“Kafkas toprağına bastığım an

Gürcü olduğum geçer aklımdan.

Orada, yukarıdakilere ne denir?.

Kazbek, Elbruz...

Yığılır burada dağlar dağların üstüne.

Cennetin bahçesi bir uydurmadır sadece...

Eğer alkışlarsa bunları şairler,

Sanırım ki:

Gürcüstan’dır, söz ettikleri coşkunun ülkesi bence.”

- Mayakowski -

Gürcüler (Kartvelebi veya “Kartveli eri”) Kafkasya’nın yerli halklarından biridir. Diğer Kafkas halkları gibi Karadeniz’in doğu kesimine, Büyük Kafkas Dağları ile Küçük Kafkas Dağları arasına yerleşmişlerdir. Gürcülerin büyük bölümü bugün Gürcistan’da yaşamaktadır. Gürcüler ayrıca Azerbaycan, İran, Rusya, Türkiye, ABD ve Avrupa’nın bazı ülkelerine de dağılmıştır. Tarihsel antropoloji açısından Gürcüler, Svanlar ile aynı kökenden gelen halklar olarak kabul edilir.

Gürcüler kendilerini Kartvelebi, ülkelerini de Sakartvelo olarak adlandırır. Her iki ad, Gürcü ulusunun atası sayılan Kartlos ile bağlantılıdır. Gürcistan’ın doğu kesinin tarihsel adı olan Kartli’nin de Kartlos adından geldiği kabul edilmektedir. Gürcüler, değişik dillerde birbirinden farklı adlarla anılırlar. Türkçe’deki Gürcü adı ise, İranlıların Gürcüleri verdiği ad olan Kurc veya Gurc adından gelir. Osmanlı döneminde kullanılan Gürci adı da buradan gelir. İngilizce’de Georgians, Almanca’daki Georgier, Fransızca’daki Géorgiens gibi adların da Gürcülerin Farsça adından geldiği sanılmaktadır.

Gerçekten de Gürcü halkı, yüksek tepelerin, ovaların ve yaylaların insanın doğasına yansıtabileceği tüm özellikleri taşır‚ coşkulu, dost canlısı bu insanlar genellikle hoşgörülü ve açık fikirlidirler.

Gürcü halkının doğasına tüm bu özelliklerini veren toprakların fiziki yapısı şöyledir: Kafkasların en yüksek tepesi olan Elbruz’un sınırlar dışında kalmasına rağmen, Gürcüstan yüksek tepelerle çevrili bir ülkedir. Kuzeyde Büyük Kafkas sıradağları, güneyde Transkafkas dağları yer alır.

Kolları Gürcüstan’ı sarmalamış buzullarla kaplı bu tepeler, Batı’ya, Karadeniz boyunca dar bir şerit gibi yayılan kıyı düzlüklerine doğru gidildikçe azalır. Batı’da, eski adıyla Karadeniz’in kıyısındaki antik Argonat sahilinden kama biçiminde uzanan ve günümüzde hala Kolheti adıyla anılan alçak ovalardan -eski bir efsaneye göre burası “Altın Post” ülkesidir- içerilere girdikçe iki Batı Gürcüstan eyaleti olan Mingreliya ve Guriya arasında sere serpe, engebeli İmeretiya (Phasis) toprakları yatar. Dağ sıralarıyla, yaylalardan meydana gelen üçüncü bölgeye ise Küçük Kafkaslar adı verilir.

Karlarla kaplı uçurumlardan doğan ve oldukça hızlı akan birçok ırmak tüm toprakları suladıktan sonra Karadeniz’e, Hazar’a dökülür. Karadeniz ve Hazar denizini eyeri andıran görüntüsüyle Suramski dağları ikiye böler. Fiziki coğrafyası kabaca böyle olan Gürcüstan’da, ayrıca, kuzeybatıda bir toprak kayması sonucu oluşan Ritsa gölü vardır.

