Evvelki yazımızda sırasıyla; “Kadın Politikaları”(I) ve “Muhalefet Algısı”(2) konusunda AK Parti’nin siyasal kriz alanlarına – biz buna hayalet dedik- değindik.

Etyen Mahçupyan’ın AK Partiyi tenkid eden bir yazısından (“AKP nin Başarısız Kaldığı Üç Alan”; Akşam Gazetesi, 18 Kasım 2014) yola çıkıp, E.Mahçupyan’ın hatalı ve oldukça yanlış çıkarımlarına itiraz ederek bazı hususları düzeltmeye çalıştık. Bu ise bizim (3).cü yazımız oldu.

Madem burada (siyasal) kriz alanlarından söz ediyoruz, bunları da genel olarak detaylandırabiliriz: Kriz alanlarını; hem AK Partiye miras kalan yani onun üretmediği fakat devam ettirdiği hem de AK Parti’nin ürettiği şey olmak üzere iki ana eksene ayırabiliriz. Lâkin gerek AK Partiye miras kalsın, gerekse AK Parti’nin kendi ürettiği kriz alanı olsun; hayaletlerle en fazla yüzleşecek olanlar, biz yönetilenleriz. İhale daima yönetilenlerdedir, fatura daima en ağır biçimde yönetilenlere çıkar. Bu, kesin bir kuraldır. İşe bu noktadan bakınca hayaletler ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar korkunç olursa olsun, AK Partinin nispeten çekineceği çok şey olmadığı da söylenebilir.

Onların kaybedeceği iktidarları, diğerlerinin ise istikballeri vardır. Yönetilenlerin hayaletleri, iktidarca üretilip miras bırakılan şeylerde ortaya çıkar. Demek ki iktidar ve yönetilenler; hayaletleri görme bakımından aynı, hayaletlerden etkilenme bakımından çok farklıdırlar.

AK Parti toplumda bir dönüşüm ortaya çıkarabilmesi için, başarı, büyüme , kalkınma, istikrar, güvenlik gibi bazı konseptleri yerine getirmek, oyunu asri zamanın kurallarıyla oynamak zorunda(!). Siyasal ve sosyal bir başarı; müreffeh bir toplumdan, hayat standartlarının yükseltilmesinden, gelişmişlikten, biriktirmekten, vb…niceliksel ölçümlerle* ve ekonomi merkezli geçtiği yani bu şekilde formüle edildiği sürece bırakın AK Parti hiçbir siyasal iktidar rant-merkezli suçlamaları hakked(e)mez. Daha doğrusu ‘çalma, çırpma, kaçak, kapkaç,’ vb..kullanılan bütün sıfatlar anlamını yitirir.

Nihayetinde bir siyasi iktidar büyümenin aciliyeti ve hızıyla hareket ediyorsa, topluma maddi refah ve felah (kurtuluş) vaadediyorsa, onun bir şekilde “kaynak bulması” yahut “kaynak bulan” yapılarla ilişkide olması neden kötü olsun? İşin tuhafı, “rantçı” yaftasını dilinden düşürmeyenlerin konumuyla alakalı: Bunlar aynı zamanda insanı ‘homo-economicus’ gören bir dünyayı üreten ve savunan kişiler. Yani hem cam kenarı olsu hem de beleş olsun diyen tipler. Demek ki; kurallarına göre oynanmak zorunda kalınan oyunun kendisinde bir sıkıntı var. Öncelikle bunun görülmesi gerek.

Buraya kadar bazı şeyler anlaşılır. Yeterli gerekçeler var, tamam! Lâkin oyunun kendisinin sıkıntılı bir şey olması biryana, oyunun arkasına saklanarak yapılan şeyler var. Tabii ki; iktidar, masum -çaresiz bir alet hükmünde değil. Zaten öyle olsa, yaptıklarından sorumlu olmaz. Ne yaparsa yapsın meşrulaşır.

AK Partinin önüne çıkabilecek en büyük sıkıntılardan biri, ekonomiye ilişkin şeyler. Bunda bir sürpriz yok. Her iktidar bu açıdan saldırıya uğrar, yıpratılır ve düşürülür. Bizim işaret etmeye çalışacağımız hayaletler, klasik saldırılarda kullanılan rant, kâr, çıkar, ihale, yolsuzluk, yeşil-burjuvazi ve benzeri şeyleri direkt içermiyor.

Daha ziyade bunların kurgulanma biçimini içeriyor. Yani paranın değerini artırmak için ucuzlatılan, yıkılan şeylerin AK Parti eliyle yeniden mübadeleye girmesini içeriyor.

AK Parti’nin Vergi(lendirme) Politikası: Sözü edilen mübadele dolaşımını daha net kavramak, görmek istiyorsak Vergi(lendirme) politikasına bakmak güzel bir misal olur. AK Parti vergi politikasını kendisinden öncekilerden devraldı. Yani bu politikalar onun icadı değil. Devralınan bir yapının devam ettirilmesi sözkonusu.

Meseleyi trajik hâle getiren taraf da burası. Uzun yıllar boyu vergi mükellefleri yani vatandaşlar, vergiyi politik bir baskı aracı, bir şantaj silahı gibi kullanan devlet ile karşı karşıyaydı. Vergilendirmedeki adaletsizlik insanlara tercih hakkı olarak çok az şey bırakıyordu: Ya reelde olmadığı hâlde ortaya çıkan kârın vergisi verilecek-tabii bu iflasa yakın durum- ya da işi kılıfına göre uydurup “mâkul” bir kâr oranı üzerinden vergisini ödeyecekti. Özetle; iş yapan –üreten herkesin devlette bir dosyası olurdu ve bu dosya istenildiği zaman raftan indirilirdi. Durum değişmişe benzemiyor. Bu husuta asıl itiraz edilmesi, isyan edilmesi gereken şey; insanları onursuz ve şahsiyetsiz kılan, hırsızlığa, arsızlığa, dolandırıcılığa sürükleyen bir işleyişin varlığıdır. Beyaz Türkler (Cumhuriyet elitleri adları her ne ise o sınıf), yıllarca vergi kılıcını insanların enselerinde salayıp durdu. Felaketin büyüğü verginin ödenmesinde yahut miktarında değil, AK Partinin bu zihniyeti işine geldiği için devam ettirmesindedir.

............

* Bugün entelektüel seviye bile niceliksel ölçümlerin kurbanı olmaktan kurtulamamıştır.

Vergi(lendirme) Politikasına kaldığımız yerden devam edeceğiz ve AK Parti’nin başka başka hayaletlerine işaret etmeyi sürdüreceğiz.

Twitter: @servetkzlay