Sürgün

Yüzyıllık yaşanılmış bir sürgün

Gümüşsüz eğerleriyle

Yırtık çizmeleriyle

Bir gölge gibi sessiz

Ağır ve aksak

Gelip geçti dün...

Atını ve kalpağını yitirmişti

Sanırım maviydi gözlerindeki hüzün.

Geldiği, gittiği yeri sordum,

Duymadığım bir dağın adıyla yanıt verdi.

Dağın adı mı? Bilmem, unuttum.

Refik Özdemir

Karadeniz’den Hazar Denizi’ne uzanan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın kuzeyinde yer alan ve kuzey sınırı Kuban ve Kuma nehirleriyle belirlenen topraklarda yaşayan, dilleri akraba olmakla birlikte önemli farklılıklar arz eden ve görece ortak bir kültürle yaşayan tarihsel halklara “Kuzey Kafkasyalılar” denilmektedir. Kuzey Kafkasya eski çağlarda, Karadeniz sahilindeki kolonileri aracılığıyla eski Yunanistan, Roma-Bizans, Orta Çağın İtalyan siteleriyle ilişki içinde olmuştur. Bölge çok sayıda farklı dillere karşın, eski, köklü bir ortak ve kendine özgü kültür alanı olmuştur. Kuzey Kafkasya`nın otokton halklarına Ortadoğu ve bazı Avrupa ülkelerinde “Çerkez” ortak adı verilmektedir. Bu ad bazen yalnızca Kuzey Batı Kafkasya halkları için kullanılmaktadır. Otokton halkları 10 farklı dil ile bu dillerin 40`a yakın lehçelerini konuşurlar.

Kuzey Kafkasyalıların dil grupları ile etnik örüntüsü arasında paralellik vardır. Etnik grupların çoğulluğu bize Kafkasya’da dillerin çoğulluğunu işaret eder. Bu dil-etnik grup paralelliğinden hareketle Kuzey Kafkasyalı halklar arasında şu gruplar sayılabilir: Adıgeler, Wubıhlar, Abhazlar; Çeçenler, İnguşlar, Batslar; Avarlar, Andiler, Didolar, Laklar, Dargwalar, Arçiler, Lezgiler. Bu etno-dil grupları birbiriyle dilsel bakımdan akrabadır, ancak aynı sahada yaşayan ve görece aynı kültürü yaşayan fakat farklı dil öbeklerine mensup Kuzey Kafkasyalı gruplar da vardır: Karaçay-Balkarlar (Türkî), Kumuklar (Moğol) ve Osetler (İranî). Bu ortak kültüre izafeten komşu toplumlar bütün Kuzey Kafkasyalıları ifade eden toplayıcı bir ad kullanırlar. Ruslar, Kuzey Kafkasyalılara “Gortsii” veya “Tavlintsii” derken, Araplar bu halklar için “Çerâkese” ve Türkler Arapça’dan ödünçlenmiş biçimiyle “Çerkez” veya “Çerkez” sözcüklerini kullanırlar.

Bölgede yaşayan otokton halkları en eski dönemlerinden itibaren semavi dinlerle tanışmış ve Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık tarih boyunca farklı ölçülerde yaygınlaşmıştır. Halen Kuzey Kafkasya’da yaşayan otoktonlarda her üç dinin de mensupları vardır. Dil ve din farklılıklarına rağmen köklü ortak kültür birlik düşüncesini daima ön planda tutulur.