Tarih boyunca çok hareketli olaylara sahne olan Gürcüstan, S.S.C.B. döneminde yapılan araştırmalarla kendi geçmişine (Paleolitik ve Neolitik devirlere) dair çok daha kapsamlı bilgiler edinir.

Kandaşlıktan temellenen Kartvellik (Gürcülük) bilincinin oluşumunda, değişik kardeş toplulukların katılımını görürüz. Kartlar, Megreller-‚Ç’anlar ve Svanlardan oluşan Kartvelien gruplar, kendi aralarında da; Kartlılar, Kahlılar, Pşav-Hevsurlular, Mtiul-Mohevliler, İmeretiyalılar, Guriyalılar, Raçvelliler, Leçhumlular, Acarlar, Meshler, Cavahlar, Şavşlar, Klarclar gibi boylara ayrılırlar. Ancak, Gürcü birliğinin, ulusal bilincinin oluşum aşamasında zamanla tüm bu grup ve boylar birbirileri ile kaynaşarak, iç içe geçerek eriyeceklerdir.

Gürcüler bu temelde bütünleşip ve emeğinin sonucu olan o toprağa yerleşerek, evlerde (“Sahli”, “Ohori”, “Lahlor” ya da “Lahor”) yaşamaya başlarlar. Ana temelinden akraba olup aileyi (“Tem”), hane halkını oluşturup bir çatı altında yaşayan insanlar, tüm bu ailelerin toplamıyla (“Tom”) oymakları meydana getirirler.

Yerleşik yaşam süren Tem’lerin, Tom’ların toprak işçiliğinden başka işlerinin olmadığı anaerkil (Maderşahi) dönemde, hanenin sorunlarının çözülmesi ve üretimin yürütülmesinde doğrudan sorumlu olan evin reisi kadına Gürcüler “Diyasahlisi” derler. Evin reisi kadının önemini yitirmesi, yani “Diyasahlisi” geleneğinin yerini ataerkil (Pederşahi) dönem olan “Mamasahlisi” geleneğine bırakması, hayvancılığın ve askeri hizmetlerin kaçınılmaz hale geldiği çağlara rastlamaktadır.

Özel mülkiyetin olmadığı o çağlarda, Gürcüler, toprakları oymak adına işler ve elde edilen ürünü aralarında bölüşürler. Oymakların yönetimini yürüten halk tarafından seçilmiş halk meclisleri, 20. yüzyıl başlarına kadar dağlı Gürcüler arasında sürmüş bir uygulamadır.

Henüz özel bir askeri gücü olmayan Gürcü toplulukları, herhangi bir durum karşısında, Gürcü dilinde hem halkı, hem de savaşçı askeri ifade eden “Eri”yi toplar ve ordusunu oluşturur. Halk meclisleri ve sınıfsız toplum örgütlenmesi altında eşitlik, güven, insanlar arasında sağlam temellere oturtulmuş bir zemine dayanmıştır. Görüldüğü gibi uzunca bir süre Gürcü oymaklarının sınıfları ve modern devleti tanımamış oldukları ortaya çıkmaktadır. Ancak, Gürcü toplulukların kurduğu bu düzeni etkileyecek olayların gelişmesi gecikmeyecektir.

Hatti-Subariler, Tuballar, Urartu, Midia, Persia, İyonyalı Rumlar, Skvitinler (İskitler) ve Sarmatlar tüm bölgede tarihsel akış içinde birbiri içinden doğan ve sürekli birbirini etkileyen devletlerdir. Milattan önce 2000 yılları başlarında Önasya yerli halklarından Hattiler ve Subarlar zenginliği ile en üst gelişme düzeyine gelmişlerdir. Askeri düzeyde gelişmiş olan bu devletler, Önasya’da liderlik mücadelesine girer, Mezopotamya’dan Kafkas doruklarına kadar uzanan toprakları bir dönem Suriye’ye kadar genişler. Önasya’nın en eski toplumlarından biri olan Gürcülerin ataları işte bu “Hatti ve Subari”lerdir.

