Tarih’in devamlılığı ve kesikliliği sorunu, Tarih Felsefesi içinde uzun tartışmalara kapı açmıştır. O meşhur söz “Tarih tekerrürden ibarettir!” herkesin aklındadır. Gerçekten de bir yandan Tarih tekrar eder sözünü bize söyleten birşeyler vardır fakat buradaki tekrarı şöyle formüle edersek daha uygun duracak gibidir: Tarihte tekrar değil benzerlik vardır. Zirâ bizler, formları benzer şeylere aynı deriz; büyük üçgene de küçük üçgene de “üçgen” denilmesi gibi.

Şimdi yeni “Jön Türklük” ve “Jön Kürtlük” nasıl benzer biçimde Türk Siyasetinde hortladığına bakmamız gerek. Sonra neden bunlara bu nitelemeler yapıldığı, nitelemelerin uygun olup olmadığı açıklanmalı.

Modernleşmeden bu yana Türkiye’de çıkartılan yasalar, politik bir baskı aygıtı olarak kullanıldı. Bu yasalar bir taraftan vahşi yani medeni olmayan bir toplumu (Şark’ı) “Islah” etme projelerinin devamı olurken diğer yandan Azınlıkları koruyucu , imtiyaz verici bir hâmiliğe soyunuyordu. Yasalarda hareket, Azınlıklardan topluma doğru seyir halindeydi.

Yani ilkin çıkan yasalar onların işine yararken arta kalan fonksiyonlardan toplum nasipleniyordu. İşte eski Jön Türkler, yasalar eliyle zorlamalarla gelen değişimi siyasal bir işlev olarak kullanıyordu. Sadece kullanmakla kalmıyor siyasal alandan başlayarak toplumsal ve kültürel alanlara doğru alanı iyice geliştiriyordu. Meşruiyetlerini de modern dünyanın gereksimlerinden aldıkları temel üzerine kurmuşlardı.

Farklı farklı düşünseler de Milliyetçi, Laik ve Meşruiyetçi karakterleri, yenilikçi – dönüştürücü- yapıları onları bir anlamda temsil ediyordu. Değiştirdikleri şey ya da değiştirmek istedikleri şey, modern dünyanın (o zamanlar da bugün de kastedilen Avrupadır) değerlerine uyumdan bile öte, onun kaba taklidine kadar uzanmıştı. Ne de olsa bunlar “Evrensel” olarak insanlığın mirası şekilde değerlendiriliyordu. “Zaten hayat ve zaman oraya gidiyordu; işi ertelemenin, ötelemenin anlamı yoktu. Eski düzen ilerlemenin karşısında duramazdı. İlkellikten kurtulmanın tek yolu buydu.”

Kısacası çıkartılan nev-zuhur yasalar, bu ve benzeri hakim söylemin etrafında oluşuyordu. Halkın örf-adet kültürel yapısını ciddiye alınmaması bu şartlar altında çok doğaldı. Lakin geldiğimiz nokta; ne çıkartılan yeni yasalar ne de zihniyet açısından pek de farklı duruş sergilememektedir. Alın size Tarih’in tekerrürü!

Bütün bunlara rağmen mesele çok çetrefildir; toplumsal değişim mevzu halen de halledilmemiştir. Sorunlar birbirleri üstüne katlanarak devam etmektedir. O zamanlar karşı çıkanlar yani eski düzeni muhafaza etmek isteyenler, “kültürcü” argümanlarla gidişatı durduramamış, “idealist” bir yere evrilmişlerdi.

Gelelim yeni “Jön Türklüğü” şimdilerde kimin devraldığına: modernleşmenin uzun geçmişi içinde Devleti yönetenler -Devlet aklı bir şeylere yeterince kani olmuş, istikametini ne olursa olsun bildiği rotadan ayırmamıştır.

Kanaatimizce Anayasa Mahkemesi yasalar eliyle bu röle soyunmuştur; yeni “Jön Türk”lerin yasal yüzü, ete kemiğe bürünmüş görünür tarafı olmuştur. Türkiye’de son dönem Kadınla iligili yasalar gözönüne tutulduğunda, Jön Türklüğün anlamı yeterince kavranır fakat eskiyle yeni Jön Türk arasında şöyle bir fark vardır: Anayasa Makhkemesi’nin Kadınla ilgili mevzularda kendine örnek aldığı Anglo-sakson yasalar, zorunlu olarak modernitenin kaçınılmaz sonuçlarını içermiyordu. Mesela; ‘Kadın’ın kendi soyadını çocuğa vermesi’, hangi ontolojik gerekçe ile ilişkilendirilebilinir ki?!

Sonra; bu ve benzer yasaların Teolojik bir çatışmaya da dönüşmemiş, itiraza uğramamış olması düşündürücüdür(!) Zirâ Hristiyanlıkta da İslâmda da nesep babadan geçmekte, Yahudilikte nesep Kadına ait kılınmaktadır. Sanıyorum iktidarda bir Müslüman yapının bulunması, gelecek olan bütün karşı dirençleri yıkmıştır.

“Jön Kürtlük” ise PKK tarafından üstlenilmiş gibidir; eskiden atılan “Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet, Yaşasın Hürriyet!” sloganı, farklı da olsa benzer şekilde Kürt halkı üzerinden fomüle edilmiştir. Nasıl ki çıkartılan yasalar içinde bulunan toplumun örfünü adetini sosyo-kültürel yapısını dikkate almıyorsa ve önemsiz sayıyorsa PKK da aynı biçimde bir simetriyle Kürt halkını katı bir maddecilikle biçimlendirmeye çalışmaktadır.

O halde yeni “Jön Türklüğün” yasalar yoluyla yeni “Jön Kürtlüğün” zihniyet yoluyla tekrar ettiği, benzerlik gösterdiği söylenebilir. Demek ki; biri yasalar yoluyla diğeri de zihniyet yoluyla, görünür biçimde “Jönlük” yapmaktadır. Farklı olmalarına rağmen ikisinin de ortak tarafı vardır: Zorunlu ve aklımızda olmayan şeyleri gözümüze sokmaları. Biri yasaları, diğeri şiddeti kendine meşru kılarak.

Twitter: @servetkzlay