1 Kasım seçimleri sonuçları, AK Partiyi ezici bir çoğunlukla iktidarda tuttu. Yani AK Parti İktidardan gitmediği için iktidara da gelmedi. Halk, politik ve sosyal durumu net biçimde istikrar ve güven üzerinden yorumladı. Ortaya çıkan bu siyasal başarı, parlamenter sistem dahilinde pek görülmeyen ve görülemeyen bir başarıydı. Lakin iktidarda tutmayla (yapmayla) / iktidar olmak arasındaki gerilim, hâl olmadı; hiçbir siyasal denklemde bunun değişmeyeceği gibi. AK Parti bundan sonraki siyasal süreçlerde ortaya koyacağı performansla, izleyeceği yolla “iktidar” olup olamayacağını gösterecek. Çoğu zaman siyasiler iktidar olduklarını gösterme yolunu kaba bir şekilde sergilemek ister. Böylelikle yığınlar, her türlü şiddete maruz kalmaktan kurtulamaz. Genelde şarkta gözlenen siyasal ilişki modelleri böyledir.

Modern Psikolojide ne bahasına olursa olsun iktidara gelmeyi arzulayanların ciddi bir iktidar sorunu olduğu söylenir; kişilik bozukluğunun, ezikliğin, saplantının bir parçası sayılır. Eskilerin kendi nefislerini “HİÇ”e saymaları, psikolojinin gerçek irade ve iktidar dedikleri şeye denk gelir. Madem biz iktidarı bu anlamda olumsuzlayarak aşabiliriz o hâlde iktidarda olan AK Parti olumsuz sayılan iktidarı ancak bir yerlere taşıyarak aşabilir. Yani AK Parti kendini güçlü kılanları ezerek, değersizleştirerek değil iktidarı onlarla paylaşarak hatta yer yer iktidarı onlara sunacak fırsat vererek “olumsuz anlamdaki iktidarı” aşabilir…

Haa bir de şu var: İktidar illa da baskıcı, totaliter olmak zorunda değildir. Siyasal iktidarlar işlerine geldiğinden dolayı iktidarın bu anlamından faydalanmaya çalışırlar. Oysa iktidarın başka bir tarafı daha vardır. Fransız düşünür Michel Foucault (Mişel Fuko) iktidarın birçok değişik yönlerini gösteren teorilerle bizlere bunu anlattı. Onun üretici, yaygın, kuşatıcı karakterini ortaya koydu.

AK Parti, 7 Haziran seçimlerinden bir hayli önce zafer sarhoşluğuyla iktidarın tipik reflekslerini göstermeye başlamıştı. Son seçimlerle birlikte benzer refleksleri engelleyecek şeyler ortada kalmadı. Artık sarhoşluğun getirdiği baş dönmesiyle iyice fütursuzca egemen olmanın gerekliliğini yapacağa benzer. AK Parti son seçimlerde aldığı ezici galibiyeti 2030’a atılacak bir adım görse de parti içinde sanıldığından çok fazla partili (en üstten en altta kadar) aynı kanaatte değilmiş gibidir. Bu yüzden şayet AK Parti en erken bir zamanda köklü revizyona gitmezse; önümüzdeki 4 yıl yağma, talan, vurgun, ..vb olması kaçınılmazdır. Parti yönetimi her türlü kirli ilişkilere bulaşanları (belgelerle) ivedi olarak tasfiye etmelidir. aksi hâlde onun iktidarı, bir araç şeklinden öteye geçemez.

AK Parti’yi önümüzde büyük sıkıntılar, sorunlar bekliyor. Bir iktidar olarak ortaya çıkan bütün olumsuzluklar dolaysız biçimde aleyhte kendine dönmesi kaçınılmazdır. Bundan dolayı AK Parti bir muhalefet partisi gibi eskilerde yapılmayan icraatları öne sürerek onlar üzerinden ilerleyemez. Yeni siyaset modelleri geliştirmeli, siyaseti bir rant yeri olmaktan çıkarmalıdır. Bunu yaparken coğrafyanın bütününü içine alacak alternatif modeller geliştirmelidir. Zirâ farklı bir ülke(ler) diye bir şey kalmamaktadır; tanımını ve anlamını giderek yitirmektedir. Burada olanlar oraları, orada olanlar ise buraları er geç etkiliyor. Dolayısıyla etki alanlarının iç içe geçtiği siyasal çarpanlarla karşı karşıya bulunduğumuz unutulmamalıdır. İçerde ona akıl ve destek veren sözde teorisyen gazetecilerden, araştırmacılardan, kurum ve kuruluşlardan olabildiğince kurtulmalıdır. Demek ki; AK Parti iki genel düzeyde kendini iktidar yapmanın yollarını aramalıdır: ilki genel siyaset içinde (dış politika dahil) ikincisi, kendi içinde ve onu iktidara taşıyanlar arasındaki ilişki modelleriyle.

AK Parti, yapılan bütün eleştirilere rağmen “imam bildiğini okur!” modundadır. Hiçbir eleştiri, nerden gelirse gelsin dikkate alınmadığı gibi, eleştirilerin hepsini aynı şekilde değerlendirmiş; kendisini yıkmaya yıpratmaya çalışan bir tehlike olarak görülmüştür…

AK Parti siyasal geleceği açısından iki durumla karşı karşıyadır:

Ya iktidarı kendi içinde tutacak ve onunla zehirlenecek!

Ya da;

İktidarı onu iktidar yapanlara yayacak, onları kapsayacaktır…

“Biri çıkıp iktidar paylaşılabilen bir şey değil ki” Dese bir anlamda haklı olur fakat o kişi iktidarın sadece karar verme, siyasal irade yönüne işaret etmiş olur. İktidar sadece bunlarla sınırlı değildir. Tabii ki; bizim gibiler -iktidarı çoğu zaman olumsuz görenler ve ona gıcıklığı fazla olanlar- iktidarı daha fazla sorumlu gördüğünden dolayı hep eleştirirler. Lakin akıllı iktidar sahipleri, iktidarın gücünü değil onun üretici yönünü de kullanırlar. Bilirler ki; iktidar olmayla iktidar kalmak aynı şey değildir. Süreç bizlere AK Parti’nin iktidar adına neye karar verdiğini gösterecektir.

Twitter: @servetkzlay