Güneş Tanrıça’nın kölesi sayılan Hatti kralının ülkesi köleci üretim tarzı ve saray meclisi ile birlikte idare edilmiştir. O çağlarda bu halkların iki türlü yazı biçimi olmuştur: Birincisi çivi yazısı, diğeri de resimleyerek (hiyeroglif) ifade biçimidir.

M.Ö. I. binyılın başlarında iki ayrı tarzda kültür yaşamının geliştiği göze çarpmaktadır. Bu iki ayrı tarza baktığımızda kültürel açıdan batı ve doğu diye ayrılmaktadır. Batı bölgesel kültür çevresi tüm Batı Gürcüstan’ı, Kuzey Kafkasya’nın Terek boyu dağlık bölgelerini, Çoruh boylarını, Karadeniz’in güney kıyı boylarını kapsamaktadır. Bu sınırlar içinde kalan topraklar sonraki tarihlerde “Kolheti” adıyla anılır. Doğu bölgesel kültür çevresi ise, Doğu Gürcüstan’da Alazani ırmağı karşı yakasından Savan Gölü çevresine, oradan Aras Vadisi’ne kadar uzanmaktadır. Bugünkü Kartli bölgesi ise Doğu ile Batı Gürcüstan’ın kültürel farklılıklarının buluşup deneyimlerini birbirine aktararak sentezlendiği bir nokta olur.

Eski devirlerde madenciliğin anayurdu gözüyle bakılan Kafkasya topraklarındaki Gürcüstan’ın Bronz devri M.Ö. II. binyılın başında başlar. Tüm bu bulgulara göre, M.Ö. II. binyıl boyunca merkezi Gürcüstan’da yaşayan kabilelerin yöneticilerinin zengin ve güçlü kişiler olduğu göze çarpmaktadır. Hatta, kazılar sırasında kral mezarlarından çıkan bu devre ait altın ve gümüşle işlenmiş testilerin üzerlerinde Asya kültlerinin etkisinde kaldıklarını gösteren ve dini törenleri canlandıran resimler olduğu da gözlenir.

Gürcüstan’ın güneybatı eyaletlerinden biri olan ve Tao’ya yerleşen Taohoilerin atası Diauhi ya da Diaeni adlı bir milletle, bir de Karadeniz’in doğusunda geniş topraklara sahip olan Kolçilerin atası Kulha adlı bir milletin varlığı anlaşılır. Varlıklı Kolçilerin ünü Yunanistan’a kadar yayılır ve bu Medeia ile “Altın Post” efsanesinde sembolik bir biçimde yerleşir.

Yine ilk dönemlere ait halklar arasında Asurluların Tabali ve Muski dedikleri kabileler de yeralır. Kaynaklar bunlardan Tubal ve Meşeç (Muşki), klasik yazarlar ise Tibareni ve Moskoi diye söz etmektedirler. VII. yüzyılda ise Kimmerlerin Anadolu’yu istilası sonucu Gürcüstan’a buradan birçok kavim gelir, bunlar sonradan Kura vadisinde yaşayan yerli halkla kaynaşırlar. Ancak, milattan hemen sonraki yüzyıllarda burada önemli bir krallık olan İberiya Krallığı kurulur.

Bu krallık, bugünkü Kartliya ve Kahetia bölgeleriyle Samtshe ve Güneybatı Gürcüstan’ı içine alan topraklara hükmeder. Batıda kalan Kolçis’te ise Miletoslu Yunan sömürgecileri ikame eder. Kolçis, sonraları Pontus kralı Mitridates’in himayesi altına girer. Pompeus’un akınları (M.Ö. 65) sonucunda İberiya, Kolçis ve Gürcüstan’ın Karadeniz kıyılarına Roma hâkim olur.

