Lazca

Lazca (Laz-Megrelce/Kolhice), araştırmacılar arasında bazı farklılıklar olmasına rağmen, bu dilin MÖ.2000’lerde ortaya çıktığı görüşü genel kabul görmektedir. Arkeolojik araştırmalar Kolhi medeniyetinin MÖ.XVIII.-XIX. yüzyılda ortaya çıkmaya başladığını, MÖ.XIV./XIII.-XI. yüzyıllarda süreç içinde gerçekleşen politik konsolidasyon ile birlikte Kolhi Krallığı’nın oluşmaya başladığını göstermektedir.

MÖ.XIII.-XIV. yüzyılda geçen, bir grup Yunan savaşçısının Kolheti’ye “Altın Postu” almak için yaptıkları yolculuğu anlatan ”Altın Post Efsanesi” ve bu yolculuktan önce Prixox’un Kolheti’ye kaçıp Kolhi Kralı Ayete’ye (Aietes) sığınmasını anlatan diğer efsaneler Kolheti’nin bilinen ve yabancıların dikkatini çekecek bir ülke olduğunu göstermektedir.

Araştırmacılar daha önce bu efsanelerin eski Yunanlıların fantezi ürünleri olduğu (Truva’da olduğu gibi), Kolheti diye bir ülkenin gerçekte olmadığı düşünüyorlardı. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, “Altın Post Efsanesi”nin tarihsel gerçeklerden uzak, bir fantezi ülkesine yapılan yolculuk olmadığını göstermektedir. Yunanlıların Kolhi ülkesinin hakkındaki bilgileri muhtemelen maceracı denizcilerin Karadeniz’e yaptıkları yolculuklara dayanmaktadır. Arkeolojik araştırmalar Karadeniz ile Ege arasından MÖ. 2000’lerde ticari ilişkinin varlığını ispatlamaktadır. Bunların dışında bazı araştırmacılar, 13 Asur yazıtlarında gecen “Kilchi” ülkesinin Kolhi krallığını olduğunu savunmaktadır.

Eğer M.Ö.XIII.-XIV.yüzyılda güçlü bir Kolhi Krallığı var idi ise, bu durumda bir krallık merkezinin, bir sarayın olması beklenir. Ancak bugüne kadar Kolhi krallığına ait herhangi bir saray veya bezer mimari yapı ortaya çıkarılamadı. Bazı araştırmacılar, Krallığının çok önemli merkezlerinde birini bugünkü Batı Gürcistan’daki Poti Şehri’nin kıyıya yakın bir yerde olması gerektiğini, şehrin zamanla Karadeniz suyunun yükselmesi ve Rioni Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar altında kalmış olabileceğini savunmaktadırlar.

Kolhilerin daha sonraki dönemlerde, M.Ö. VIII.-VII.yüzyılda güçlü bir krallık kurduklarına dair eldeki veriler çok daha kapsamlı ve sağlamdır. Bu dönemlerde Kolhiler ile komşuları Urartu Krallığı arasında kanlı savaşlar yaşanıyordu. Urartu yazıtlarında yer alan “Qulah” adının “Kolhiler” olduğunu bugün artık bu alanda araştırma yapanlar tarafında kabul edilmektedir. Lazca’da yer alan bazı kelimelerin Urartuca da bulunması dikkat çekicidir. Bu durum belki de Kolhi-Urartu yakın ilişkiyi göstermektedir. Örneğin Lazca’daki Zuğa (Deniz) kelimesi Urartuca’da da mevcut ve aynı anlamda kullanılıyordu. Ancak burada Zuğa kelimesindeki bu benzeşmenin daha önceki dönemlerde (Urartu öncesi) Huriler ile Lazların arasındaki dilsel etkileşimi de gösteriyor olabilir.

M.Ö.VI.-VII. yüzyıldan sonra Eski Yunanlar, Karadeniz’de yaklaşık 80-100 tane ticaret koloniler kurdular. Bu dönemden sonra Yunanlılar ile Lazlar çok yakın kültürel ilişkiye girdiler.

