Birine gideyim mi? Gitmeyeyim mi? Bilemiyorum (Edirne'm), diğeri yaşadığım şehir içine sığamıyorum (Sakarya'm). Edirne'm, Selimiye'm, Tarihi Sarayiçi Er Meydanım; Vakit yaklaşıyor herkesin dört gözle beklediği tarih. Bir babanın dokuz ayda dünyaya gelecek evladını büyük bir heyecanla beklediği gibi, bir çocuğun Bayram Arefesi geceden yastık altına koyduğu yeni ayakkabı ve elbiselerini giyeceği Bayram sabahını heyecanla beklediği gibi. Bir Ananın büyük bir heyecanla Teskeresini almış evladına kavuşmayı beklemesi gibi. Ya da tabiri caiz mi bilmem değilse de Rabbim affetsin Hacca gidecek hacının Kabe'ye kutsal topraklara kavuşacağı günü özlemle, hasretle, heyecanla beklediği gibi bekliyor; yiğitler, koçyiğitler, pehlivanlarımız, elleri öpülesi Aziz seyircilerimiz, davulcularımız, zurnacılarımız, hakemlerimiz, yağcılarımız ve tüm camiamız...

Bense bedenim serbest olsa da gönlüm adeta cezaevine düşmüş kader mahkumu gibi demir parmaklıklar ardındayım adeta. İki şehir arasında Araftayım. Gitsem olmuyor, kalsam hiç olmuyor. Gel diyor Edirne'm gel. Geçen yıl gelmedin, bu yıl gel. Tarih kokan, yüz yıllara meydan okuyan, heybetli mağbet Selimiye'm seni bekler
gel diyor. Güreş sever canlar bu sene mutlaka gel gidelim diyor. Bu yola birlikte çıktığımız, yoldaşlık yaptığımız can kardeşim Cemil Tekin gidelim bizi sevmeyenlere inat, bize plan kuranlara arkamızdan vuranlara inat, bizi hazmedemeyen sisteme inat gidelim. Bize ters olan sistemin için de değil, yağlı güreşe gönül vermiş cefakar vefakar, seyircinin arasında olalım bu sefer diyor.

Davulların, zurnaların, cagırlarımızın sesleri ile yankılanan, yağ kokusunun ter kokusuna karıştığı yiğitlerimizin er meydanındaki çatışmalarını tribünden saf ve temiz seyircinin arasından seyredelim, tribünden seslenelim yiğitlerimize; 'Buradayız her ne olursa olsun.' Minikten Başa kadar tüm yiğitler biz yine yanınızdayız diyelim diyor Cemil kardeşim. 'Yapma be kardeşim! Can evimden vurma beni. İçim içime sığmıyor daralıyorum.' Dedim ya; iki şehir arasında Araftayım. Birine gidemiyorum, diğerine hiç sığamıyorum. Küstük, kırıldık, yıprandık bir kere. Ne senden vazgeçesim var Edirne'm. Ne de sana gelecek yolum. Set ördüler aramıza Edirne'm. Senden önce sana gelmeden daha yolun başında yanımızda, yakınımızdaki, er meydanlarında onca emek verdik, programlar yaptık, yazdık, çizdik, yorumlar yaptık, konuklar ağırladık programlarımızda; pehlivanından yöneticisine, hakemine, antrenörüne hatta seyircisine. Dinledik pehlivanları, pehlivan ailelerini, seyirciyi dinledik. Sesi, nefesi olduk, olmaya çalıştık bu camianın. Çalıştık, çabaladık kimseyi arkamıza almadık. Güçlüden yana olmadı, haklıdan yana haktan yana oldu kalemimiz, kelamımız. Bizim; dilimiz, kalbimiz, özümüz, sözümüz bir oldu hep. Kıvırmadık, şekil almadık; duruma göre, adamına dönemine göre, rüzgarına göre yön almadık. Biz kimseye plan kurmadık, kimseye düşman olmadık, hedef almadık. Doğru bildiğimizi, doğru olduğuna inandığımızı, yazdık söyledik yorumladık. Ondandır belkide; el altından, gizliden, hedef alındık. Birçok yerden engellendik. Neticede gördük ki; iyi olanlar değil, iyi oynayanlar değer görür olmuş bu camiada. O sebeptendir kırgınlığımız. Hayırlısı bakalım. Görelim, Mevla neyler neylerse güzel eyler.

Son olarak diyorum ki; Bize değer veren, arayan soran, Edirne'ye vs. güreşlere bekleyen canlar; yıllardır bu yolda yoldaşlık yaptığım Cemil kardeşim, belki de bizim için şimdilik hayır olan eskiden olduğu gibi güreşleri tribünde en objektif, en çıkarsız, menfaat gözetmeyen vefakar, cefakar seyircinin arasında seyretmek. Niyet hayır, akıbet hayır inşallah.

Saygılarımla...

Yalçın Kaynak / Sadece Güreş Programı Yorumcusu