Aslında tüm bölgeyi etkisi altında tutan temel iki uygarlıktan söz etmek olanaklıdır. Yapılan tarihsel çözümlemelerde Pers uygarlığı, bölgedeki etkinliği bakımından Elen kültürünü önceleyen bir geçmişe sahiptir. Perslerin bu krallığının ömrü ancak iki yüzyıl sürer. M.Ö. IV.yüzyılda Büyük İskender’in komutasındaki Yunan orduları bu krallığa son verir. Böylelikle Perslerin bölgedeki kültürel etkisi, ardından gelen “Hellenizm”in etkisine girer. Hellenizm hareketleri Gürcüstan üzerinde büyük etkiler bırakır.

Bu dönemde Gürcüstan’ın dış ülkelerle ticaret ilişkileri büyür, ticaret yaşamına kültür ve deneyim değiş tokuşu da eklenir. Yunan dilinin ve kültürünün bıraktığı etkilerin yanı sıra Hellenizm çağı, Gürcü politik yaşamına da önemli değişiklikler beraberinde getirir. İskender’in fethi, belki de Batılılaşma hareketlerinin ilki olur. M.Ö. 323 yılında Büyük İskender’in ölümüyle birlikte, kurduğu geniş topraklara yayılan ülke yıkılsa da bıraktığı etkiler hem toplumsal, siyasal, hem de kültürel açıdan yüzyıllara yayılan derin izler bırakır.

Büyük İskender’in ölümünün hemen ardından, onun döneminde tayin ettiği yöneticilerin bağımsızlıklarını ilan edip krallıklarını kurmaları bu sürecin başlangıcı olur. Bu süreç içinde, Hellenistik çağın başlangıcında Yunanlıların Doğu Gürcüstan için “İberya”, insanları için de “İberler” adını kullanmaları ve bu yakınlaşmanın sonraki tarihlerde önemi ortaya çıkacaktır.

Persiya boyunduruğu altındaki Ermeniler, Persiya’nın yıkılmasını fırsat bilmiş ve komşuları Kolheti ile İberya Krallıklarının beş vilayetini işgal ederler. Bu işgal üzerine Gürcüler geniş topraklar kaybeder ve Güney Kafkasya içine sıkışırlar. Ermeniler ise, Romalıların Selevkos krallığı’nı devirmeleri üzerine iki ayrı bağımsız krallık ilan ederler. Güney topraklarının kaybedilmesi üzerine Gürcüler kuzeydeki Kür boylarına kadar çekilirler. İberya diğer bir deyişle Kartli Krallığı, tüm etkilere açık dediğimiz bölgede yaşamını sürdürür.

Romalıların Küçükasya’da kurdukları üretim tarzı, halkın sırtına yükledikleri ağır vergiler, memurların halka yaptığı zulüm, yağmalamalar Anadolu halkını çok geçmeden yıldırır. Başkaldırı gündeme geldiğinde, fırsatları değerlendiren ve kendi çıkarlarını düşünen Pontus Kralı Mitridat, Anadolu halkının toplumsal muhalefetini arkasına almak ister ve Romalılara karşı bir savaşı başlatmanın nedeni olarak gösterir. Nitekim kısmen başarılı da olur. Savaş sırasında Ermeniler, Albanlar (Azerbaycanlılar) ve İberyalılar (Gürcüler) Mitridate’nin tarafını tutarlar. Ancak, Romalıların yeni komutanı Pompeus tüm bölgeyi Romalıların himayesine alacak zaferleri kazanırlar ve Gürcüler bu savaş esnasında 9.000 kayıp verirler.

Roma’nın sömürgesi olan tüm bu bölgede, Romalıların bu topraklardan vergi almasının ve yeraltı-yerüstü kaynaklarını sömürmesinin yanı sıra en önemli şey köle ticareti olur. Yine bu tarihlerde halk tüm bu baskılara karşı mücadele verir. M.S. 69-79 yıllarında Roma İmparatoru Vesfasiane’ye karşı bir ayaklanma gerçekleşir. Eski köle olan Aniketi adında bir halk lideri, Doğu Karadeniz kıyılarındaki eski Kolheti halklarını silahlandırarak bağımsızlık mücadelesi verir. Aniketi, saldırısının sonucunda Trabzon’u ele eder ve burada bulunan Roma garnizonunu kılıçtan geçirir. Yenilgiyle biten bu mücadele, tarihsel akış içinde bölgedeki mücadele geleneğinin önemli bir parçası olur.

