“Ben bunu bilür idim, illa beni bana komadılar” Nasreddin Hoca

Daryuş Şayegan “Yaralı Bilinç” kitabını yayımladığında şüphesiz Şark’ta durumlar iyi değildi fakat her geçen gün bilincimizin onulmaz yaralarla ve daha büyük bir felaketle açılacağını belki o bile düşünemezdi. Şark’ta Siyasal ve kültürel olarak yürürlükte olan şeyler, burada yaşayan insanların bilinçlerini ve algılarını mümkün olabildiğince parçalamak için organize edilmiş gibidir.

Sözde fikir olarak öne sürülen tezler ve teoriler; bu parçalanmışlığın sürebilmesini sağlayan, motor güç işlevi gören, en mühim unsurlardan biridir. Şimdi siyasal şizofreninin etki alanlarının çok geniş olmasına rağmen onun nasıl üretildiğini ve işlediğini anlamak maksadıyla birkaç misale yakından bakalım ve ona sorular sormaya çalışalım.

Adına Modernleşme denilen süreçten bu yana reçete olarak sunulan ve hemen hemen asli rengini kaybetmeden savunulan bir siyasal anlayışa bakmak bize şizofreninin semptomları hakkında ipuçları verecektir. Bu meşhur siyasal anlayışa göre; Şark’ın reçetesi, bir rejim değişikliği meselesidir.

Halen bile ideal bir siyasal form olarak “Batı tipi Demokrasi” kurtuluşun yegane adresidir. Peki gerçekten öyle midir? Yani Şark siyasal bir rejim değişikliği yaptığında sorunlarını halledecek midir?

Sonra bu rejim hangi ölçüde değişecek ve kabul edilecektir?

Standardını belirleyen şey, illa standardı belirleyenin tanımı mı olacaktır? Demokrasi gibi hep idealleştirilen fakat bir türlü ulaşılamayan siyasal mitlerle sınırlar nasıl çizilecektir? İddia edildiği üzere şayet Şark’ın sorunu bir siyasal rejim yönetim sorunuysa onun değişimiyle sorunların çözümü arasında doğru bir orantı olmalıdır fakat Şarkta ortaya çıkan birbirinden çok farklı ve bazen içice giren rejimler –yönetimler bize bunu açık bir biçimde yalanlamaktadır.

Günümüzde “Şarkt’ta Faşist ve Diktatör yönetimlerden kurtulmak” diye sunulan çare, onun karşısında kalan bütün siyasal durumları gölgeleyip aynı kalan hastalığı iyice tetiklemektedir. Şarktaki tek tek ülkelerin siyasal yönetim rejimlerine bakarsak siyasal rejim türlerinin bir çoğuna rastlayabiliriz.

Hatta birbirine zıt duruşları olan siyasal konumları da görebiliriz: Fas; Krallıkla birlikte Laiklik+Demokrasi, Tunus ve Cezayir; Oligarşik eyalet Laiklik+Demokrasi, Libya; başta (Kaddafi dönemi) Monarşi Faşizm şimdi Feodal Oligarşi+ Demokrasi, Mısır; Askeri Demokrasi İran; Şeriat+ (parlamenter) Demokrasi Ürdün; (resmi) Krallık +Demokrasi, Suudiarabistan; (resmi) Kraliyet (Kabile) Aristokrasi+ Şeriat, Irak; (Saddam)Monarşi (Baas) Sosyalizm+(şimdi) Feodal Oligarşi+Demokrasi, Suriye; Monarşi (Nusayri) Oligarşi+ (parlementer) Demokrasi, Arapemirlikleri; (Kabile) Aristokrasi+Demokrasi, Türkiye; Laiklik+Demokrasi..vb Pakistandan Hinde, Uzak Doğu ülkeleri ilave edilerek tüm coğrafyadaki siyasal yönetimler ve rejimler tasnif edilebilir fakat hemen şunu belirtmek gerekir: Burada yaptığımız ve yapılan/yapılacak tasnifler ne olursa olsun hem zor hem de eksik olacaktır.