Kolhilerin ilişki içinde olduğu bir diğer güçlü medeniyet Akamenikler’dir. Kohlilerin Yunanlılar ile olan ilişkilerinden farklı olarak Akamanikler ile yalnızca politik düzeyde bir ilişki içinde idiler. Kolhilerin kültürel ve/veya Politik ilişki içinde oldukları belirtilen medeniyetlerin hepsi yazı geleneğine olan toplumlardı. Bu durum, Kolhilerin çok eski dönemlerden beri yazıyı bildikleri anlamına gelmektedir. Eski Yunan şairi ve bilgini Rodoslu Apollonios (M.Ö. III. yüzyılda), Kolhilerin elinde atalarından kalan, ülkeyi ziyaret eden yabancılar için Kirbi üzerine yazılmış, ülke sınırını, nehirlerin ve yolların tasvir edildiği haritanın bulunduğunu yazmaktadır.

Kolhi’lerin ulaştıkları sosyal-politik gelişme, yazı geleneği olan medeniyetle ile ilişkileri, buna ek olarak eski yunan kaynakları ve bunların yorumlarını beraber değerlendirildiğinde, Kolhi yazı geleneğinin oluşması gereken şartların o dönemde mevcut olduğu görülmektedir. Buna rağmen yazı ile bu kadar içi içe yasamış bir kültürün neden kendi dilinde yazmadığı sorusu, veya gerçekten Lazlar milattan önce kendi dillerinde yazmadılar mı sorusuna şu anda tatmin edici net bir cevap vermek zor görülmektedir. Yani Lazca’nın milattan önceki dönemlerde yazılı bir form olarak kullanıldığına dair herhangi bir arkeolojik materyal henüz bulunamıştır. Ancak Lazların M.Ö. VI.-VII.yüzyıl ve sonrasında Helen kolonizasyonu ile başlayan Laz-Yunan ticari ve kültürel ilişki döneminde Yunanca yazı yazdıkları, Hıristiyanlıkla birlikte dinsel ayinlerde Yunanca dua ettikleri, hatta Hıristiyanlık öncesinde Paganist inanç döneminde tapınaklarına Yunanca harflerle yazdıkları bilinmektedir.

Alman araştırmacı Rosen tarafından 1843’te yayınlanmış çalışması, Lazca üzerine yapılmış ilk bilimsel araştırmalardan biridir. 1864-1939 tarihleri arasında ise Lazca-Megrelce yazılı eserler okullarda ders olarak okutulmuştur.

Yakın tarihte ilk Lazca çalışmalarını, İlk Lazca grameri yazan Rus filolog Niko Marr’a göre, Hopalı Faik Efendi’nin başlatmıştır. 1920’lerde “İskenderi 3’it’aşi” (ისენდერი წიტაში) Sohum’da direktörlüğünü yaptığı Laz okullarında “Alboni” adlı alfabeyle kendisine ait “Ok’itxuşi Supara” (Okuma Kitabı) adlı ders kitabıyla Lazca eğitim verdi. Sonra yine Abhazya’da “Mçita Muru3xi” (Kızıl Yıldız) gazetesi yayımlanıp, Lazca tiyatro eserleri sergilendi, Lazca broşürler basıldı. 1930’larda Atatürk’ün aracılığı ile Türkiye’ye getirilen Fransız dilbilimci Prof. Georges Dumézil de Arhavili Lazlar arasından derlediği masalları “Contes Lazes” ismini verdiği kitapta Paris’te yayımladı.

İlk defa 1984’te Almanya’da edebiyat öğretmeni Fahri Kahraman’ın alfabesi Laz alfabesi olarak kabul gördü. Alfabe Latin kökenliydi. Mevcut Türk alfabesine Lazca sesler eklenerek yeni alfabe oluşturuldu. 1991’te Osman Tamtruli’ye ait “Nana Nena” isimli Lazca ders kitabı Almanya’da yayımlandı. 1992’te “Lazuri Ambarepe” (Lazca Haberler) isimli bir dergi yine Almanya’da yayına başladı. Ardından “Parpali” (Kelebek) dergisi geldi. Ardından alfabe “Ogni Sk’ani Nena” isimli Türkiyeli Lazlara ait ilk Lazca dergiyle Türkiye’de kullanıldı. Ve “Mjora” ve “Sima” gibi Lazca dergiler bu alfabe ile birkaç sayı çıktılar. Günümüzde kabul gören alfabe budur.