Bugün bu halkların yaşadığı tarihsel alanda başka halklar da yaşamaktadır ve Kuzey Kafkasyalıların bu topraklardaki nüfus yoğunluğu özellikle, Rusya’nın güneye doğru kuvvetle indiği XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak azalmaya başlar. Bu süreçte Kuzey Kafkasyalıların başta Osmanlı İmparatorluğu toprakları olmakla birlikte başka yerlere göçü gerçekleşir ve sürecin sonucunda Kuzey Kafkas diyasporasının nüfusu, Kuzey Kafkasya’da yaşayan soydaşlarının nüfusunun çok üzerine çıkar. Günümüzde Kuzey Kafkasyalıların yaşadıkları Adıge ve Karaçay-Çerkez özerk bölgeleri ile Kabardino-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçen-İnguş ve Dağıstan Cumhuriyetleri Rusya Federasyonu’na, Abhazya Özerk Cumhuriyeti ile Güney Osetya Özerk Bölgesi ise Gürcistan’a bağlıdır. Bütün Rusya sathında ve Kuzey ve Güney Kafkas cumhuriyetlerinde yaklaşık 3 milyon Kuzey Kafkasyalı yaşamaktadır. Ayrıca XIX. yüzyıldaki güçler ile Türkiye, Suriye ve Ürdün’de yoğun bir Kuzey Kafkasyalı nüfusu ortaya çıkar. Bu ülkelerdeki Kuzey Kafkasyalı nüfusu, tarihsel Kuzey Kafkasya ülkelerinde yaşayanların üzerinde olup, en büyük bölümü halen Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalı nüfusu, çeşitli eğilimlere bağlı olarak 3 ile 7 milyon arasında tahmin edilmektedir.

1783’ren başlayarak Rus Çarlığının, önemli ticaret yollarını kontrol eden ve Çarlığın bölgedeki en önemli rakibi olan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı stratejik alan kullanma imkânını yaratan Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’ya sızması, özellikle 1861-1865 yılları arasında Kuzey Kafkasya’da Çarlık lehine nihai sonucun alınmasıyla birlikte, yaklaşık 1,5 milyon Kuzey Kafkasyalı Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç etmeye zorlanır. Öncelikle Karadeniz ve Doğu Anadolu vilayetlerine ve Balkanlara göç eden Kuzey Kafkasyalılar, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ardından Müslüman nüfusun Balkanları boşaltmak zorunda kalmasına bağlı olarak, Anadolu ve Suriye vilayetlerine yönelik ikinci bir göç dalgası yaşanır. Bu ikinci süreçte II.Abdülhamid’in iskân politikası, Kuzey Kafkasyalıların, Tatarların ve Balkan göçmenlerinin Anadolu’da özellikle Bağdat demiryolu projesinin gerçekleşeceği bölgeye mücavir sahada, mevcut emek arzı sorununu ortadan kaldıracak biçimde yerleştirilmesi olur. Türkiye’deki bugünkü Kuzey Kafkasyalı nüfusunun dağılım biçimi, bu politikanın sonucudur. Buna göre Kuzey Kafkasyalılar, yoğun olarak Kocaeli, Adapazarı, Düzce, Bursa, Balıkesir, Bilecik, Eskişehir, Adana ve Kayseri illerinde yaşamaktadır. İlk göç dalgasının sonucu olarak da Samsun, Amasya ve Sivas illerinde belli bir Kuzey Kafkasyalı nüfusu oluşturur. Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki Kuzey Kafkasyalılar, Suriye’ye göçürülenlerin Türkiye’deki uzantısıdır. Ayrıca Muş ve Mardin’in Kızıltepe ilçesinde de küçük bir Kuzey Kafkasyalı nüfus varken, Kızıltepe’de yaşayanlar son yirmi yıl içinde bu ilçeyi terk ederler.

Kuzey Kafkasya’da kalanlar, Çarlığın işgal döneminden sonra, 1917 Sovyet Devrimi ile özerklik kazanır ve 1920-1924 yılları arasında yaşayan birleşik Dağ Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurarlar. 1924’te bu cumhuriyet bölünerek, özerk Kabardino-Balkar, Karaçay- Çerkez, Çeçen, Osetya ve İnguş cumhuriyetleri oluşur. II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgaline uğrayan bu bölgede bazı Kuzey Kafkasyalıların Nazilerle işbirliği yapması, bu halkların kitlesel biçimde tehdit uğratılmasına neden olur. Bu seferki göç sonucunda Karaçay, Balkar, Çeçen ve İnguş halklarına ait ulusal topraklar ortadan kaldırılır ve yeniden düzenlenir. Sovyetler Birliği’nde Stalinist etkinin ortadan kalkmasıyla birlikte, 1957 yılında bu cumhuriyetler yeniden kurulur ve tehcire uğrayanların geri dönmelerine izin verilir.