Romalılar Kolheti’ye girdikten sonra ülke yönetiminin başına kendi adamlarını tayin eder ve Kartli Krallığı’nın statüsünü tanıyıp onlara “dost” sıfatını verirler. Çünkü Romalılar Doğu’daki yayılmalarını sürdürmelerinde bu bölge sanki bir üst görevini görür. Kartlilerin “Roma dostu” olarak kalmaları, onlar açısından çok önemlidir. Romalılar, Güney Kafkasya’yı kuzeye bağlayan dağ geçitlerini bu yerel güçlerle tutmaktadırlar. Bu geçitlerin adı her zaman “kapı” olur.

Daha sonraki tarihlerde iyice gelişen dostluğun aşaması, Kartli Kralı II. Parsman’ın Roma’ya davet edilmesiyle daha da gelişir. Keizar’ın emriyle Roma’daki Mars Meydanı’na Gürcü Kralı II.Parsman’ın at üstünde bir heykeli bile yapılır. Daha sonraki tarihlerde, yani 224-226 yıllarında Sasanilerin yeni bir Pers Krallığı ile tarih sahnesine çıkmaları üzerine başlayan Roma-Persiya gerginliğinde Kartli Krallığı gündemde olur.

Savaş esnasında Kartli Krallığı çok iyi korunur ve Romalılar ile Persiyalılar savaşırken Kartli bundan yararlanarak gelişmesini sürdürür. Sonunda Roma ile Persiya arasında bir barış antlaşması imzalanır. Bu antlaşmanın maddelerinden birinde Kartli Krallarının taç ve nişanlarını Romalıların elinden almaları öngörülmektedir. Bu, Kartli’nin Roma’nın vasallığı altına girdiğini göstermese de, Kartli Krallığı önceden olduğu gibi Roma dostu ve bağlaşığı olarak kalacaktır.

Bütün bu etkiler altında kalan dağınık bölge halkının kendi geleneğinin dışında bir üretim tarzı ve siyasal yapılanmaya gitmesi kaçınılmaz bir hal alır. Özellikle Gürcüstan’da ova toplumu arasında dengeler bozulmuş, toplumsal eşitsizlikler ortaya çıkar. Sınıflı toplumun ve sınıflılığın ikamesine yönelik devlet organizasyonu başlar. O dönemlerde beliren sınıfsal yapılanmalara göre; Kral soyundan gelenlere “Sepe” denir, diğer soylulara “Sepetsuli”, kralın kendisine “Mepe” devletin başı denir. Ardından gelen ikinci önemli sınıf ise Kurumilerdir.

Kurumiler din adamlarından oluşur ve önemli bir zenginliği barındıran putperest tapınakların ibadetini, idaresini yürütürler. Aynı zamanda bu sınıfın mensupları, o çağlarda komşu ülkelerle çıkan problemleri halletmek için yürütülen diplomasi görevlerini de yerine getirirler. Diğer bir sınıf ise, savaş halinde kralların asker toplayıp ordu oluşturduğu özgür halk ve köylülerdir.

Eski dönemlerde bu sınıfa Gürcü dilinde “Eri” denmektedir. Bu sözcük aynı zamanda “ulus” anlamını ifade etmektedir. En alt sınıf ise, “Mdabio Halhi” sınıfıdır. Normal halk özgürlükleri kısıtlanmış bu sınıf, “Sepetsuli”lerin arazilerini işleyen köylülerdir.

Bunların diğer bir adı da “Kma” ya da “Glehi”, yani ırgat köylülerdir. Bu sınıfı kullanma hakkı sadece kral ve soyluların, “Sepe”lerindir. Bu yüzden bu sınıfın diğer adı da “Msepe Glehi”, yani asillerin kullarıdır.