Günümüzde Lazca, tarihsel yerleşim alanı olarak; Rize’nin Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı ile Artvin’in Arhavi ve Hopa ilçelerinde, ayrıca Türkiye içinde sonradan göç ederek yerleştikleri, Akçaova, Karamürsel, Sapanca ve Hendek vb. yerleşim alanlarında ve 93 Harbi (1877-78) sonrası Osmanlı yönetimi dışında kalan Gürcüstan ve Abhazya’da toplu olarak yaşayanlar arasında konuşulmaktadır. Diğer dillerin (Pontusça, Rumca, Gürcüce ve Osmanlı Türkçesi’nin) etkisiyle Lazca birçok ağızlara bölünmüştür. Lazca’da 35 ses bulunmaktadır. Lazların geleneklerini ve dil özelliklerini en iyi yaşatan kadınlardır. Kırsal kesimde yaşayan ve eğitim düzeyi düşük yörelerde Lazca daha yoğun konuşulmaktadır. Lazca özellikle büyük kentlere göçen genç nüfusun bu dili öğrenmemesi nedeniyle yok olmak üzeredir. Ancak bugün Lazca’yı Türkçe’nin yardımı olmadan konuşabilmek hemen hemen olanaksızdır.

Tüm Kafkas dilleri gibi Lazca bol miktarda sessiz harfe (consonant) sahip olup, diğer Güney Kafkas dillerinde bulunmayan /f/, /y/ ve /h/ gibi sessizleri ve Hopa ve Borçka (Çhala) diyalektiğinde kullanılan uvular (küçük dil) sessizi (consonat) /q/ harfini de barındırdığından ait olduğu dil ailesinin, consonant sayısı bakımımdan en zengin dilidir.

Niko Marr (1910) ve Chikobava (1936); Lazca’nın, Hopa, Vize-Arhavi ve Pazar olmak üzere üç lehçeden oluştuğunu ileri sürürülse de Goichi Kojima ile Bucaklişi’nin Lazca Gramer adlı çalışmasında lehçe sayısı beştir.

Bu Şiveler:

1. Hopa Şivesi; Hopa (Xopa) ve Batum’da konuşulur.

2. Arkabi Şivesi; Arhavi (Arkabi) ve Fındıklı’da (Vize) konuşulur.

3. Çxala Şivesi; Borçka ilçesi Düzköy’de (Çxala Köyü’nde) konuşulur.

4. Atina Şivesi; Pazar’da (Atina) konuşulur.

5. Art’aşeni Şivesi; Ardeşen (Art’aşeni ve Çamlıhemşin’de konuşulur.

Lazca’nın Atina (Pazar) şivesi Türkçe ve Yunanca’dan fazlaca etkilenmiştir. Ardeşen ve Çamlıhemşin şivesi; Atina şivesine paralellik gösterir. Fındıklı ve Arhavi şivesi ise Atina’ya nazaran Türkçe’den daha az etkilenmiştir. Hopa şivesi ise gerek diğer kardeş dil Gürcüce, gerekse Megrelce’ye en fazla benzeyen şivedir. Borçka’nın Düzköy (Çxala) köyünde konuşulan Lazca ise hiçbir şiveye benzemeyecek kadar kendine has ve orijinaldir.

Lazca Dualar / Oxvamupe

Ayağın hiçbir zaman taşa değmesin. (E na, ôoûe üuçxe var eüegarçasen.)

Hiçbir zaman aç ve susuz kalmayasın. (Ôoûe ucareli do uwareli na va dosüudare.)

Ey, uçarak gezesin. (E na, putxineri goxûare.)

Karınca gibi çoğalasın. (Dunöu sûeri na cimontalare.)

Ey su gibi büyüyesin. (E na, wari sûeri na imordare.)

Ey, sakalların yere değene kadar yaşayasın. (E na, pimpili dixaşa na süudare.)

İyilik ve mutlulukla yaşayasın. (Üayoba do xelobate na süudare.)

‘‘Şana’’nın yardımı üzerinde olsun. (Şana na megantxasen.)

Lazca Beddualar / Meyoçamape

Başından ve gövdenden bulasın. (Ti do tanişa na âirare.)

Belanı kendi adamlarından bulasın. (Üoçepe süanişa to na âirare.)

Belanı Tanrıdan bulasın. (Ğormoûişa to âira.)

