Savaştan kaçınmak, savaştan kaçmaktan çok farklıdır. İnsanların çoğu, bunu birbirine karıştırır. Savaştan kaçınmakta akıl, fikir, izan devreye daha fazla girer. Savaştan kaçmakta ise; psikolojik unsurlar (korku, tereddüt, cesaret vb) devrededir. İnsanlar savaştan kaçanlara iyi gözle bakmaz. Onun için kişiliği rencide edici, aşağılayacı ifadeler kullanır...

Lakin bazı özel durumlarda savaştan kaçmanın da sadece korkaklıkla izah edilir bir tarafı olmaz. Cephedeki bir askerin kaçmasıyla çoluk çocuk yaşlı kadınların güçsüz ahalinin kaçması aynı anlama gelmez. Demek ki; her kaçmak, “namertlik” değildir. Nerde, nasıl, hangi şartlar altında kaçıldığı önemli ve belirleyicidir.

Savaş, bazen zorunlu bazen de zorlama birşeyden ortaya çıkar. Zorunlu olduğunda kaçınılmazdır fakat önemli olan, onun neyden dolayı zorunlu olduğu, kaçınılmaz olduğudur. Buna kim(ler) karar vermiştir, hangi şartlara sahiptir?

Ne olmuş da kaçınılmaz olmuştur, bu kaçmayı engelleyen şeyler, hangi odakların çıkarlarına engel olmayacaktır, Neye hizmet edecektir? Soruları uzatabildikçe uzatabiliriz fakat uzamayan tekşey, savaşta gözden çıkarılanların ömürleridir. Evet! Savaş şayet zorunluysa, onun karanlık ve ürkütücü yüzüyle karşılaşmak da maalesef zorunludur. Can ve mal artık süngünün önüne takılır!

Şayet savaş, zorlama birşeyden ortaya çıkmışsa; işte bizim daha fazla savaşa karar verenlere, onun üstünden hesap kitap yapanlara itiraz hatta isyan hakkımız doğar. Zira savaşın anlamı, artık klasik zamanlardaki anlamından farklı çizgilere gelmiş durumdadır...

Eski zamanlarda savaşın anlamında bir “ganimet” kavramı yer alırdı fakat bu ganimet, bugünkü savaş ekonomisinden ve devlet politikalarından başka anlama gelmektedir. Yani aynı şeyleri, aynı düzlemde göstermemektedir.

Rusya ile gerginlik (hararet), bölgedeki olumsuz gelişmeler, Türkiye’yi savaşın eşiğine getirmiş vaziyettedir. Yaşadığımız şartlar altında savaşın zorunlu birşeyden mi yoksa zorlama birşeyden mi çıkarılmak istendiği, insanların kafasında ve gönüllerinde yeterince net değildir. Şartlar ne olursa olsun bizler için yani en altta olup hayatları üzerine karar verilenler için şavaş, bir felaketten başka bir şey olmayacaktır.

Devlet Aklı, savaşı zorunlu bir şey olmaktan çıkarmadıkça tehlike girdap gibi bizleri sona doğru çekecektir. Daha savaşa girmeden etkilerini yaşarken, girdikten sonra ne olacağını tahmin etmek güç değildir. O hâlde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin savaşa girmemesi için birtakım önlemler alması gerekir. Bu önlemler, kat’i önlem olmamakla hatta oldukça muhtemel sonuçlar içermekle birlikte dışarıya ve içeriye vereceği mesajlarla yerine gelebilir...

Dışarıya; “şayet bizim güvenliğimize bir halel gelirse İsrail’in de güvenliği teminat altında olmaz” ve “Şayet Türkiye bir savaşa sokulacaksa savaşta en ön cephede Türkiye’deki Azınlıklar olacaktır. Zira onlar bir Türk Vatandaşı olarak burada yaşayan her birey gibi aynı şartlara haizdir’diyerek. İçerde ise; “şayet savaş kaçınılmazsa Türkiyedeki tüm kaymak tabaka, her türlü elitler, sınıflar, cepheye ilk sürülecek kesimdir” mesajını dolaysız olarak vererek, bir ihtimal savaş ötelere atılabilir. Burada ifade ettiğimiz önlemler, basit ve ucuz şeyler gibi görünebilir fakat siyaset tam da bu basit ve ucuzluk üzerinden ilerler ve etkiler.

Bunları söylememizdeki maksat, Devlete akıl vermek değil, bilakis fakir fukarayı bu illetten korumak içindir. En altta olan bizlerin savaştan kaçınma hatta kaçma yollarını aramak içindir. Ayrıca Devlete akıl verdiğini sanan yazar ve bir takım teorisyenlerin zavallı olduğunu söylemeye gerek yoktur. Kendilerini devlet görenler ise evlere şenliktir zaten!

Devletlerin kendi çıkarlarını ve isteklerini öne sürmesi gibi bizlerin de çıkarlarımızı ve isteklerimizi öne sürmemiz gerekir. Bizler artık “kontrollü bir savaş istemiyoruz.” Yani Batıda; Nişantaşı - Bebek vb. gibi bir tuğlası bile düşmeyecek yerlerin şehirlerin olduğu fakat İçanadoluda ya da başka şehirlerin harap edileceği Doğu’da Diclekent vb. yerlerin olduğu fakat Suriçi’nin, Silvan’ın, Hakkari’nin vb. tarumar edildiği “kontroller” istemiyoruz. Madem savaş bir felaket olacaktır o hâlde felaket; yer, şehir, sınıf, ayırmamalıdır. Aslında savaş, herkes için bir fekalet olduğunda tehlikesi yeterince anlaşılır. Bu söylediklerimizi, sınıfsal bir okuma gibi değerlendirilmemelidir.

Savaşa karar veremeyenlerin de bir itirazı olduğu varsayılmalıdır. Zira savaş, maddi bir yıkımdan fazlasını meydana çıkarır. Herşeyi sınıfsal, ekonomi verileri üzerinden okuyanlar, ellerinde her türlü imkanı tutanlardır, fakir fukara kesmi değildir üstelik. Onlar kendi hayatlarının yörüngelerinde dönerler. Hesabın ve kitabın bazan içinde, çoğu zaman dışında dururlar.

Savaştan kaçınmak, tam da bu zamanda birçok kötü şeyden kaçmak olacaktır!

Twitter: @servetkzlay