Tüm anlatılan efsaneler bir yana, elde edilen arkeolojik bilgilere göre Gürcü halkı, eskiden beri Gürcüstan’da yaşayan yerli halkla, Yunanlılar, İskitler, İranlılar Ermeniler ve Anadolu’dan gelen kabilelerin kaynaşmasından oluşur.

GÜRCÜLERİN TARİHİ YAŞAM ALANLARI

Kendilerine “Kartvelli” diyen Gürcüler, “Sakartvela” (Gürcü ülkesi, Gürcüstan) dedikleri topraklarda eskiden beri yaşayan ve Kafkasya’nın yerli halklarındandır. Gürcülerin yaşamsal alanı olan Gürcüstan; Kaheti, Kartli, Samegrelo (Megrelia), Svaneti, Guria, Acara, Raço, İmereti, Cavaheti ve Saingilo gibi coğrafi bölgelerden oluşmaktadır. Bu yerleşim alanlarında Gürcüler dışında, Ermeni, Abhaza, Acara Azınlığı ve Farsça konuşan Hıristiyanlar da yaşamaktadır. Türkiye’ye göç eden Gürcüler; Guria, Acara ve Kaheti bölgesinden gelirler.

Gürcüler tarihsel olarak Kartlar, Megrel-Ç’anlar ve Svanlar olmak üzere üç boydan oluşmaktadır. Kartlar, Gürcüstan’ın doğu ve güney kesimlerinde; Svanlar, çoğunlukla Batı Gürcüstan’ın kuzey kesimlerinde; Megrel-Ç’anlar ise, Karadeniz’in doğu ve güneydoğu bölgelerine yerleşirler.

Kafkasya’nın belli bir bölgesinde kendilerine özgü toplumsal birim oluşturan Gürcüler, günümüze kadar dil, edebiyat gibi kültürel değerlerini yaşatmayı başarır. Oluşturdukları özgün alfabeleri ile -tarihsel süreç içinde- toplumsal ve dinsel metinlerini yazılı halde sunarlar. Çok sesli orijinal müziklerini, değişik sanat becerilerini her platformda ortaya koyarlar.

Bu topluluk, kökleri kendisi gibi çok eskilere uzanan birçok toplumla ve toplulukla toplumsal-kültürel ilişki kurar. Bu ilişkiler sonucunda, değişik zamanlarda ve değişik topluluklarla karışıp dil, kültür, fiziki yapı melezleşmesi süreci geçerler. Dil bakımından Kafkas/Alarodien dil ailesi içinde yer alan Gürcüler, eski Elam, Kapadokya, Hatti, Bask ve daha pek çok dille akrabadır.

Ancak günümüze değin gelebilen kaynaklar yalnızca Kartça ile kaleme alınmış belgelerdir. Tüm Gürcü oymakları, Kartuline (Kartça) diyalektiği ile tarihlerini yazmışlardır. Gürcistan’ın değişik bölgelerinde, Svanca, Megrelce ve Lazca dışında Gürcüce’nin (Kartuliena) farklı diyalektikleri konuşulur. Gürcüler, Surami Dağları ile iki diyalekt gruba ayrılırlar:

1- Doğu Grubu:

Kartlililer (Kartlelebi), Kahetililer (Kahelebi), İngilolar (İngiloebi), Tuşlar (Tuşebi), Hevsurlar (Hevsurebi), Pşavlar (Pşavlebi), Mohevler (Mohevebi) ve Mtiullar (Mtiulebi)dir.

2- Batı Grubu:

İmeretililer (İmerlebi), Raçalılar (Raçvelebi) ve Gurialılar (Gurulebi)dir.

Batum ve çevresinde yaşayan Acaralılar (Acerlebi), Gurialılarla aynı diyalektiği konuşurlar. Türkiye Gürcülerinin çoğunun konuştuğu dil de Guria ya da Acara diyalektiğidir.

