‘Siyaset neden yapılır?’ sorusuna geçtiğimiz yazılarda pek çok kez cevap aramaya çalıştık.

Siyaset mefhumunun öncesini sonrasını ele aldık.

Yeri geldi ‘insan siyasal bir hayvandır’ diyen Aristo’dan atıflarda bulunduk, yeri geldi merkezi değer olarak ‘siyasetin gayrişahsiliğinden’ dem vuran Machiavelli’den bahsettik.

Siyasetçide kendimizce ilke olarak gördüklerimizi sıraladık. İrade ortaya koymanın zorunluluğunu, katkı sağlamanın birincil amaçlar içerisinde yer alması gerektiğini söyledik durduk.

Memleketine, Türkiye’ye, batının gözünden bakan toy çocuklar olarak kalınmaması gerektiğinin sürekli altını çizdik.

Siyasi üslubun asla pişmanlık zindanlarında kalmamasını söyledik. Buna uygun bir siyasi dilden söz ettik. Pişmanlıklar sürerse, suçlarda sürer diye defaatle vurguladık.

Yanlışa yanlış diyebilmenin erdeminden bahsettik. Bu yolda doğruyu gösterebilme iddiasının gerekliliğini vurguladık.

‘Doğru işler yapalım’ dedik. Çünkü kadim medeniyetimizin Hz. İnsan tasavvurunu hep önemsedik.

Artık yeni bir virajı alıyoruz. Söyleyeceklerimizi söyledik!

Kongreler başlıyor. Siyaset arenasında farklı refleksleri yeniden tecrübe ediniyoruz.

Yerel gündemde gazeteler arasında dolaştıkça parti kulislerinden son haberlere, kulis bilgilerine sıklıkla rastlıyorsunuz.

Gündem iyiden iyiye ısınmaya başladı anlayabiliyorsunuz.

Ancak AK Parti’de son günlerde yaşananlar şehrimizde bir Sicilya havası estirdi.

Etna yeniden patladı!

Son dönemde özellikle AK Parti’de yaşananlar, ‘Siyaset yaptığını iddia eden insanların partilerine verdikleri zararın bir izdüşümü’ izlenimi yaratıyor.

Önümüzde gösterebileceğimiz örnekler de var. Uzatmaya gerek yok. Köşe yazarları da AK Parti kulislerinde yaşananları en ince ayrıntısına kadar köşelerine taşıyor zaten.

Yaşanan kısır çekişmeler, ikbal peşinde sürüklenen bencil ruhları karşımıza dikiyor yeniden.

AK Parti içerisinde siyaset yapma iddiasını taşıyan kimi kişiler, iç ve dış siyasette nelerle uğraşıldığının farkına niçin varamıyor?

Zamanın Dünya’nın başka bir yerinde olmadığı kadar hızlı geçtiği bir coğrafyada AK Parti’nin nelerle mücadele ettiği ne sebeple görmezden geliniyor?

Tüm sivrisineklerin bir araya toplandığı, başkalarının çocukları üzerinden süregelen kirli savaşlarını yapıldığı bir Ortadoğu’dan bahsediyoruz.

Bir yanda IŞİD, diğer yanda ÖSO, Amerikan propagandasının bölgemizdeki baş aktörü peşmerge ve tabiî ki ABD ve Batı…

Birileri başkalarının canları üzerinden kendi savaşlarını gerçekleştiriyor. Başkalarının çocukları üzerinden…

Diğer tarafta Suriye’de Esed ile uğraşılıyor.

‘Çözüm süreci Ortadoğu’nun en önemli ve başarılı hikayesidir’ deniyor. Burada toplumsal bir mücadele dili önceleniyor. Hassas politikalar hayata geçiriliyor. Herkesten, her vatandaştan kardeşlik bilinciyle hareket edilmesi, kucaklayıcı bir dil ve fedakârlıklar talep ediliyor.

Diğer yandan Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında gelen Alevi Sorununa yönelik de ciddi adımlar atılıyor.

Bu konuda bir Alevi Çalıştayı yapılacağını duymuşsunuzdur.

Yeniden kararlı eller taşın altına koyuluyor.

Gelecek seçimi değil, gelecek nesli düşünen anlayışlar artık söz konusu.

Bunun yanında üstü örtük de olsa Ortadoğu meselesinde ABD’yle gerginlikler yaşanıyor.

Listeyi ne kadar uzatırsak uzatalım. Bu arada asla felaket tellallığı yapmış olmayalım. Gören göz, duyan kulak yaşanan gelişmelerin farkında!

Hal böyleyken ‘En iyi AK Parti’li benim’ diyen sözde devrimci ruhlar, bu harekete nasıl zarar verebiliyor?

Kimsenin bu milletin desteğini alarak iktidar olan bir partiyi kamuoyu önünde itibarsızlaştırma gibi bir hakkı yoktur!

Hepimiz şapkalarımızı önümüze alıp düşünmek zorundayız.

Kongreler gelecek ve geçecek. Aynı nehirde iki kez yıkanılmadı, yıkanılamayacak!

Ama siyasi hareketi itibarsızlaştırma kampanyasının taşeronluğunu üstlenenleri bu millet asla unutmayacaktır.

Dediğim gibi pişmanlıklar sürdükçe, suçlar da sürecektir!

Pişman olmayı hiç istemeyiz değil mi?

iletişim / [email protected] Twitter: @mahiroglu5454