Zirâ bu coğrafyadaki ülkeler siyasal yönetimleri ve rejimleri aynı zamanda ya da farklı zamanda çok çeşitli biçimde tecrübe ettiler ve ediyorlar. Bu kadar çeşitliliğin içinde değişmeyen şey; siyasal bir yönetim-rejim değiştirmeyle sorunların değişmemesidir. Burada atılan en büyük söylemsel kazık; Şarkt’taki bütün yönetimlerin ve rejimlerin sanki yekpare imiş olarak gösterilmesidir. Hâlbuki Avrupai tarzda olmasa da siyaset biliminin kabul ettiği birçok siyasal kategori mevcuttur. Öte yandan Şarkta hakim olan zaten yekpare bir yönetimin yani “faşist- diktatör” olduğu söylenmesine karşın yine tek standart olan, açık bir tanımı ve formu bulunmayan bir rejimin (Demokrasinin) dayatılması ayrı bir şizofrenik durumdur.

Bununla birlikte Şarkta “faşist-diktatörlerden kurtulma” adına ortaya çıkan bütün siyasal söylemler, coğrafyanın fiili işgalinde dolaylı ya da dolaysız bir rol oynamış, şizofrenik yaralanmayı ölüme kadar taşımıştır. Bahsi geçen “Batı tipi Demokrasi” ile Şayet kast edilen ekonomik ve sosyal rahatlık- konfor ise; Şark’ta başka çelişkiler yüzünden ortaya yeterli olmayan ölçüler ve görüntüler çıkmaktadır. Zirâ Kaddafi öncesi Libya 1979 dan beri bir şantiye ülkesi olarak alt yapısını tamamlamış bölgede tek ülkedir. Milli gelir ise Türkiye’nin kat ve kat fazlasıdır fakat yine yıkılmaktan kurtulamamıştır.

Birleşik Arap Emirlikleri Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın ekonomik bir sıkıntısı olduğu ya da ülkenin alt yapısı olmadığını kimse inkar edemediği hâlde; bu ülkeler yine Demokrat sayılmaz, kültürel olarak ilkel ve cahil görülür. Demek ki; genel olarak mesele, Şark’taki yanlış uygulamalar değil, Şark’ın istese de istemese de bir türlü bazı şeylerin içine girememesi ya da o şeylere kastten sokulmamasıdır.

Şark’ta siyasal şizofreni o kadar yaygın bir hale gelmiştir ki; sayarak bitiremeyiz. Şark’a model ülke(laiklik ve demokraside) olan Türkiye düne kadar kendi milletiyle kavgalı, halkına, içerdeki siyasal muhalif unsurlara yapmadığını bırakmamış bir ülke pozisyonundaydı. Yani Şarkın Kendi içinde anlattıkları ya da etrafındaki ülkelere ve yapılara anlattıkları şeyler, siyasal şizofreniyi daha keskinletici ve daha derinleştirici bir rol üstlenmektedir. Meselâ; halen bile anlatılan bir söyleme göre, bizler Demokrat fakat Araplar (ilkel ve cahil) faşist-diktatördür. Gerçekte ise yapılan siyasal uygulamalar ve söylemler, Şark’ın birbirini kopya etmesinden başka bir şey değildir. Yani şark kurnazlığıyla işin halledilmesidir.

Şark’ta siyasal şizofreni sadece siyasal alanda kalmayan şeylerdir. Yani bu hâl; bizi her tarafıyla kuşatan, kültürel, dini ve ahlaki alanlara da sirayet eden bir durumdur. Bizler bir sistemin altında yönetilenler olarak; kişiliksiz, sahtekâr, yalancı, düzenbaz, hırsız, Arsız vb.. tüm gayr-ı ahlaki tutum ve davranışları bu siyasal bir terbiyenin eşliğinde elde etmekteyiz ve Şark’ta insanları namussuz, hırsız, korkak, kişiliksiz vb… yapan en büyük unsur, üretilen ve yürütülen siyasal konumdur. Oysa Aristoteles ‘Politika’da “Siyasetin en büyük maksadı şereftir”demişti. Demek ki; Şark, bütün siyasal oyunlarına rağmen siyasetin maksadına henüz erişemedi.

………………………………………………………………………………………………

*Burada Şark kavramını tarihsel semantik anlamına bakmaksızın ve bu anlamı dikkate almaksızın bütün İslâm Coğrafyasını niteleyecek biçimde geniş çerçevede kullandık. Kullanılan hususi anlama itiraz etmeye devam edenler için tarafımızca yayımlanan “Şark Kavramının Semantik Düzeyi” adlı yazıyı nazar-ı dikkate almaları daha sağlıklı olacaktır.