Rus İşgali ve Çerkezlerin Sürgünü

Rusların güneye inmesine set görevi yapan ve aynı zamanda Kırım ve Kafkasya’yı doğrudan yöneten Altınordu Devleti ile Ruslara karşı sağlıklı bir Devlet Politikası oluşturup uygulayamayan Kırım’ın, Slavları birleştirip önemli bir güç haline gelen Ruslar tarafından yıkılmasıyla beraber tehlike çanları Çerkezler için çalmaya başlar. 1556’da tahta geçen Çar IV. İvan’dan başlayan ve I. Petro ile giderek güçlenen ve batıdan aldığı silahlarla ordusunu geliştiren Rusya’nın, Karadeniz sahiline sıcak sulara inme emelinin gerçekleşebilmesi için ortadan kaldırılması gereken en önemli engel Kuzey Kafkasya’dır ve neye mal olursa olsun bu sorun halledilmek zorundadır. İşte bu nedenle Kafkas-Rus Çarlığı arasındaki savaşlar ta 1556’larda başlar. Çar IV. İvan önce Kabartay topraklarına saldırır. Prens Temiroka, kızı Maria’yı Çar İvan’a eş olarak verir. Bu vesileyle bir süre barış dönemi yaşanır. Ancak IV. İvan ölümünden sonra savaşlar yeniden başlar ve zaman zaman ara verilerek tam 306 yıl sürer. 1556-1762 (206 yıl) “hazırlık dönemi”, 1763-1845 (82 yıl) “sürekli savaşlar dönemi” ve 1846-1864 (18 yıl) “sonuç savaşları dönemi”dir. Ruslar, çok arzuladıkları Hazar Denizi, Karadeniz sahili ve Kafkasya’yı ele geçirebilmek için 306 yıl, bıkmadan usanmadan ve 1.500.000 asker kaybına rağmen saldırırlar. Her yıl Kafkasya’nın etrafındaki çemberi biraz daha daraltırlar. Modern donatılan bir ordu ve devre dışı kalan her askerin yerine daha fazlasının konulabildiği bir güce karşı, Çerkezlerin artık kendi yaşam alanlarında tutunması söz konusu değildir. Daha önceleri Kazan ve Kırım’da en acımasız biçimiyle uyguladıkları; “kaçırmak veya göçürmek için, evleri, tarlaları yak-yık, kaçmaktan ya da aç kalıp ölmekten başka bir seçenek bırakma...” yöntemi, 1857’den itibaren Kafkasya’da en acımasız şekliyle sahnelenir.

Rus Çarlığı, Altınordu ve Kazan Hanlıklarını işgal etmek suretiyle XVI. yüzyıl sonlarında sınırlarını doğuda (Dağıstan bölgesi) Kuzey Kafkasya`ya ulaşır. Batıda (Karadeniz çevresinde) Kırım Hanlığı, XVIII. yüzyıl sonlarına kadar Ruslarla Çerkezler arasında tampon olarak kalır. Kuzey Kafkasya’nın doğusundaki halklar XVII. yüzyıl başlarından itibaren, batısındaki halklar da, XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren, Rus Çarlığının sürekli işgal girişimlerine karşı bağımsızlıklarını savunma zorunluluğunda bırakılır. XIX. yüzyıl başlarında, Güney Kafkasya’daki Gürcistan ve Ermenistan kendi rızaları ile Rusya Çarlığına katılırlar. 1828`de Azerbaycan İran tarafından Rusya’ya terk edilir. Bu suretle Kuzey Kafkasya XIX. yüzyılın başlarında güneyden de Rusya tarafından çevrilir. Bu dönemde Çarlık yönetimi büyük askeri güçlerle, Kuzey Kafkasya’nın işgalini tamamlamayı ilk hedef haline getirir. Deniz kuvvetleriyle Karadeniz sahillerini ablukaya alınır, dünyayla irtibatını kesilir.

