Asrî zamanlar için ‘çatışmaların çağı’ derler. Gerçekten de çatışma alanlarını günlük hayatın en altından başlayarak en üstteki yapılara kadar birçok çeşitlere ve farklılığa ayırarak sayabiliriz fakat önemli olan çatışma alanlarının çeşitliliği ve fazlalığı değil ortaya çıkardığı etkilerdir. Bu noktada çatışma alanlarının büyüklüğü, ortaya çıkardığı krizin büyüklüğü ile orantılıdır. Kültürel ve siyasal alanda bu çeşitlilik ve fazlalık belirgin olarak daha fazla hissedilir.

Modernleşme sürecine sonradan katılan biz Şark’lılar, giderek artan siyasal operasyonlar yüzünden çatışmanın politiği üzerinden konumlanmak zorunda kaldık. Siyasetin bizzat kendisinin bir çatışma olduğunu ya da çatışma alanları ürettiğini söyleyenler, çatışmanın imkânsal durumlarına gönderme yaparlar ve çatışmayı normalleştirirler, onu olumlu anlamda kullanırlar.

Oysa çatışmanın politiği; kendi halinde olmayan, anormal bir şeyi işaret eder. Genel olarak çatışmanın politik kaynağını iki ana düzeye ayırabiliriz: Dışardan kaynaklanan ve İçerden kaynaklanan düzey. Bu iki düzey de hedef toplumun sosyal-kültürel şekillendirme kalıplarıdır. Dışardan kaynaklanan düzeyde; çatışmaya sürüklenme dolaysızdır. Fiili müdahale sözkonusudur. Meselâ; coğrafyaya tank yoluyla demokrasinin getirilmesi, siyasal ve sosyal yapıların şiddet – cebir yoluyla şekillendirilmesi gibi. Bu durumda Avrupa; çatışmanın bütün mâkul (düşünsel-insani vb..) sınırlarını ve olumlu anlamlarını kendine yarayacak biçimde yıkar.

Dolayısıyla operasyon yaptığı yerlerdeki insanların ortaya koyduğu tepkiler, “barbar ve ilkellerin zaten yapageldiği” şeyler olur. Daha öncede belirttiğimiz gibi; Avrupa’nın çatışma alanı, sözümona aşağıladığı o barbar ve ilkel insanlardan daha fazladır fakat onun çatışması ve şiddeti, insanlığın ilerlemesi adına -halen bile- olumlu görülmüş, estetize edilmiştir. Şayet çatışma alanlarının derinliği ve fazlalığı yüksek kültürün bir ürünü ise o hâlde konuşmaya zaten gerek yoktur. Zirâ Avrupa dışındaki coğrafyalarda (bilhassa bu coğrafyada) çatışma alanları; düşük -değersiz, oralarda ise yüce-değerli bir şey olacaktır.

Çatışmanın politiğinin içerden kaynaklanan düzeyi ise, çatışmaya maruz kalanlar açısından daha korkunç ve daha şiddetli sonuçlar içerir. Zirâ tahrib edilen, yağmalanan yerler, fiziksel alanlarla sınırlanmayacak denli oldukça büyük sahayı kaplar.

Şayet bizler toplumdaki bütün sosyal değişimlerin, çatışmanın kendi doğasından dolayı ortaya çıktığına ikna olabilseydik durum farklı olabilirdi. Demek ki; her türlü operasyona uğrayan bizim gibi ülkelerde olumlu anlamda öne sürülen değişim teorileri, çatışmanın politiğini gizleyen bir işlev görür. Siyaset eliyle çıkarılan yasalar, düzenlemeler, medya yoluyla yürütülen algı operasyonları, çatışmanın politiğini ortaya çıkması için bir araç olurlar.

Meselâ; ‘Kadına şiddet’ adıyla başlatılan algı operasyonları, çatışmanın politiğinin görünür hâle getiren binlerce unsurdan biridir. Bu meselelenin altında başka kapılar açılıp bir adım ilersinde topluma benimsetilmesi çok kolaydır. Sadece vitrine bir olayı yerleştirmek ve onu işlemek yeterli olur. Bir kişinin (haksızca ve hunharca) katledilmesiyle ayağa kalkın toplumun binlerce kişinin -hem de yanı başlarında- katledilmesine ses çıkarmaması, ‘modern toplumun tipik özelliği’ olduğu ve bunun adeta kabul edilmesi gerektiği söylenir. Kötü örnekler (su-i misal), çatışmanın politiği üzerinden beslenenlerin çok iyi gıdaları olur.

Çatışmanın politiği giderek artan korkunç gerilim alanları oluşturuyor ve bu gerilim metafizik dünyanın yıkımını hem hızlandırıyor hem de çabucak meşrulaştırıyor. Hemen hemen yüzelli yıldır devam eden süreç, hızı ve etkileri bakımından umulmadık bir sürate ulaştı. Sürecin başında yaşanan ‘ne Şark’lı ne de ‘Garb’li kalabilme’ durumu, Şark’ta yıkılanlar hesaba katılınca, Garb’in yararına sonuçlandı. Çatışmanın politiği son derece pratik çıkarlar üzerinden ilerlemiş olsa bile gelinen nokta bakımından inanılan şeylerle yaşadığı şeyler arasında açılan uçurumlara atılan kitleler üretmiştir. Görmediği bir Tanrıya inananlar, görünür ve gittikçe daha çok görünür olan bir dünyaya daha fazla inanmak zorunda kalmıştır.

Çatışmanın politiği ile hayatımıza daha görünür şeyler sokulmaya devam edeceğe benziyor. Bu yeni şeyler, daha fazla algı operasyonlarıyla yürürlüğe girecek. Tezler, raporlar, anketler, istatiksel veriler projelere yön verecek. Tv de ‘Kadına Şiddet’ tartışılırken bir gazeteci (Avni Özgürel) ‘babası tarafından 3 yaşındaki bir çocuğun elinde sigara söndürülmesini’ gündeme taşıdı. Demek ki; “Çocuk Hakları” yavaş yavaş yola çıkmış. Bakalım ülkemize ne zaman ulaşacak?!

Twitter: @servetkzlay