Yemek nasip olmasın koparıp yediysen. (Öexni mo gaxenas dowili na.)

Tatmak nasip olmasın kopardıysan. (Üibri mo cegadgas dowili na.)

Elin kolun kırılsın. (Xe do mxuci na gogoûroxasen.)

Annenin sütü irin olsun. (Nana mca txombi na gaasen.)

Kimsesiz kalasın. (Üali goweri na dosüudare.)

Laz Atasözleri

Kaç tane dil biliyorsun, o kadar insansın; ama anadilini bilmiyorsan hiçbir şey değilsin!

Allah’ın sana verdiği dil ile konuşacaksın!

Allah’ın sana verdiği anadili, İnsan kaybettirmesin!

Anadilini unuttuysan kendini de unutmuşsun demektir.

Dil yüreğin kapısıdır.

Gökyüzünün altında her şey Allah’ın elindedir!

Allah, cesura yardım eder!

Bilmiyorsan, sor; sormak ayıp değil!

Bilen yapar; bilmeyen öğrenir!

Biz yazdık, siz okuyorsunuz; siz yazın, onlar okusun!

Ara, bulursun!

Yazmayı bil de, kömür ile yaz!

Anneni seviyorsan, başkalarının annesine küfür etme!

Akıl için yol birdir!

İsim, adamı değil, adam ismi güzelleştirir!

Bir insana olan şey, herkese olur!

İnsan, insan için ilaçtır!

İnsanın yardımcısı yine insandır!

Çok konuşmak kömürdür!

Az konuşmak altındır!

Başkasının işine karışma!

Dünyada aklı olan insan, işini kendi yapsın!

Bıçak bir adamı öldürdü, dil bin!

Diş, dilin kilididir!

Sudan çıkmış balık, ateşten korkmaz!

Balık, kuyruktan tutulmaz!

Balıkçı yatağında ölmez!

Balıkçının eşi: dul; parayı nereden bulsun!

Tatlı dille öküz de sağılır!

Tatlı dil ilaçtır!

Düşman dost olmaz!

Düşmana düşmanlık gerekir, dosta dostluk!

Yumurtadan çıkan, yumurta yumurtlar!

Kurdun kurdu olur; ayının ayısı!

Zamanında ölüm de iyidir!

Siyah ineğin de beyaz sütü olur!

Evin yolunu inek de bilir!

Kötü insanın yemeğini köpek de yemez!

Bir kazıkla çeper yapılmaz!

Yeni süpürge iyi süpürür!

Yolla giden yorulmaz!

Büyük burnun varsa da, her kokuyu koklama!

Her yerde erkeklik olmaz!

Ölüme ağlama yakışır!

Ölen için ya iyi söylerler ya da bir şey söylemezler!

Köpek, baba tanımaz!

Eşeği ve geyiği tanımayan insanın kendisi eşektir!

Her insanla aynı şekilde konuşulamaz!

Duman olan yerde ateş vardır!

Değirmen, susuz öğütmez!

Çocuksuz insan cimri olur!

Sen doğduğunda, biri öldü!

Denizde ıslanan, yağmurdan korkmaz!

Az olmayınca, çok olmaz!

Tek çiçek, ilkbaharı yapmaz!

Başkasının çapasıyla tarla ekilmez!

Zaman, kimseyi beklemez!

Yüzmeyi bilmiyorsan, suda ne arıyorsun?

Suyun getirdiğini su götürür!

Kötü bir gerçek iyi bir yalan(a)dan iyidir(yeğdir)!

Öğrenmeden çarık da dikemezsin!

Parası çok olan termona (içinde birçok malzemenin bulunduğu bir laz yemeği) da katar.

Taş dibek taşıyan da zorlanır, elek taşıyan da zorlanır

Lahanayı görüyor da çiti görmüyor

Yaşarken iyi yaşa ölüp gideceksin

Akıl salatalık değil ki kırıp da vereyim

Elden gelen ayran o da gider yan yan (haydan gelen huya gider)

Elin atına binen tez iner

Darıldıysan ekmeğin içini ye (darılan biriyle dalga geçmek amacıyla söylenir)

Darıldıysan şeftaliyi söküp kiraz dik (darılan biriyle dalga geçmek amacıyla söylenir)