Gürcüler genel olarak Hıristiyan Ortodoks ve azınlık olarak Katoliklik ile İslâm dinine inanmaktadırlar ve toplam tahmin nüfusları 6.000.000 kişidir. Bu topluluk üyelerinin yaşadığı önemli nüfusa sahip bölgeler: Gürcistan 3.907.314 (2006 tahminî), Türkiye 300.000 (tahmini), Rusya: 198.000 (tahminî), ABD 150.000 (tahmini), İran 50.00-300.000 (tahmini), Ukrayna 35.000 (tahmini), Azerbaycan 50.000 (yaklaşık), Brezilya 15.000 (tahmini), Batı Avrupa 50.000 (tahmini).

ACARA ÖZERK CUMHURİYETİ’NDE YAŞAYAN GÜRCÜLER

Acaristan (Gürcüce: Acara), Gürcistan’ın güneybatı kesiminde yer alan özerk cumhuriyet. Türkçe’de Acaristan olarak da yazılır. Yönetim merkezi Batum’dur.

Türkiye’nin hemen kuzeydoğu sınırında yer alır. Sarp Sınır Kapısı Acara’ya açılır. Antik çağlarda Acara, Kolhis ve Kartli’nin bir parçasıydı. MÖ. V. yüzyılda Yunanlılar tarafından kolonileştirildi ve Batum (Batis) kenti de muhtemelen Yunanlı koloniciler tarafından kuruldu. Bölge MÖ. II.yüzyılda Romalıların eline geçti. MS. VII. yüzyılda Kartli Krallığı’nın bir eyaletiydi.

IX. yüzyılda Birleşik Gürcistan Krallığı’nın bir parçası olmadan önce Egrisi sınırları içinde yer alıyordu. Bu dönemde Acara önemli Gürcü kültür merkezlerinden biri oldu. XI.yüzyılda Selçuklular bu topraklara girmiş, ama bölgede tutunamamışlardır. XIII.yüzyılın ortalarından başlayarak Acara, Samtshe-Saatabego’ya bağlı bir beylikti. XVI. yüzyıl başlarında Samtshe-Saatabego hükümdarı, Kartli kralına karşı savaşta yardım gördüğü Guria Prensliği’ne Acara topraklarını bağışladı.

Ortaçağda Acara toprakları iki bölümden oluşur: Yukarı Acara ve Aşağı Acara. Bölgenin ortasında Şuahevi yer alıyordu. Acara’nın değişik dönemlerde kültürel ve ekonomik gelişmesinde Didacara, Hihani, Hulo, Keda gibi merkezler önemli rol oynar.

Osmanlılar 1570’lerde Acara’yı ele geçirdiler. Osmanlıların bölgede kesin egemenlik kurmaları ise, ancak 1614 yılında gerçekleşti. 260 yıl boyunca bölgeyi Müslümanlaştıran Osmanlı yönetimi Acara’da, Acra-yı Ulya (Yukarı Acara) ve Acara-yı Süfla (Aşağı Acara) sancaklarını kurdu. Bu sancaklar Çıldır Eyaleti’ne bağlıydı. Bu eyaletin merkezi de bazen Çıldır, bazen Ahıska (Ahaltsihe) idi. Sancakların yöneticileri, Müslümanlığı kabul ederek padişahın hizmetine girmiş, ama kalıtsal yoldan dirlikleri ve siyasal gücü elinde tutan Gürcü beyleriydi.

