"Bütün kullanımlar, kötü bir kullanımdır!” sözü, İdealist felsefeyi anlatmak için söylenir…

İdealist felsefeye özellikle filozoflara kaba bir itirazda bulunmaya çalışanların formüle ettiği bu söz, ideal ile gerçeklik arasındaki gerilimi göstermeyi amaçlar. Yani idealler hep yukarıda olduklarından dolayı onların aşağıya inmesi, ete-kemiğe bürünmesi, idealistleri rahatsız edici bir durum olduğu vurgulanır. Burada kullanmak, kirlenmeyle eşitlenmiştir…

Gerçekten çoğu durumlarda idealistler, ideallerin gerçeklik düzeyine indiklerinde tam yani kamil bir biçimde kendilerini gerçekleştiğine inanmadıklarından, varolanı küçümseme eğiliminde olur. Buna göre; asıl olan ve asıl kalan, ulaşılmaz ideallerdir. Gerçeklik, varolan, mevcut olan şeyler, her daim eksik kalmaya mahkum sayılır. İş böyle olunca; her şey, kötü bir istismâr olur. Nitekim bazı noktalarda ilerlemeye ışık tutan G.W.F Hegel’in dönemin önemli teknolojik icadı olan Trene asla binmediği ve ondan nefret ettiği söylenir.

İstismârın felsefi anlamı, haliyle onun sosyal ve siyasal anlamından başkadır fakat herşeyi bir alete dolayısıyla sadece basit bir kullanıma çeviren moderen akıl (zihniyet), idealist felsefeye ve filozoflara rahmet okutacak kadar tehlikelidir.

Max Horkheimer’ın tabiriyle bu ‘Biçimsel Akıl’; doğruluğu, hakikati, Dini, Felsefeyi kısacası insanın yüce ve değerli saydığı herşeyi tüketen makine gibidir. her şey, yararlanmaya ve kişisel menfaatlerin bir parçasına çevrildiğinde şu anladığımız kötü anlamıyla istismâr edilmekten kurtulamaz.

İstismâr, sosyal ve siyasal düzlemde bizlere daha fazla saldırmaktadır. Onun olumsuz ve kötü anlamı gözümüze sokularak, başka hedefler için malzeme yapılmaktadır. Yani istismârın kendisi bile istismâr edilmektedir. Belirli olaylar bahane edilerek, kamuoyu hazırlanmaktadır. Mesela; ‘Kadına şiddet’ adı altında sosyo-politik projeler, bizleri en kötü anlamda istismâr ederek sunulmaya devam etmektedir.

‘Çocuk İstismâr’ı altında geçenlerde Meclise gelen yasa tasarısı, bir kararla reddedildi. Ülkemizdeki gerek kültür iktidarları, gerek yaklaşık iki yüz yıldır millete sosyal ve siyasal balans veren zihniyet, bu kararı alan Hükümeti çocuklara cinsel istismâra çanak tutan bir sapık gibi gösterdi. Oysa bugün bize evrensel bir değer gibi gazlanan Batıdaki anlamıyla “Çocuk Hakları”nın altında daha büyük istismârlar yattığı gizlenmişti. Sadece insanı değil, canlı-cansız bütün varlığı; kullanım değerine eşitleyen, bir alete indirgeyen zihniyet, çocukları anne-babaların elinden alıp nesneleştiren işlemleri hakikat gibi bizlere dayatmaktadır ve aynı zihniyetin devamı olanlar, kararlar alınmadığı için saldırmaktan ve karalamaktan geri durmamaktadır.

İstismâr, yasalar eliyle sistematize edilmeye, dolayısıyla kalıcı yapılmaya çalışılıyor. ‘Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek’, bu ülkede uzun süreden beri vazgeçilmez bir yöntem olarak kullanılıyor. Tekno-bürokrasi, bu istismâr sürecinde en iyi mekanizma görevini ifâ ediyor. İşin ilginç ve paradoksal bir tarafı daha var: Nerdeyse bütün varlığını istismâr üzerine kuran aynı Avrupa, mülteci çocukları sonuna kadar istismâr ettiğini unuturmuş gibi bizlere vaazı nasihatte bulunabiliyor!

Şiddet ve cinsellik üzerinden sosyal yapıya kabul ettirilmeye çalışılan bir istismâr coğrafyamızda dolaşıyor. Avrupa’nın 16.yüzyıldan beri maddi-manevi hayatındaki değişim ve dönüşümler, bizim bugün yaşadığımız istismârdan bazı bakımlardan farklılık taşıdığını görmek gerekiyor.

“İstismâr” kavramı, genel olarak sosyal hayatımızda olumsuz anlamıyla, bazan en iğrenç anlamda yer alır fakat o, yalnızca cinsellikle sınırlı bir anlamda olduğunda belirli bir duruma hizmet eder ve doğru değerlendirme yapmamızı engeller. İstismâr, her alana etki eden, etkileşime giren bir yapıya sahip. Demek ki; İtirazımız ilki, olumsuz anlamda ele alınan İstismârın sosyo-politik kültürel bağlamıdır. İkincisi; hayatımızı zaptu rapt altına alan, herşeyi nesne-altına indirgeyen, dev makine gibi üstümüzden geçen büyük istismâr silindiridir.

Çıkarcılık (Pragmatizm) görünüşte herşeyi insanın emrine sunulmasını savunmakla, istismârı meşru araca çevirmişti. Post-modern teoriler ise, istismârı şiddetle büyüterek daha organize kullanımlara fırsat verdi. “İstismâr”ın sosyo-kültürel hafızda başlı başına kötü anlamda kalması, genel vicdan açısından olumlu olabilir fakat bu onun tersine kullanımını da kolaylaştırır.

“Çocuk İstismâr”ı bunun en fena örneğini sunar. Günümüzün istismârcı araçsal aklı, kendi gözüyle ve gücüyle bizleri sonuna kadar istismâr etmeye and içmiş gibidir. Bu sürece gönüllü katılım sağlayan bizler, ya nesne olmaktan ya da bir istatistik kalmaktan kaçamıyoruz. Her zaman her şeyi istismâr etmeyi bizlere gizlice telkin eden dünyanın kulak tırmalayan gıcırtısını işitiyoruz ve aynı sesi çıkartıyoruz. Tabii ki; istismârın kötü olduğunu fakat bizi kötü yapmadığını söyleyerek…

Twitter: @servetkzlay