“Halk ayaklanması”, “Halk direnişi” sosyalist ve komünist düşüncede ideal ve merkezi bir yer işgal etse de aslında tüm düşünce mektep ve meşreplerince -o denli olmasa da- olumlu karşılanan belki beklenen bir durumdur. Lakin halkın galeyana gelmesi, isyan etmesi, direnmesi pratikte oldukça zordur. Yani olağanüstü şartlar altında meydana çıkan halkın tepkisi “ideal” bir noktada kalır. Durum tuhaftır: Halk aşağıda fakat halkın tepkileri yukarıda (idealde) kalır.

Sadece toplumcu düşüncenin halka ihtiyacı yoktur; kendini toplumu hesaba katmadan ortaya koyan diğer düşünce tarzlarının halka ihtiyacı vardır. Hatta elitist siyasetin ve salt düşüncenin halka ihtiyacı, toplumculardan daha fazladır. Zira en altta olan, onların gözünde en fazla istatistik olan bizler olmadıkça onların hesap kitap yapacağı, hakimiyet kuracağı bir şey olamaz. Salt düşünce denizinde yüzenler ise; düşüncelerini ayak takımı olarak gördükleri halkta ete kemiğe bürünmüş görmek için amansız kulaç atarlar. Diğer taraftan idealize edilen şeylerin, halktaki yansımalarından nefret ederler. Kısacası; halk, çukur ile gökyüzü arasında gidip gelen bir sarkaç gibi artan /azalan değerle ele alınan bir şeye döner.

Peki bu denli halkın uyanışı, direnişi, ayaklanması, isyanı, bekleniyorsa onu kim beklemiyor olabilir? 15 Temmuz bunun cevabını yeterince verdi. Kendi gözlerinde emredilen bir hayvan, böcek olan halkın; tankın üstüne çıkması, iktidar (maddi ve manevi) saraylarını basması, onların tezgahını dağıtmaya yetti. Darbenin işbirlikçilerini de aynı bozgun bekliyordu: Sadece istastistik olarak “değer” verdikleri o halk tarafından çok “değerli” hesap kitapları çöplüğe yollandı. “Lanet olası ayak takımı”, yine yapacağını yapmıştı. Hesapta kitapta olmayan işlerin biz en altta olanlar tarafından yapılmasına alışık olmaları gerekirken onlar için sıradışı bir tepki verilmiş olması, hazmedilemez durumdur. Çoğu zaman halkın tehlikeli olduğu kabul edilir fakat nedense tehlikeyi göstereceği kabul edilemez.

Siyasetin genel gürültüsü içinde darbenin devrilmesinin anlamı başkadır: Uluslar arası güçler açısından kartlar alışık olmadıkları hesaplar yüzünden yeniden karılmaya başlandı. Bu süreçte büyük güçler, oyun kurucular, stratejistler, “biz herşeye hakimiz” görüntüsüne halel getirmek istemese de gerçekte olan başkadır. Yani köy kahvesindeki adamın siyasi düşünceleri, değerlendirmesi, o elitist iktidar merkezleriyle şu an itibarıyle aynıdır. Zirâ şartlar; yüzlerce komplo teoriyi, kurguyu, pratiğin belirsizliğinde eşitledi. Tasarlanan kurgular, biçilen roller ve elbiseler, olup biten şeylere göre hiza almaya mecbur kaldı. Farklı olan şey, bu güçlerin her daim darbe yapabilecek-yaptırabilecek biz en alttakilerin ise bu oyunları bozabilecek bir kuvveye sahip olmasıdır.

Darbeyi devirmenin siyasal anlamı açıktır. Halk bunu kahramanlığın gerçek anlamını göstererek ispatladı. Ucuz kahramanlık edebiyatı ise, darbe yapanlara kaldı. Aynı zamanda Post-modern bir çağda tankın üstüne çıkmak, mermilere karşı yürümek çok önemli bir itiraz olmalıydı: Büyük anlatıların sonunu ilan edenlere karşı, “hakikatin ölümü”nden bahsedenlere karşı, insanları sadece ve sadece kendi istek – menfaatleriyle dünyayı alemi görmeleri gerektiğini söyleyenlere karşı büyük bir itirazdı bu. Herhangi bir dava için insanların yaşaması yahut ölmesi, aslında post-moderniteyi sürekli yalanlıyordu. Hele hele darbeye karşı isyan eden, hem de dünya egemenlerinin himmetiyle yapılmaya çalışılan bir darbeye karşı isyan eden halkın durumu, bütün herşeyin aynı olasılık ve geçerliliğe sahip olmadığını fazlasıyla ispat ediyordu. Her atılan tokadın illa yukarıdan “efendilerden” geleceğini sanmanın ne denli yanıltıcı olabildiğini darbeyi deviren halk tokadıyla göstermiş oluyordu.

Darbeyi devirmenin zor olan tarafı, onu sürekli devirmeye çalışırken ortaya çıkar. Tabii ki Troçkist bir anlamda “sürekli devrim”i kast etmiyoruz fakat sürekli bir uyanıklık anını kast edebiliriz. Bunun yolu ise; en altta olan, hayatları üzerine zar atılan, istatisliğe çevrilen bizlerin kendi ontik ve ontolojik durumumuzu kaybetmeden siyaseti kavramamız, ona göre tutum ve davranışta bulunmamızdır. Devlet gibi konuşma ve refleks vermeden önce son bir hatırlamada kalmamızdır. Devlete, “Efendilere”..vb verecek aklımızın olmadığını, kendi aklımızın ancak onların elinden kurtarmaya/kaçırmaya çalışacağımız şey olduğunu bilmemiz gerekir. Ellerinde tüm araç-gereçleri bulunduranların, her türlü imkanları olanların, örgütlenmeleri profesyonel olanların isteklerinin her zaman fazla olacağını bilmemizdir. Dolayısıyla siyaseti en altta olan bizlerin bir nefes alma imkanına dönüştürmek, darbeleri devirmenin başka anlamı olacaktır.

Twitter: @servetkzlay