Bu Gürcü beylerinden Selim Paşa (Himşiaşvili), Ahmed Paşa (Heladze), Şerif Paşa (Himşiaşvili) gibi sancak yöneticileri zaman zaman merkezi yönetime karşı ayaklanırlar. Memed Abaşidze ve Haydar Abaşidze gibi toplum önderleri de Acara’nın Gürcistan’a yeniden katılması için mücadele ederler.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Acara, Çarlık yönetimi tarafından ele geçirildi ve Batum Okruğu kuruldu. 1883 yılında Batum Okruğu ve Artvin Okruğu birleştirilerek Batum yönetim bölgesi oluşturuldu. 1918-1921 arasında bu topraklar bağımsız Gürcüstan sınırları içinde kaldı. 16 Temmuz 1921’de, Gürcistan sınırları içindeki Acara Özerk Cumhuriyeti kuruldu.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra Acara 1991’de bağımsızlığını ilan eden Gürcistan’ın içinde kaldı. Acara’nın bu tarihte başına geçerek otoriter bir yönetim kuran Aslan Abaşidze, Acara bölgesini iç savaşın dışında tuttu. Eduard Şevardnadze’nin devlet başkanlığı boyunca Tiflis yönetiminin fiilen denetimi dışında kaldı.

Gül Devrimi’yle 2004 yılında Şevarnadze’yi deviren Miheil Saakaşvili yönetimindeki muhalefet, Saakşvili’nin devlet başkanı seçilmesinden sonra Acara sorununa da el attı. Tiflis yönetiminin desteğindeki halk hareketi Acara’da da başarılı oldu ve Abaşidze, Mayıs 2004’te ülkeyi terk edip Rusya’ya gitmek zorunda kaldı. Abaşidze’nin devrilmesinden sonra, Tiflis yönetimi 1999 İstanbul Anlaşması gereğince Rusya’nın Acara’daki üssü de boşaltmasını istedi.

Rusya, Temmuz 2006’da, askeri üssü kademeli olarak boşaltmayı kabul etmek zorunda kaldı ve 2007 yılında son Rus askeri de Acara’dan ayrıldı. Aslan Abaşidze’nin devrilmesinden sonra Acara özerk cumhuriyetinin statüsü Gürcistan anayasasına göre belirlenmektedir. Bölgesel yasama organı olan Yüksek Konsey (parlamento) 30 üyeden oluşur ve 5 yılda bir yenilenir. Acara Bakanlar Konseyi-bölgesel hükümet başkanı Gürcistan devlet başkanı tarafından belirlenir. Gürcistan devlet başkanının bölgesel hükümeti ve parlamentoyu feshetme yetkisi de vardır.

Acara 6 yönetim bölgesine ayrılır: Batum kenti, Keda ilçesi, Kobuleti ilçesi, Helvaçauri ilçesi, Şuahevi ilçesi, Hulo ilçesi.

Acara’nın başkenti Batum’dur. Toplam nüfusu 1989 yılında 392.432 kişi olan Acara’da nüfus yoğunluğu km²’ye 135,32 kişidir. Acaralılar etnik olarak Gürcüdür ve Gürcüce’nin bir diyalektini konuşurlar; yazı ve eğitim dili Gürcüce’dir. Özerk bölgedeki Etnik grupların 2002 yılındaki dağılımı: % 93.4 Gürcü, % 2.4 Rus, % 2.3 Ermeni, % 0.6 Yunanlı, % 0.4 Abhaz, % 0.2 Ukraynalı, % 0.2 diğer şeklindedir.

Acaralılar IV.yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ederler. Osmanlı yönetimi altında, XVII-XIX. yüzyıllarda Müslüman olurlar. Çoğunluk İslamiyet’i kabul etse de, Hıristiyanlık da varlığını korur. Acaralılar, genel olarak Müslüman Gürcüler olarak bilinir. Sovyet döneminde, 1926’da ayrı olarak sayılan Acaralıların o tarihteki nüfusu 71.000 kişidir. Daha sonraki nüfus sayımlarında ise Gürcü nüfusunun içinde sayılmışlardır.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Gürcüstan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Acaralılar arasında, özellikle gençler arasında yeniden Hıristiyanlığa dönüşler olur. Bununla birlikte günümüzde Acara’nın nüfusunun önemli kısmı Sünni Müslüman’dır.

Acara’da ayrıca Ermeniler, Yahudiler, Abhazlar ve Ruslar yaşamaktadır. Acara’da subtropikal iklim egemendir.