1830’lu yıllar, yüz binlerce kişilik büyük Rus ordularına karşı, Kuzey Kafkasyalıların bağımsızlık, özgürlük, hak, toprak ve kendilerine özgü toplumsal düzeni savunmalarının en şiddetli döneminin başladığı yıllardır. Bu son aşamada, Kuzey Kafkasya halkları, işgalci ordulara karşı “dünya harp tarihinin en büyük gerilla liderlerini de yetiştirirler”. Bu liderler hiçbir dönemde Rus topraklarına saldırmamış, yalnızca kendi halklarının bağımsızlık, özgürlük düzen ve haklarını korumak için zorunluluktan savaşmışlardır.

İşgale karşı savunma harbinin bu son aşamasında da Kuzey Kafkasya’da büyük bir katliam gerçekleştirir, yüz binlerce Kuzey Kafkasyalı Rus ordularınca öldürülür. İnsanlık tarihinin muhtemelen bu en çetin ve uzun bağımsızlık ve özgürlük savunması Kuzey Kafkasya`nın doğusunda Çeçenistan`da 1859’da, batıda Soçi’de 1864’de Rus işgalinin tamamlanması ile son bulur. İşgalci Rus ordusu, Kuzey Kafkasya`nın stratejik bölgelerinde Kuzey Kafkasyalıların, Rus hâkimiyetini kabul ederek kalmalarına da imkân vermez. Ve işgalin tamamlanması üzerine 1-2 milyon civarında Kuzey Kafkasyalılar çok kötü koşullar altında zorla Osmanlı topraklarına sürülürler. Sürgünde yüz binlerce insan yollarda ölür. Böylece bu işgal ve sürgün bir soykırım niteliği kazanır. Rusya Çarlığı, Kuzey Kafkasya’nın sürülen halklarının yerine, 1864’ten itibaren Kazak ve Rusları yerleştirir.

Osmanlı’nın Avrupa’dan geri çekilmesiyle göç süreci hızlanıyor ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra Kırım’ın kaybedilmesiyle 1800’lere kadar devam eden zamanda 500.000’e yakın insanın Anadolu ve Rumeli’nin muhtelif yerlerine göç etmesiyle sonuçlanır. Halk arasında “Koca Bozgun” veya “93 Harbi” diye adlandırılan, 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında ve sonucundaki büyük göç dalgası, bu savaşta Balkanlar’da ve Kafkaslarda yaşayan milyonlarca Müslüman yurtlarını terk etmek zorunda kalır, çok sayıda insan kıyım, açlık ve hastalıktan yaşamını yitirir. Bu olaya “93 Muhacereti”, yurtlarından sürülen bu insanlara da “93 Muhaciri” denilir.

Sakarya İlinde Çerkezlerin Yerleştiği Bölgeler

Sakarya’ya göç eden Çerkezlerin yaşadığı yerleşim birimleri: Adapazarı Merkez-Çukurahmediye Mh., Semerciler Mh., Şeker Mh., Yenidoğan Mh., Adliye Köyü, Ahmediye Köyü, Alancuma Köyü, Çaybaşıfuadiye Köyü, Emirler Köyü, İkizciosmaniye Köyü, Kemaliye Köyü, Akyazı Merkez-Fatih Mh., Alaağaç Köyü, Batak Köy, Beldibi Köyü, Kepekli Köyü, Pazar Köy, Yeniorman Köy, Hendek-Kargalıhanbaba Köyü, Karasu-İhsaniye Köyü, Sapanca Merkez, Kırkpınar Beldesi, Kurtköy Beldesi, Akçay Köyü, Uzunkum Köyü, Söğütlü Merkez-Akarca Mh., Kurudil Köyü, Mağara Köyü, Maksudiye Köyü.

ÇERKES FIKRALARINDAN

Kim Kimlerden?

