Mustafa Koç’un kalp yetmezliği nedeniyle ölümünden sonra yine gündeme komplo teorileri sürüldü.

Hergün düzenli spor yapan ve oldukça sağlıklı bir işadamı nasıl olur da birden bire kalpten giderdi?!

Onu öldürmüş olmaları gerekirdi!

Türkiye’nin gelişmesini istemeyen odaklar devreye girmiş olmalıydı!

Bu ve benzeri teorileri akla yatkın olabilmesi için bazı şartların olması lazımdır...

Yani komplo teorisi bile olsa bazı nitelikleri üzerinde taşımayan şey, komplo olmaz. Şimdiye kadar Koç ailesinin Türkiye’yi uçuracak projelerin, davanın peşinden gittiği görülmedi. Hayata gözlerini yuman Mustafa Koç’ da Türkiye’yi öne çıkaran, ülkenin önünü açan bir adam değildi. Sermaye artırımından başka öyle birşeye de niyeti yoktu...

Kısacası; şer odaklarının Türkiye’nin güzide sermaye ailelerine karşı bir operasyon yapması için bir neden ortada görülmüyor. Hatta hayatta kalmaları için nedenleri daha fazla sayabiliriz. Demek ki; birileri gözlerimizin içine bakıp, boş şeyler anlatmaya devam ediyor.

Bu ölümle birlikte piyasaya fikir diye, geniş görüşlülük diye ortaya saçılan, herkese kabul ettirilmeye çalışılan şeyler dillendirilmeye başlandı: Bu ve benzeri sermaye sahiplerinin ülke ekonomisine ve gelişimine korkunç katkıda bulunduğu, bunların ülke için bulunmaz bir değer bizim içinse bir himmet olduğu, onlar olmasa ne istihtam ne de ekmek bulamayacağımız, onların gayret ve himmetiyle ayakta kaldığımız,vb, söylendi!

Kısacası sermayenin ve sermaye sahiplerinin teolojik kutsiyetle anılması ve kabul görmesi için bilinçe ve bilinçaltına baskı yapacak, algımızı yönetecek şeyler üflendi.

Kaderin ne hazin bir oyunudur ki; bu tür şeyleri savunanlar ve dile getirenler, genellikle yiyecek ekmeği bulamayan yani sermayeden de sermaye sahiplerinden de çok uzakta olan insanlar. Ortada güler misin, ağlar mısın bir durum sözkonusu. Koç ailesini canla başla savunan yığınların unuttukları başka bir şey daha var: Koç sermayesinin kirli tarihi!

Gerek sağı temsil eden düşünürleri dinleyelim gerekse solu temsil eden düşünürlere kulak verelim; değişmeyen kirli bir tarih, Koç’un semizlenmesinde ortaya çıkmış olduğu, önemli bir rol oynadığı görülür. Kadir Mısıroğlu gibi Tarihçi kişiler, onların kökenini Yahudiye (Koç’un babasının adı Haim Naum olduğu) bağlar. “Koç” soyadının sonradan verildiği iddia edilir.

Sermayelerinin ise Osmanlıdan “emanet!” altınlara dayandırır. Solu temsil edenlerin iddiası ise; Türkiye’deki Ermenilerin ve Yahudilerin varlıklarına dönemin devletince bir mafya gibi el konulduğu, bütün sermayenin Koç ve benzeri belirli ailelere dağıtıldığıdır. Fikret Başkaya, aynı minvalde Türkiye’de burjuva sınıfının oluşturulmasında daha detaylı analizleri kapsayan görüşler sunar. Hangi taraf dinlenilirse dinlensin, Koç’un bizlere anlattığı gayret ve başarı öyküsünden başkadır. Yani ne gece gündüz çalışarak yumurta satarak sermayenin bulunması, ne de küçük bir bakkaldan başlayıp zirveye giden bir hikaye sözkonusudur.

İkinci nokta, Koç ve benzeri ailelerin bir “değer” olduğu ve bir “değer” kattıkları meselesi: Aslında aynı şeyler, sadece sermaye için değil kültür-sanat rantını elde tutan Beyaz Türkler için de geçerli kılınmaya çalışılıyor: Onların ülkenin çağdaşlaşmasında, modernleşmesinde, ufkunun açılmasında, entelektüel gelişiminde ne denli önemli olduğu, vazgeçilmez olduğu vurgulanır. Sanki onların bütün yaptıkları ettikleri, -tıpkı sermaye gibi- bu milletten başka gayesi olmayan ve bu millet için kendilerini parçalayan, heba eden yüce insanlar topluluğunun yapıp ettikleri olarak sunulur.

Bu nokta insanın nerdeyse gözü yaşartır!

Karşıda ise bizim gibiler vardır. Yani onları anlamaktan ve takdir etmekten uzak, nankör, hased sahibi, kıt ve dar kafalı, ekonomik gelişmelerden bihaber, zavallı bir güruh, bir sürü bulunur.

Böyle şeyler insanın gözüne sokulunca, sormadan edemiyor: Ne yani! Onlar hiçbirşey yapmadan, çarklarının dönmesini,bizlerin de onları hayranlıkla övmelerini mi bekliyor?!, diye. Onlar bizler için kendilerini parçalayan, üstlerini başlarını yırtan yüce bir sınıf.

Herşey bizim için! Kendileri için istiyorlarsa namertler! Buraya kadar anladık fakat anlaşıl(a)mayan bir şey daha var: Koç ailesinin kalbi sadece onları fiziksel olarak ayakta tutan, sermayesine sermaye katan bir organ ise; bu kalbin nelere yetmediği, fakir ve çorak bir şey olarak zaten çoktandır durmuş olduğu ne zaman görülecek?

Twitter: @servetkzlay