18 Eylül Cuma günü, yani partilerin milletvekili aday listelerinin açıklandığı günle birlikte siyasi analist sayımız epeyce arttı.

Kimi zaman bir durakta, kimi zaman çay ocağında, kafede veya sinema kuyruğunda herkes hükümet kurup, yıkmaya başladı.

Hani İsmet Özel diyor ya: ‘Aslında her şair yeni bir dünya kurar’ diye. İşte aynen öyle… Bu aralar herkes kendisine göre siyasi bir dünya kurmuş, oradan alıp oraya koyuyor.

Kabul edelim: Toplumca siyaset bir nefes sıhhat kadar ihtiyacımız. Onsuz yapamıyoruz. Ve buna söylenecek laf da yok aslında…

Ancak son dönemde, özellikle açıklanan milletvekili listeleriyle birlikte, şehirde Ak Parti’ye yönelik üzerinde konuşulması zorunlu söylemler geliştirildi.

Sakarya listesiyle ilgili çok ciddi spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Birileri resmen işi öküz altında buzağı aramaya kadar götürüyor.

Şu Pandora’nın Kutusu bir açılsa da ortalıktaki grilik de ortadan kalksa gibi bir yaklaşım sergileniyor.

Sanki liste savaşında kimin kimi ekarte etmiş olabileceği yönünde bir gizem var. Ve herkes bu gizemi çözme çabasına girmiş durumda.

‘Aynı listedeki isimleri dövüştürenleri mi, liste dışı kalanları kimin yediğini araştıranları mı ararsınız?’; her yönüyle, tüm ayrıntılarıyla süreç masaların üzerine alınmış durumda.

Şimdi sormadan geçemiyorum;

Böyle bir siyaset etme tarzı var mı?

Siyaset bu şekilde yapılır mı?

Açıklanan Ak Parti listesi ve nispi oranı yüksek bu yorumlar bu soruları aklıma getiriyor. Kendisini Ak Parti’li olmakla tanımlayan bazı isimler bile bu gizemle kafayı kırmış durumda.

Madem Ak Parti’den girdik şu gizem konusuyla devam edelim…

Kurucu Genel Başkanın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle: ‘Bizler ölümlüyüz, faniyiz. Bir gün hepimiz toprak olup gideceğiz.’

İşte o gizemin de, griliğin de netlik ayarları bu satırlarda gizli.

Köy çeşmesinde güğüm dolduran teyzeler misali konuyu oradan oraya getirmenin, köyün gizem avcısı olma çabasının bir mana taşıdığını söylemek çok zor!

İstikamet belli. Son durağın neresi olduğu da gayet açık: Bir gün hepimiz toprak olup gideceğiz arkadaş.

Bu yüzden, her şeyden öte olayın özü: Davanın devamlılığıdır! Olması ve konuşulması gereken yalnızca budur!

Hangi isimlerin aday olduğuna değil, hangi ilkelerin temsil edildiğine bakmak yerindedir, doğrudur.

Bu renksiz ve kokusuz tartışmaların değil, ilkeler ve temsil ettikleri manaların tartışılması ancak taşı gediğine oturtur.

İsimleri öne çıkarmanın ne partiye, ne isimlere yararı olur. Bilakis bu gizem tarzı siyasetin yararından çok davaya zararı dokunur.

Sürekli aynı hikayeleri duymak, zamanla o hikayelerin gerçekliğine olan inancı da beraberinde getirir. İllüzyon burada gizli!

Hikâyeler: Listeleri zayıflatır, kişileri ise bir süre sonra antipatikleştirir!

Yine hikâyeler: Vazifenin manasından uzaklaştırır, görevin ‘vur kaç’ olduğuna inandırır!

Ortak davanın insanı zinde tutan enerjisi kaybolur, ferdi davalar güdülür, inanç gölgelenir!

Davaya aidiyet diye bir şey kalmaz, sokma akılla işin büyüsü de bozulur, derinliği de kaybolur!

O yüzden ve altı çizilerek söylenmeli ki: Dillerden düşürülmeyen kutlu davalarda, şahıslar değil, ilkeler konuşulur.

Tamam, pusulalar durduğunuz yere göre belki daima kuzeyi gösterir ancak kuzeyin çamurlu yollarını da, dar sokaklarını da ilkeler aydınlatır.

Bu işin bam teli ilkelerdir!

Dava adamları bunun farkında olmalı. Şahısları konuşmak, onu ona kırdırmak, çapraz hesaplarla sonuç aramak o teli fazlasıyla gerdirir, kopuşuna sebep olur.

O yüzden bırakın da gizemleri, kutsal hazinelerin peşindeki kahraman Indiana Jones çözüversin.

Siz hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalışın.

Daha fazlada dünyevileşmeyiverin!

TWiTTER: @MAHİROGLU5454

MAİL: OMERMAHİROGLU5454@GMAİL.COM