Jean François Lyotard’ın “Postmodern Durum” adlı eseri (aslında o bir rapordu), yeni bir akımın habercisi olmuştu. Kendisinden önceki zihniyet yapısını ve buna bağlı olan “dünya”nın yerinden sökülmesini sağlayan bir imkan sunmuştu. Lakin iştahla söktükleri o “dünya”, kendilerinin bile hesap edemediği şekilde darmadağınık görüntüsüyle daha şiddetli bir iktidar kurdu…

Bugün geldiğimiz postmodern durum, raporu hazırlatanların işine gelecek, işlerini kolaylaştıracak pozisyonlar üretti. Yani amacına ve aslına dönmüş oldu. Şüphesiz “post-normal” durumlar denildiğinde akla postmodern durumların gelmesi gayet normaldir fakat çok ince ayrımlarla da olsa aralarında küçük fark vardır. Peki nerden çıktı ve nerden çıkar bu “post-normal” durum?

İngiltere’de yaşayan, orada dersler veren, İngiliz siyasetçilerin de akademisyenlerin de entelektüellerin de takip ettiği, birçok eseri olan (elimdeki kitabının girişinde 45’i aşkın eserinin olduğu yazıyor) ve bir kısmının Türkçe’ye tercüme edildiği, Pakistanlı alim Ziyaüddin Serdar; Serdivan Fikir ve Sanat Akademisi’nin davetlisi olarak Sakarya’daydı. Konferansın konusu; “İslâm, Terörizm ve Müslümanların Durumu” başlığı altında, aslında oldukça zor ve problematik bir meseleydi.

Ziyaüddin Serdar’ın en belirgin teorisi, “Post-normal” kavramı etrafında şekillendi. Bu kavram, hakkında uzun uzun tartışmayı ve işlemeyi gerektiren bir nitelikte. Genel olarak şunu dememiz gerek: Avrupa düşüncesi içinde üretilmiş bütün kavramlar, bizim için ne denli önemli hale gelmiş ise; bir Müslüman düşünürün ortaya attığı, üzerinde çalıştığı kavrama karşı da aynı duyarlılıkla yaklaşmamız ahlaki bir sorumluluktur aynı zamanda. İktidara karşı en fazla mesafe gösterenler bile Bilginin sosyolojisi açısından bakıldığında belir(len)miş bir iktidarı kabullenmiş olmaları ayrıca düşündürücüdür.

Post-normal kavramı, aslında normal ya da normal-dışı diye saydığımız şeylerden bazı yönlerle ayrılır. Öncelikle O, normalleştirilmiş olan bir akıl-ahlak çarpılmasını imgeler. Bu yanıyla “normal-dışı” kalır. Post-normal olan ve onu ortaya çıkaran şey, içinde yaşanılan karmaşık, birbiriyle bağlantılı, hızlı ivmeyle değişen ve tepkilerini çabuk alan bir dünyanın içinde çıkan fenomendir…

Kat be kat her şeyin üst üste yığıldığı ve insanın karşısına çıktığı sorunlar, olgular dünyasında iktidar modellerinin de değiştiğini söyleyen post-normal kavramı, aynı zamanda normal sayılan durumların ortadan kalktığını söyler. Bu kavram, post-modernizmin ifade ettiği şeyleri aynen tekrarlamaz. Peki post-normal olan şey nedir?

Buna Ziyaüddin Serdar örnek olarak şunu sundu: ABD ‘nin bir şehrinde küçük bir kilisede çıkıp Kur’anı yasaklayacağını söyleyen Papazın birden bire dünyanın gündemine gelmesi, bütün dikkatleri üstüne çekmesi hatta ABD başkanı Obama’nın onu telefonla arayıp “lütfen Kur’anı yasaklama!” diye ricada bulunacak kadar işin ileriye gitmesi. Buradaki örnek Post-normal olan şeyde görülen iki unsura dikkati çeker. İlki; İktidar modelinin bir anda kayıp gitmesi, yer değiştirmesi. İkincisi; durum ne olursa olsun aklın sınırlarını aklı dışarda bırakacak şekilde meşrulaştırması. Post-normal’de her şey çok hızlı ivedilikle değiştiği ve kat be kat artarak yöneldiği için İslâm ve Terörizm denildiği zaman ikisi arasında çok rahat geçişin- transferin yapılabilirliğe sahip. Burada hem akıl klasik ya da modern anlamıyla hem de ahlâk bilinen anlamıyla bir işlemselliğe sahip olmaktan uzak kalıyor.

Şimdi; kabaca “post-normal” kavrama ve duruma biraz daha yakın bakıp itiralarımızı yöneltelim: Öncelikle “post-normal” kavramı, Batı düşüncesinin araçsal aklını yıkmakla değil onu daha ileri götürmekle aşabileceğini varsaydığından büyük hatayı tekrarlar. Araçsal akıl, bununla daha hızlı yayılma en kötüsü meşrulaşma imkanı bulur. Sonra; bu kavram ya da durum, iktidarın hızla yer değiştirebildiği, yerini kolaylıkla devredebildiğini varsayar fakat gerçekten böyle midir?

Yani Örnekten gidersek; Obama’nın iktidarı kaybolmuş mudur? Bir anlık bir iktidar modeli (rolü) onun yapısını değiştirmeyi sağlayabilmiş midir? Bununla Eskiden ‘gazını almak’ dediğimiz şey, iktidarı devralmaya dönüştürülmüştür sanki. Asıl itiraz etmemiz gereken mevzu; iktidarı yayarak silikleştirmeye çalışan post-modern teoriler değil midir?

Mesela; daha yeni, gözümüzün önünde, şahit olduğumuz ABD’nin Irak İşgalini düşünelim; ABD, Irak’ta 1 buçuk milyon insanın katledilmesinde bizlere olayın nasıl karmaşık olduğunu anlatan teorilerin yardımıyla iktidarın yokoluşunu, kendini kaybettirmesini ve yeniden kendini talep ettirmesini (herkesin ABD nin Irak’a tekrar gelmesini arzular hale gelmesi) kavrayamadık. Yani ne oldu ne bitti bilemedik kaldı ki hatırlayalım!

“Post-normal” kavram ve durum; bilişimcilerin, iletişimcilerin, medya endüstrisinin iştahını kabartacak denli kullanışlıdır fakat bizleri gizliden gizliye normal-dışı yapmaya ve varlığımızı böyle konumlamaya çalışır gibidir.

Twitter: @servetkzlay