Son seçimlerle gelen sarsıntı, AK Partide büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Aslına bakılırsa 13 yıldır Türk siyasi hayatında oldukça başarılı bir grafik çizen ve son seçimlerde en yüksek oyu alan AK Parti, siyasal olarak bir ilki başardı. Her şeye rağmen ortaya çıkmış olan sarsıntı bazılarının iştihasını kabarttı. Parti içinde (partili görünenlerce) “Özeleştiri” adı altında çaktırmadan yapılan saldırılar arttı. Avının bitab düşüp ölmesini bekleyen akbaba gibi partinin üstünde dönüp durmaya başladılar.

İş öyle bir noktaya geldi ki; AK Partiye yönelik bunca eleştiri yazısı yazmış birisi olarak tenkid diye, özeleştiri diye yapılan “leşçiliğe” itiraz etme ihtiyacı hissettik. İçeriden yapıldığı iddia edilen ve sözde çok namuslu görünme arzusuyla sarfedilen sözlerin, ne tenkidle ne de özeleştiri ile yakından uzaktan bir alakası olmadığı çok açıktır.

AK Partiyi görece başarısız kılan nedenleri iyi irdelemek, onun altını hangi unsurların boşalttığını görmek, çıkış noktası için bir ipucu verebilir. Öncelikle şu tezi sorgulayalım: AK Parti genel olarak başarısızlığını karşısında bulunan “yekpare” bloğa bağladı. Bu blokta dışarıda; uluslararası güçler ve onlarla ilintili yerli -yabancı bağlantılar, içeride; Sermaye sınıfı, Ulusalcılar, Kemalistler, Paralelciler, Milliyetçiler, Kürtçüler…vb yer alıyordu. Bu denli geniş bir cepheye karşı mücadele vermek tabii ki zordu ve kaybetmek sürpriz olmazdı.

Şimdi; madem bu blok vardı, nasıl oldu da AK Parti 13 yıl iktidar olabildi ve kalabildi? Bu blok (güçler) her şeyi belirliyorsa, AK Parti onların eliyle gelen ve yine onların eliyle giden bir piyon olmaktan kurtulabilir mi? Her şeyi dış güçlere havale eden “muhafazakar refleks”ile sorunları açıklamak, bir tarafıyla kolaycılıktır fakat başka bir tarafıyla anlamlıdır. Zira siyasal gücün etkileri, çoğu zaman dolaysız olarak gözlemlenebilir. Ancak AK Parti’nin düşüşünü dışardaki düşmanla “dış mihraklar”la açıklamak, resmi tam olarak görmemizi engellemektedir.

AK Parti’nin düşüşünün sebebini tamamlayan resim, AK Partinin içinden oluştu. Bu resimde; ona akıl veren devşirme gazeteciler, beyaz Türk taklidi yapan bürokratlar, partilililer, adam yedirmeme adı altında gereksiz savunma refleksleri, parti içi hesaplaşmalar, kirli kulisler, tekebbür, güç zehirlenmesiyle gelen körlük, ilkeli siyasetin terk edilişi, Halkı kalbinden yakalayan bağların koparılması (yabancılaşma), rantçılık, çapı ve miktarı ne olursa olsun hırsızlık- arsızlık, liderlerin yaptığı gerilimler,..vb. bu listeyi uzatmak mümkün. CHP’nin Halka tepeden baktığını, halka yabancı olduğunu (“Milletçe Alkışlıyoruz” kampanyasında bariz olarak ortaya çıkan Oryantalist tepkisi gibi) her fırstta dilegetiren AK Parti, aynı hatayı kendisi yapmıştır. Yolsuzluk gibi meselelerin izahında tıpkı “Avrupalı Frenk züppesi” edasıyla rakamlarla istatiksel verilerle bizleri olmadığına ikna etmeye çalışmıştır. AK-Gençliğin bile cillop gibi yeni burjuva görüntüsü ve partililerin şatafatı, pejmurde gördükleri halkın kafasını bulandırmış “bunlar bizim müslüman dindar adamlarımız mıydı?” demelerine yol açmıştır.

AK Parti’nin altını oyan “iç mihraklar”, modern siyasetin kendilerine sunmuş olduğu avantajla tekrar kâra geçecek gibi görünüyor. Modern siyasetin en büyük handikapı, ahlâktan ve dolayısıyla sorumluluktan bağlarını kurtarmış olmasıdır. Yani verdiği kararla binlerce kişinin hayatıyla oynayanlar, “strateji yanlışlığı” diyerek geçiştirebilir. Ya da siyasette akçeli işlerle sınıf atlayanlar, sadece partiden istifa ederek yırtabilirler. Oysa Osmanlı’da siyaset, kelleyi koltuğa alma yeridir; canla uğraşan canıyla, malla uğraşan malıyla öder.

AK Parti’nin altını oyan ne varsa sadece AK Partiyi hedef almamaktadır. Hedefte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanla birlikte Başbakan Ahmed Davudoğlu vardır. İkisi de hızla yıpratılmaktadır. Oysa parti içinden ve parti dışından bazı gruplar, akıl hocaları, cambazlar bu ikisinin birbirine düşürmeye çalışmıştı. Gelinen nokta şayet radikal önlemler alınmazsa kaçınılmaz olacaktır: Bilal Erdoğan’ın yargılanmasına kadar giden süreç devrededir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; bu işlerden en kârlı çıkacak olanlar, dış mihraklardan daha çok yükünü tutmuş olan iç mihrak olacaktır. İçerdeki tehlike dışarıdan, görünmeyen tehlike gözün gördüğü ve bildiği tehlikeden daha büyüktür.

Twitter: @servetkzlay