölge ülkeleri (Türkiye dahil) oturun ve hem kendi aranızda hem de muhaliflerinizle anlaşın! Sorunlar ne denli büyük olursa olsun aşın! I. ve II.dünya savaşında Avrupada 55 milyon insan hayatını kaybetmesine rağmen bir birlik kurulabiliniyor ise siz de Şark kurnazlığı yapmadan bunu becerebilirsiniz. Zira yarın sizin için geç olmasa da biz en alttakiler için çok geç olacak…

Twitter: @servetkzlay