Bir Musevi, bir Hıristiyan, bir Arap ve bir de Çerkez birbirlerine hava atıyorlarmış.

Önce Musevi: “Hz. Musa bizdendir” demiş.

Hıristiyan altta kalır mı: “Hz. İsa da bizdendir” diye eklemiş.

Arap anında devreye girmiş ve: “Hz. Muhammed de bizdendir” demiş.

Çerkez bakmış ki, kendisine hiçbir şey kalmamış. “Vallahi azim, O zaman Cenab-ı Allah da bizdendir” diye son noktayı koymuş.

Oluyor mu?

İki Çerkez genci işsiz kalınca muhacir köyüne hocalık yapmaya gitmişler. Namaz vakti gelmiş, ilk namazlarını kıldıracaklar, biri imam olmuş, diğeri müezzin. Dini bilgileri de fazla olmadığından, namaz esnasında imam olanı merak edip Çerkezçe sormuş:

— Oluyor mu, olmuyor mu? Müezzin olan yanıtlamış:

— Oluyorsa da olmuyorsa da boş ver, eğil.

Ye utanmaz ye...

Türkçeyi az bilen Çerkez teyzeye, yakın köylerin birinden genç bir konuk gelmiş. Hazırlanan sofrada konuğun sıkıldığını ve rahat yemek yiyemediğini fark eden Çerkez teyze telaşlanıp az bildiği Türkçeyle konuğu rahatlatmak için, utanmadan sıkılmadan ye, diyeceğine:

— Ye utanmaz sıkılmaz, ye, demiş.

Seri Sı Şapsığ (Ben de Şapsığım)

Ketenciler köyü Mamhığ mahallesinde salgın hastalık başlamış ve peş peşe üç-dört kişi ölmüş. Bu durum Mamhığları telaşlandırmış.

Bahçede iki komşu Mamhığ sohbet ederken, bir diğeri onlara kulak vermiş dinliyormuş:

— Bu salgın bizi perişan etti, daha kaç kişi ölecek belli değil, Şapsığ mahallesinde hiç hastalık yok, deyince onları dinleyen üçüncü komşu Şapsığ mahallesine doğru koşmaya başlamış:

Tham’ome seri sı Şapsığ, Tham’ome seri sı Şapsığ... (Allah’ın izniyle ben de Şapsığ’ım...)

Tanrı’nın tavuğu

Şapsığ genciyle Abzeh genci bir köy düğününe gitmek üzere yola çıkmışlar. Köye varıp ara sokaktan geçerken bir hindi görmüşler.

— Abzeh, bu nedir?

— Thaçet. (Tanrı’nın tavuğu.)

— Ne dedin?

— Tanrı’nın tavuğu dedim. Yoksa anlamadın mı?

— Anlamasına anladım ama şaşırdım.

— Neden?

— Nasıl şaşırmayayım, baksana şu Tanrı’nın işine, bizim için yarattığı tavuk küçücük, kendisi için yarattığı kocaman!

Dua ve dilek

Çerkezin biri, bir taşın etrafında mırıldanarak dolanıyormuş. Bu, yoldan geçen bir atlının dikkatini çekmiş. Bir süre Çerkezi izleyen atlı merak edip sormuş:

— Hey Çerkez, ne diye dolanıp durursun o koca taşın etrafında? Çerkez yanıtlamış:

— Dua edip dilek diliyorum.

— Peki dileğin kabul oluyor mu?

— Elbette...

Yabancı atından atlamış atın gemini Çerkez’e uzatıp:

— İzin verirsen ben de dileyebilir miyim? diye sormuş.

— Elbette, diye yanıtlamış Çerkez.

Yabancı, taşın etrafında dönerken tekrar sormuş:

— Peki sen ne dilemiştin Çerkez?

Çerkez ani bir hamleyle ata atlamış ve:

— Bir at dilemiştim, dileğim kabul oldu. İnşallah senin dileklerin de kabul olur, deyip atı topuklamış ve hızla uzaklaşmış.